AKP iktidarının ülkeyi yönetme konusundaki krizi her geçen gün ülke gündeminde daha fazla yer tutmaya devam ediyor.
Bunun iki tane pratik sonucunu yazmak mümkündür. Birincisi, bu işin arka planında derinleşen bir ekonomik kriz bulunmaktadır. Tek başına üst yapısal meseleler, sermayenin iç çekişmeleri ya da düzen içi tasfiyeler AKP’nin iktidardan düşmesi için yeterli olmayacaktı. İşin temeli son tahlilde belirleyici olacak gibi görünüyor. Cumhur ittifakının düşen oyları bunun göstergesi gibi ele alınabilir.
İkinci pratik sonuç ise Türkiye’de olası bir iktidar değişikliğinin sonrası ile ilgili yapılmaya başlayan tartışmalar ile ilgilidir. Şimdi ağırlıklı olarak böylesi bir olasılığın öncesi ve hemen sonrası ile ilgili bazı düşünceleri ifade etmeye çalışalım.
Ülkemizde yaşanan rejim değişikliğinin adı siyasal İslâmcılar tarafından “1923 yılında açılan parantezin kapatılması” olarak ifade edilmişti. Parantezin belli anlamlarda kapandığı herkesin malûmu… Bununla birlikte Cumhuriyet’i kemirip bitiren sermaye düzeninin devamlılığı ise AKP tarafından garanti altına alınan en önemli başlık olarak karşımızda durmaktadır. Rejim değişmiş, sermaye iktidarı kendini tahkim etme arayışından vazgeçmemiş, Birinci Cumhuriyet tasfiye edilmiş, yerine kurulmaya çalışılan İkinci Cumhuriyet ise sermaye tarafından garanti altına alınmaya çalışılmaktadır.
Bu anlamda son yirmi yılın ülkemiz tarihine yaşattığı önemli gelişmelerden biri siyasal İslâm’ın sistemin merkezine çekilmesi, emperyalizm ve sermayenin desteği ile iktidara getirilmesi, yeni rejim dolayımıyla sisteme entegre edilmesidir. Bu konuda büyük mesafeler kaydedilmiştir. Uyumsuz noktalar düzeltilmeye ve değiştirilmeye çalışılmaktadır.
Bugün, güçlendirilmiş parlamenter sistem ve başkanlık sistemine dair yapılan tartışmalar sermayenin gündemidir. Bundan on ya da on beş yıl önce Rahmi Koç başkanlık sisteminin propagandasını yapması ve Tayyip Erdoğan’ı iyi bir başkan adayı olarak lanse etmesi ile bugün TÜSİAD’ın başkanlık sisteminde revizyon ve demokratikleşme olarak ifade ettiği fikirler arasında çelişki aramak yersizdir. Son tahlilde sermaye, kendi çıkarları doğrultusunda bir yönetimin arayışında ancak AKP’nin kendilerine kazandırdıklarının bilincindedir.
Düzenin muhalefet cephesi de esas olarak sağa kaymış, daha doğrusu sağda kurulmuş bir oluşum şeklindedir. Bunun özünde CHP’nin geleneksel anlamda AKP’nin tabanında oy alamayacağı öngörüsü üzerinden İslâmcı partiler ile ittifak kurmasının taktiği yer aldığı söylenebilir. Sonuçta şu tespit değişmemiştir. Cumhur ittifakı ile Millet ittifakı ve destekçileri karşılıklı iki sağ cephe şeklindedir. Türkiye’deki olası bir iktidar değişikliğinde, Cumhur ittifakının siyaseten ve sandıkta kapsayamadığı kesimler açısından siyaseten bir mutluluk tablosu ortaya çıkacağı düşünülebilir. Ancak, Türkiye’nin iktisadi krizden gerçek anlamda kurtulması; ülkemizde emperyalizmle ilişkiler, gericilik ve sömürü dolayısıyla ortaya çıkan ve devam eden siyasi krizlerin Millet ittifakı ile destekçileri tarafından çözülmesi mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla Türkiye’yi yeni krizlere gebe olacaktır.
