Tarihin kızıl şafağı: Ekim Devrimi
Lenin öncülüğündeki Bolşevik Partisi bundan tam 104. yıl önce tarihin en önemli devrimine imza attı. Devrimci mirasımızın bu büyük devrimini yeniden anarken, günümüzün görevlerini yeniden hatırlamaya ihtiyacımız bulunuyor.
Gökmen Kılıç
Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir… Bu tespit, Marx ve Engels’in kaleme aldığı ve 1848 yılında yayımlanan Komünist Parti Manifestosu’nun ilk maddesine aittir. Manifesto’nun bu maddesi, şimdiye kadar yapılan tarih okumalarının toptan reddiyesi anlamına gelirken, toplumların tarihinin gerçekte hangi temeller üzerine oluştuğunu da bizlere gösteriyordu. Marx’ın belirttiği sınıf savaşımları Avrupa’dan başlayarak kısa sürede neredeyse tüm dünyayı etkiledi. Bu savaşımlar eşitsiz gelişime sahip birçok ülkede farklı şekillerde tezahür etse de, ezen ile ezilen arasındaki mücadelenin her durumda bir hesaplaşmaya dönüşmesi kaçınılmazdı.
Yaşanan devrimci dalgada işçi sınıfının ilk iktidar denemesi 1871 yılında Paris Komünü’nde görülürken, ikinci büyük hamle Rusya’da Bolşevikler tarafında gerçekleştirilecekti. 7 Kasım (25 Ekim) 1917’de gerçekleşen Büyük Ekim Devrimi ile tarihin ilk işçi devletinin temelleri atılmış oldu. Lenin öncülüğündeki Bolşevik Partisi bundan tam 104. yıl önce tarihin en önemli devrimine imza attı. Devrimci mirasımızın bu büyük devrimini yeniden anarken, günümüzün görevlerini yeniden hatırlamaya ihtiyacımız bulunuyor.
ÖNCÜ PARTİNİN ORTAYA ÇIKIŞI
Rusya 19. yüzyılın devrimci dalgası içinde devrime yakınlık bakımından kendisinden en az söz edilen ülkelerden biriydi. Büyük bir tarım ülkesi olan Rusya’da gelişkin bir işçi sınıfının varlığı hep tartışıldı. 1861 yılında serflik sisteminin kağıt üzerinden kaldırılmasından itibaren oluşmaya başlayan devrimci gruplar, 20. yüzyılın arifesine kadar ciddi bir etkinlik gösteremedi. 1898 yılında kurulan Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP) Rusya’da Marksist anlamda kurulan ilk partiydi. Çeşitli Marksist grupların yan yana gelmesiyle oluşan partide Vladimir İlyiç Ulyanov (Lenin), Julius Martov ve Georgi Plehanov gibi isimler yer aldılar. Fakat yapılan kuruluş kongresi tam anlamıyla bir partinin varlığına işaret etmekten uzaktı. Kuruluş ilanının ardından partinin 1903 yılındaki ikinci kongresine kadar ciddi bir faaliyette bulunmadığını söyleyebiliriz. İkinci kongrede yaşanan tartışmaların ardından RSDİP’te ortaya çıkan Bolşevik ve Mevşevik gruplar, partinin devrime kadar olan siyasal mücadelesinin de temelini oluşturdu. Lenin’in tartışmaya açtığı başlıklar, özü itibariyle Rusya’da parlamenter bir muhalefet hareketinin mi yoksa devrimci bir partinin mi yaratılacağına ilişkin tartışmalardır. Bu tartışmaların üzerinden RSDİP fiilen iki kanada bölünmüş ve her kanadın kendi yayın organları ortaya çıkmıştır. Ayrışmanın ardından Iskra grubundan ayrılan Lenin 1905 yılında kendi gazeteleri olan Vperyod’u kurarak ayrı bir Bolşevik merkez kurma kararı alır.
Kurulan Bolşevik merkez, Lenin’in Ne Yapmalı’da esaslarını belirttiği öncü örgüt teorisine uygun olarak oluşturuldu. Lenin’e göre işçi sınıfının kendiliğinden hareketi en fazla ekonomik mücadele yürütebilirdi. Oysa iktidar için tarihsel akla dayanan siyasal bir mücadele şarttı. Bu mücadeleyi yürütecek en önemli araç ise öncü partiydi. İşte devrimin öznesi olacak işçi sınıfının öncü partisinin temelleri bu sayede atılmış oldu.
KRİZ KOŞULLARINDA DEVRİMİ ARAMAK
Birkaç yıl sonra 1905 devriminin yenilgiyle sonuçlanmasının ardından uzun yıllar ‘gericilik dönemi’ olarak adlandırılan baskı yılları da başlamış oldu. Bu dönemde Bolşeviklerin kimi ideolojik tartışmalarla kendisini arındırarak güçlendiği söylenmelidir. Lenin’in devrimci harekete yapılan ideolojik saldırılara karşı yürüttüğü mücadele, Bolşeviklerin örgütlüğünü korumasına ve güçlenmesine neden oldu.
Diğer yandan devrimci bir yükseliş döneminin geldiğini hisseden Bolşevikler, 1905 devriminin bir kazanımı olarak ortaya çıkan Sovyetler’de aktif olarak örgütlenmeye başladılar ve burada güç biriktirdiler.
