Bu düzene borçlu değiliz!
Yoksulluk, açlık, işsizlik, geleceksizlik, borçlar, intiharlar, umutsuzluk, çaresizlik… İşte “yeni” Türkiye’de gençliğe reva görülenler!
Gülin Kara
Yoksulluk, açlık, işsizlik, geleceksizlik, borçlar, intiharlar, umutsuzluk, çaresizlik… İşte “yeni” Türkiye’de gençliğe reva görülenler!
AKP’nin çöken söylemi “yeni” Türkiye, tek başına AKP’nin projesi değildi, hatta borçlanmayı, geleceksizliği bu ülkeye ilk getiren de AKP değildi. Bütün bu karanlığın AKP’li yıllarda derinleştiği bir gerçek ancak bunlar yalnızca AKP’nin açgözlülüğü ya da kötü yönetimiyle açıklanamayacak kadar kökleri derinde olan yani sistemik sorunlar.
80’li yıllarda kapitalizmin krizlerine karşı getirdiği neo-liberal dönüşümler bütün dünyada en temel, en insani hakların dahi gasp edilerek sektörleşmesiyle kendini temel düsturunu gizleme ihtiyacı duymadan gösterdi: Her şey sermaye için! Parayı veren düdüğü çalarcı anlayışı görünür kılıp bunun ideolojisini de memlekete “musallat eden” piyasacı dönüşümler, ülkemizde 12 Eylül’le başladı ve bu doğrultuda gericilikle piyasacılık kol kola girerek “yeni” bir Türkiye inşasına soyundu.
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de eğitim, sağlık, ulaşım gibi kamusal hizmetler dahi özelleşmeli, piyasaya açılmalı artık ne hasta ne öğrenci kalmalı; hepsi birer müşteri ya da potansiyel müşteri haline dönüşüvermeliydi. Tüm bunları izleyen yıllarda Yeni Türkiye’nin hayata geçirilmesi, piyasalaşma ve gericiliğin doruklara taşınması bir sermaye iktidarı olarak AKP’nin düsturu oldu. Ancak bahsettiğimiz üzere bu miras AKP’ye sermaye sınıfının yönelimlerinden kaynaklı devrediliyordu. Yani bunlar AKP’nin de ötesinde sermaye düzeninin ihtiyaçlarından kaynaklanıyordu.
Piyasalaşma ve özelleştirme rüzgarı bütün dünyada eserken; yeni Türkiye, emperyalist-kapitalist sistemin bu yeni dönemiyle tam boy uyumlu, gericiliğin, işbirlikçiliğin cirit attığı ve yerli-yabancı sermayeye türlü “nimetin” sınırsızca sunulduğu bir ülke olarak tasarlandı. Bu tasarıyı hayata geçirmek için atılan adımların başındaysa bahsettiğimiz gibi özelleştirmeler vardı.
Özelleştirme furyasıyla beraber en temel hakların dahi sermaye tarafından gasp edilerek parayla satılır hale getirilmesine ek olarak kamusal hizmetlerde meydana gelen niteliksizleşme, sermaye için yeni rant ve kar alanları açarken, bu hakların ulaşılabilirliğiyse azaldı. Eğitimin piyasalaşması gençlik için eşitsizliği büyütürken, geleceksizlik de perçinlendi.
Özellikle yüksek öğretim pek çok genç için “ulaşılamaz” bir noktaya taşınmış oldu. Ülkemizde eğitimin niteliksizleşmesi bir yana var olan eşitsizliğin sonucu olarak pek çok öğrenci üniversite sınavına sağlıklı koşullarda hazırlanamıyor, dershane parasını ya da okul harçlığını çıkarmak için çalışmak zorunda kalıyor. İyi bir gelecek hayaliyle üniversitelere adım atan gençlik için sorunlar “üniversiteli olunca” bitmiyor. Liberaller ve AKP’liler ülkemizde eğitimin parasız olduğu yalanını söylemeye devam etse de defter-kitap bir yana ulaşım, barınma, beslenme gibi temel haklara ulaşmanın zorluğu dahi okumayı gençliğin sırtında bir “yük” haline getiriyor.
Gençlik üniversite okuyabilmek için ya çalışmak ya da KYK’ya başvurarak borç altına girmek zorunda kalıyor. Verilere göre Türkiye’de 5 milyon KYK borçlusu genç varken, eğitim sürecini sağlıklı sürdürebilmek için 2020’de KYK’ya başvurarak borcun altına giren öğrenci sayısı 1.2 milyonu buldu. Okurken krediye başvuran öğrenciler, mezun olunca borçlarını nasıl ödeyeceklerini daha ilk yıldan düşünmeye başlıyor; mezun olduktan sonra taksitlerini 2 ay aksatan gençleriyse haciz tehdidi bekliyor. Genç işsizlik ülke tarihinin en yüksek oranlarında, %25,3’teyken[1], KYK borcu yüzünden haciz takibinde olan gençlerin sayısı 300 bini bulmuş durumda.
Gençleri okurken borçlandıran bu düzen, mezun olduktan sonra gençler için bu “borçları” ödemenin olanaklı kılınması bir yana; işsizlik, yoksulluk, umutsuzluk ve yeniden borçlanma mecburiyeti doğuyor!
Gençliğin cebine ve geleceğine göz diken bu düzenin nimetlerindense sermayedarlar, yandaşlar, gericiler faydalanıyor. 2019 verilerine göre geriye dönük 10 yılda, beşli çete olarak bilinen Cengiz, Kolin, Makyol, Kalyon ve Limak şirketleri için toplamda 128 kez vergi ve harç indirimi yapılmış; yalnız yandaş Cengiz’in 422 milyon liralık borcu tek seferde silinmiş; bunlar yapılırken de okumak için borç altına girmek zorunda kalan üniversiteli gençliğin geri ödemesiz burs ve “KYK borçları silinsin!” talebi “beleşçilikle” suçlanmıştır.
Milyonların sırtından geçinenlerin, gençliği beleşçilikle suçlaması yalnızca komik değil aynı zamanda büyük bir ikiyüzlülüktür. Ancak bu bile sermaye düzeninin gerçek yüzünü ortaya koymak için yeterlidir. Söze gelince gençliğin bu ülkenin geleceği olduğundan bahsedenlerin, ecdat hamaseti yapanların sermayenin geleceğinden başka bir şey düşünmeyerek gençliğe yükledikleri tek misyon, ucuz işgücü olmaktır. Görünen o ki asıl bu düzen gençliğe borçludur!
Eğitim hakkına erişmek için her yıl milyonlarca öğrenciyi borçlandıran, sıra arkadaşlarımızı intihara sürükleyen, küçük yaşta çocukları çalışmak zorunda bırakan; bizlere işsizliği, geleceksizliği, yoksulluğu reva gören bu düzene tek kuruş borcumuz yok. Aksine, bu düzenden alacağımız var.
Geleceğimizi, haklarımızı, umutlarımızı, memleketimizi ve üniversiteyi bu düzenin elinden alacağız!
Alacaklarımızı tayin etmeye KYK borçlarını sildirerek başlayacağız!