Kuzgun Acar’ın sinema üzerine düşünceleri

Çağın aşamasına karşı çıkan bir düzende, yığınlara, çağdaş ve diri yapıtlar verme yolunu seçmenin, hazırda bekleyen mali olanakları tepmek olacağını sezen ve usta - çırak geleneği ile kabullenen iki sanat kolunun (heykel ve sinemanın) kültürel sorumluluk ve moral yönden zerrece farkı yoktur karşılaştırıldığında.

Kuzgun Acar’ın sinema üzerine düşünceleri

Türk Sineması Üzerine Soruşturma (1968)

Sinemanın sorunları ve bu sorunların daha geniş okuyucu -seyirci kitlelerini İlgilendirişi öbür sanatların da kendi içlerindeki devinimleri etkilemektedir. Hemen bütün sanatların anlatım araçlarından -sinematografik anlamda elbette – yararlanan “Yedinci sanat”, Türkiye’de öbür sanatların yani Edebiyatın, resmin, tiyatronun, mimarlığın, müziğin vardığı aşamalarla hesaplaşmak zorundadır. Bu hesaplaşmanın gereğince yapılmadığı bir gerçektir. Ancak bazı sinemacılar bu konuda yargılar vermekte, zaman zaman öbür sanatların yaratıcılarını şu ya da bu motiflerle eleştirmektedirler. Sinema konusundaki düşüncelerini bilmediğimiz romancılar, hikâyeciler, mimarlar, oyun yazarları, ressam ve mimarlar, karikatüristler ne diyorlar Türk sineması için, işte bu sayımızda bir kaç sayfamızı böyle bir soruşturmaya ayırdık.

Ülkenin hemen hemen bütün -şu ya da bu yolla soru eline geçmemiş olanlardan özür diler, cevaplarını kendiliklerinden yollamalarını dileriz- kalburüstü sanatçılarına yönetilen soru şu oldu: “Kendi sanatınızın ülkemizde vardığı çağda; aşama karşısında Türk sinemasının durumu nedir? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?”

Bu soru sinema konusundaki düşüncelerini sık sık ve geniş bir biçimde açıklayan sinemacılarla sinema yazarlarının dışındaki sanatçılara soruldu.

***

KUZGUN ACAR — 1929 İstanbul. Güzel Sanatlar Akademisi. Çeşitli heykel ödülleri kazanmıştır.

Çağın aşamasına karşı çıkan bir düzende, yığınlara, çağdaş ve diri yapıtlar verme yolunu seçmenin, hazırda bekleyen mali olanakları tepmek olacağını sezen ve usta – çırak geleneği ile kabullenen iki sanat kolunun (heykel ve sinemanın) kültürel sorumluluk ve moral yönden zerrece farkı yoktur karşılaştırıldığında. Heykel, abidecilik yolunu heykelin ülkemizdeki son ve değişmez aşaması sayıp tek tipliğe giderken, Türk sineması da Yeşilçam geleneklerini yargılayanlarda deccalı görme dehşetinde. Kolektif bir yaratma olan sinema ile kişisel çabanın yeterli olduğu heykel sanatını aynı paralele sokan nedenleri sıralamak isterim:

  1. a) Her iki sanat kolunun da büyük yığınlarla karşılaşabilme kolaylığı
  2. b) Uygulamada, nicelik, nitelik ve zaman faktörü olarak emeğin en az oluşu
  3. c) Yığınları, şartlandırıldıkları estetikte ve dünya görüşünde doğrulamaya alet oluşları
  4. d) Etki alanlarının, çağdaş eğitiminden yoksun ya da ‘az nasipli’ler oluşu
  5. e) Sinema ve heykelin, diğer sanatlara oranla inanılmaz yükseklikte mali olanaklar sağlaması
  6. f) Dar çevrede organlaşmanın uzun süreli piyasa şartlamaları için yeterli olması
  7. g) “Kapkaç” düzenin paylaşıcılarından olmanın moral sonucu olarak, sanata inancını sürdürenlere saldırmayı loncalaştırmaları
  8. h) Her iki sanat dalında da kişilik kazanmayı, bölgecilik ve ‘vulgarisation’ ile karıştırmada -çoğunlukla bilinçli- direniş.

Korku uyandıran yön, bütününde böylesi ortak umutsuzluklara sahip iki sanat dalından heykelde -çok küçük bir yüzde ile de olsa- meslek haysiyetinde ve çağına ağırlığını koymada kararlı profesyonellere rastlanmasına karşın, profesyonel sinemanın, içinde bulunduğu durumdan bütünü ile mazoşist bir haz duyması. Bu açıdan, durumun, sanat ve ekonomi kadar tıp ilmi ile de yakından ilişkisi olduğu kanısındayım.[1]

[1] Acar, Kuzgun. (1968 Haziran-Temmuz), “Türk Sineması Üzerine Soruşturma”, Yeni Sinema Dergisi, Sayı 18-19, s. 55