Bağımsız ve sosyalist bir Türkiye kurmak istiyoruz!
Önümüzdeki döneme baktığımızda ise memleketin girdiği siyasi atmosfer o zayıf noktanın doldurulmasını ve bu hamle yapılabilirse oluşabilecek olanakları şimdiden açığa çıkartmış durumda. Kastımız nedir? Gençliğin doğrudan memlekete dair tartışmalarda söz söylemesi, siyasete müdahil olması ve “nasıl bir ülke kurulmalı?” sorusuna net bir yanıt vermesidir.
Evrim Saldıran
Türkiye’de ekonomik, ideolojik ve siyasi olarak açılan yeni sayfalar beraberinde toplumsal alanı ve mücadele pratiklerini de belirliyor. Gençlik dinamiği de bütün bu dönüşüm süreçlerinde ve kırılma anlarında yeniden şekillendi ve kimi zaman siyasi ve toplumsal mücadeleler açısından hatırı sayılır bir ağırlık da oluşturdu. Bugünden bakıldığında geçmiş dönemde Türkiye siyasetine damga vuran gençlik hareketleri olduğunu ve yakın geçmişe baktığımızda ise bunun geriye düştüğünü gözlemleyebiliyoruz. Bunun nedenini ise gençliğin ülke siyasetine duyduğu ilginin azalması ya da gençliğin cesaretsiz ve sinmiş olması olarak değerlendirmek ise tam olarak yaşanılan tabloyu açıklamıyor. Gençlik, bir toplumsal dinamik olarak siyasi atmosferin içeriğinden yana politikleşiyor, bilinci ve tepkisi yine siyasi alanın özellikleriyle ilintili olarak şekilleniyor.
Yakın geçmişin özgünlüğü ise hareketlenmenin merkezini ülke siyaseti ekseninde bir mücadeleden öte, bu siyasetin gençliğin alanına yansımasının oluşturması olarak ifade edilebilir. Yani, sermaye düzeninin eğitimi bir sektör haline getirmesine karşı yükseltilen bir kamucu mücadele yerine, bu sektörleşmenin yarattığı yurt ve yemekhane sorunu eksenine sıkışan bir mücadele pratiği oluşuyor. Şüphesiz, yaşanan örneklerin ve hak gasplarının mücadele başlığı olmadığını iddia etmiyoruz. Fakat, düzene ve AKP iktidarına karşı dolayımlı olarak yürüyen mücadelenin önümüzdeki dönem zayıf kalacağını söylüyoruz.
Boğaziçi direnişi yine benzer bir içeriği ifade ediyor. Melih Bulu’ya karşı yükseltilen ve istifası noktasında konumlanan politik hattın doğruluğu su götürmez bir gerçek. Fakat, bu mücadele yürürken bir taraftan da üniversite-memleket-siyaset denklemine bütünlüklü bir yanıt oluşturulamaması, üniversitenin yeniden tartışmaya açılamaması ve “nasıl bir üniversite istiyoruz?” sorusunun tartıştırılamaması da sürecin zayıf karnına işaret ediyor.
Önümüzdeki döneme baktığımızda ise memleketin girdiği siyasi atmosfer o zayıf noktanın doldurulmasını ve bu hamle yapılabilirse oluşabilecek olanakları şimdiden açığa çıkartmış durumda. Kastımız nedir? Gençliğin doğrudan memlekete dair tartışmalarda söz söylemesi, siyasete müdahil olması ve “nasıl bir ülke kurulmalı?” sorusuna net bir yanıt vermesidir. Bununla da yetinmeyip, sorunları çözecek, insanlığın değerleriyle uyumlu, işsizlik ve geleceksizliğin olmadığı bir ülkenin kuruluş programını örgütlemesidir.
68’i o dönem ortaya atılan tezlerden bağımsız olarak bu duruştan ve “nasıl bir ülke?” sorusundan bağımsız ele alabilir miyiz? Harun Karadeniz’in ne istiyorsunuz sorusuna “Bağımsız ve sosyalist bir Türkiye kurmak istiyoruz” cevabındaki netlik ve umut işte bu zayıf karnın olmayışına işaret ediyor. Memleketle bağını kurmayan bir gençlik hareketinin o veya bu şekilde sönümleneceğini ve birikerek ilerleyemeyeceğini biliyoruz.
Harun’un netliğini bugün yeniden oluşturmak, gençliğin siyasete müdahalesini örgütlemek ve enerjisini ortaya çıkartmak gerekiyor. Bu ise, sosyalist Türkiye yanıtını vermeye hazır olanların görevi olarak şekilleniyor. Sosyalizm ideolojisine, örgütlü mücadeleye ve yeni bir ülkeyi kurma iradesine olan güven ve netlik ise bu sürecin ana halkalarını oluşturuyor. Harunların ve Denizlerin bayrağı diye simgelenen mücadelenin özünün bu olduğunu ve o bayrağı iktidara taşıyacak kuşağın hazır olduğunu biliyoruz.