Bunun dışında HDP’nin tutum belgesi ile ortaya çıkan tablo, HDP’nin Demokrasi ittifakı kuracağı ve Cumhur ittifakına karşı Millet ittifakı ile dışarıdan işbirliğine gireceği yönündedir. HDP’ye bu düzlemde düzen muhalefetinin “sol kanadı” rolü biçilmektedir. Sol kanat dememiz ise şaşırtıcı olmasın. İdeolojik olarak liberallerin tahakkümüne giren, sermaye düzeni ile mesafesi kısalan, İkinci Cumhuriyet rejimine eklemlenme düzeyi yükselen ve emperyalizm ile işbirliği ya da rezonans konusunda oldukça yol alan Kürt hareketinin bugün “Demokratik Cumhuriyet” söylemini bir kere daha gündeme getirmesi dönemin ruhuna uygun görülmelidir.
Dönemin ruhu, bir şekilde Millet ittifakının çevresinde kümelenmek ve bunun yolunun yapılmasıdır. Böylesi bir ortamda Selahattin Demirtaş’ın Türkiye soluna dönük birleşme, tutum belgesi yayınlama ve taleplerini düzen muhalefetine kabul ettirmeye çalışmasını salık verdiği görüşleri ise bizlere son yirmi yılda birden fazla kere karşımıza çıkan bir tabloyu hatırlatmaktadır. Bu çağrı genelde HDP’nin daha solunda yer alanların sürecin parçası olmalarına ve genel demokrasi mücadelesine dönük naif bir çağrı gibi algılansa da meselenin bu kadar basit olmadığı bilinmelidir. Yapılan çağrı kabaca “demokrasinin inşası” adı altında son Türkiye solunun Millet ittifakına eklemlenmesi çağrısıdır. Buradan sol, sosyalist siyaset falan çıkmayacağı bellidir. Oradan çıksa çıksa milletvekili pazarlığı çıkacaktır. Çünkü zaten, HDP Millet ittifakı ile etkileşim içerisinde olacağını beyan etmiştir. Bu noktada Demirtaş’ın bu çağrısının pratik sonucunun nereye işaret ettiği bellidir.
Bizce sürecin iki kritik noktası ise şunlardır: Birincisi, Türkiye’de AKP’nin iktidardan düşme olasılığının belirdiği bir ortamda sosyalist hareketin kendi bağımsız hattını koruyarak hem büyümesi hem de AKP’ye, sermayeye, gericiliğe ve emperyalizme karşı mücadelesini yükseltmesi mümkündür. İkinci kritik nokta ise, bugün Türkiye solunun Millet ittifakına dönük eleştirisinin sermayeye, emperyalizme ve gericiliğe dönük eleştirilerden azade tutulması, oraya dönük örtük bir destekçilikten ve işbirliği arayışından başka bir anlam taşımamaktadır.
Selahattin Demirtaş elbette art niyetle değil, meseleyi özetlemek için şöyle bir benzetme yapmış ama olmamış: “Sol olmadan, emeğin sesi ve temsilcileri olmadan, Kürtler veya diğer ötelenmiş kesimler olmadan demokrasiyi inşa etmeye çalışmak, yumurtasız menemen demeyeceğim, yumurtasız ve domatessiz menemen yapmaya benzer.”
Teşbih hatasız olmalı. Bu açıdan solun temel hedefinin burjuvazinin ve sermaye düzeninin yemeğinde domates olmak değil, düzen muhalefetinden bağımsız gerçek sol, sosyalist ittifak kurmak olduğunu bir kere daha vurgulamak gerekiyor. Bugünün temel devrimci görevi budur.
Bu haber en son değiştirildi 21 Ekim 2021 11:25 11:25
Yenidoğan davası, duruşmanın altıncı gününde devam ediyor. Örgüt lideri olmakla suçlanan Dr. Fırat Sarı savunma…
NNA’daki habere göre “Kurtarma ekipleri, düşman savaş uçaklarının bir konut binasını hedef aldığı ve çok…
Türkiye Komünist Hareketi Tunceli İl Örgütü ,Tunceli ve Ovacık belediyelerine kayyum atanması üzerine bir açıklama…
İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre Tunceli Belediye Başkanı Cevdet Konak ve Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül…
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya'nın nükleer olmayan hipersonik ekipmanlarla donatılmış bir balistik füzeyi fırlatarak, Batı'ya…
Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jean-Pierre yaptığı açıklamada ne ABD'nin ne de Ukrayna'nın bölgedeki gerilimi arttırmada…