Oluşabilecek krizlerin devrimci bir duruma yol açacağını öngören Lenin, Bolşeviklerin yaklaşan krize hazırlanmasını sağladı. Beklenen kriz emperyalist savaşın yaklaşmasıyla belirginleşmeye başladı. Savaşın başladığı 1914 yılından yıllar önce kapitalist Avrupa devletlerinde işçi sınıfına karşı yürütülen militarist propagandaya karşı Bolşevikler seslerini yükselttiler. Lenin daha 1907 yılında düzenlenen İkinci Enternasyonal kongresinde yükselmekte olan militarizm ve savaş tehlikesine dikkat çekiyordu.
1912’de Basel’de yapılan İkinci Enternasyonal Olağanüstü Kongresi’nde yaklaşan savaşa karşı tutum almayan ve kendi ülkelerindeki burjuvaziyi destekleyen sosyal demokratlara karşı önemli kararlar alındı ve Basel Manifestosu yayınlandı. Lenin savaşın her ne pahasına olursa olsun engellenmesi gerektiğini söylerken, tüm işçi sınıfına ‘emperyalist savaşı iç savaşa çevirme’ çağrısında bulunuyordu.
Yapılan çağrılarda savaşın yaratacağı yıkımdan en çok işçi sınıfının etkileneceği vurgulanırken, emperyalist yağmaya karşı savaşı yalnıza işçi sınıfının durduracağı belirtiliyordu. Bu çağrı açık bir devrimci duruma işaret etmekteydi. Kriz koşullarında öncü partinin hızla toplumsallaşması ve iktidar alternatifi olması ise kaçınılmaz görünüyordu.
Avrupa sosyal demokrasisi tarafından savaşa sürüklenen işçi sınıfı için tek alternatif, iktidarı düzen dışında arayanlar devrimci partiler tarafından söylenmişti. Bu partilerin başında Lenin’in Bolşevik Partisi bulunuyordu. Lenin’in emperyalist savaş koşullarındaki benzersiz teorisi işçi sınıfına şovenizm yerine enternasyonalist bir çıkışı gösteriyordu. Bolşevikler bununla da kalmıyor, savaşın insani ve ahlaki eleştirisinin yanında iktidarı hedefleyen bir ihtilal çağrısı da yapılıyordu. Yaklaşan Ekim Devrimi, Kapitalizmin krizi ile ortaya çıkan devrimci durumun teoriden pratiğe dönüşmesinin en önemli örneği olacaktı.
DEVRİM: OLMAZ DENENİ OLDURMAK
Bolşevik Partisi kriz koşullarında dahi işçi sınıfı adına devrimini arayanların partisi olmuştur. Rusya’da gelişkin bir işçi sınıfının olmadığını söyleyen aşamacı-determinist tezlere karşı nesnelliğe yapılan iradi ve devrimci bir müdahaledir. Bu nedenle Bolşevizm devrimci olanla olmayanın keskin çizgilerle ayrılmasıdır.
Savaş koşullarında Bolşevik Partisi’nin almış olduğu tutum, devrimciler ile düzen içinde muhalefet pozisyonun kabul edenler arasında belirgin bir farkın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Çarlığın Şubat 1917’de yıkılmasıyla oluşan Geçici Hükümet’te yer almak için sıraya giren oportünist partilere karşı Bolşevikler, işçi sınıfının iktidarı için mücadeleyi tercih etmişlerdir. Lenin’in mart ayında Rusya’ya gelmesinin ardından yazılan ‘Nisan Tezleri’ devrimci iddianın en stratejik örneklerinden biridir. Genel beklenti Bolşeviklerin mevcut burjuva devrime destek vermesi yönündeyken, Nisan Tezleri’nde ortaya çıkan siyasi çerçeve işçi sınıfının kırıntılarla yetinmeyeceğinin ilanı gibidir. ‘Geçici Hükümete destek yok’ olarak özetleyebileceğimiz bu çıkış ciddi riskler taşımakla birlikte, işçi sınıfını iktidara götüren yegane hamle olmuştur.
İşçi sınıfının onlarca yılı bulan devrimci mücadelesinin kurulan Kerenski hükümetinde koltuk kapmak olamayacağı açıktı. Bolşevikler bu ‘olanağı’ reddetmişlerdir. Devrimciliğin bir muhalefet öznesi olmak değil, bir iktidar örgütlüğü olmak olduğu Şubat-Ekim döneminde Bolşevikler tarafından bizlere öğretilen önemli bir kazanımdır. Şubat’tan Ekim’e uzanan kritik süreçte oluşan ‘ikili iktidarın’ ardından eski Rus takvimine göre 25 Ekim gecesi (6 Kasım gecesi) iktidar Bolşevikler tarafından alınmıştır. 7 Kasım’da hem Rusya hem de dünya proletaryası başka bir güne uyanmış, tarihin ilk işçi devletinin kızıl şafağı tüm görkemiyle ortaya çıkmıştır.
Bugüne geldiğimizde, Ekim’den çıkaracağımız hala önemli dersler bulunuyor: Devrimin güncelliği, öncülük, bir özne olarak devrimci partinin nesnelliğe yaptığı iradi müdahaleler…
Tüm bunlar günümüz siyaseti için de geçerlidir. Ekim Devrimi’nin bizlere kattığı onlarca tarihsel doğruya rağmen kendisini düzen muhalefetinden öteye konumlandıramayanların Ekim Devrimi’nden doğru dersleri çıkarması beklenmemelidir. Ekim Devrimi düzenin ışıltılı vitrinlerinde süs olanların değil, devrimi işçi sınıfı iktidarı için örgütleyenlerin devrimidir.