Tribünlere oynamak

Son dönemde pandemi yasaklarına karşın büyük kalabalıklarla yapılan AKP (Askıda Korona Partisi) kongreleri, siyasi amigolar öncülüğünde Reis’e sadakat gösterilerine dönüştürüldü.

Hollandalı kültür tarihçisi Johan Huizinga, kültürün oyuncu insanla (homo ludens) başlayıp geliştiğini belirtir. İlkel dönemde insan, biyolojik gereksinimlerini karşılamak için doğayı taklit ederek ondan yararlanmayı öğrenmiştir. İnanç temelli sözlü ya da sözsüz simgelerle kurgulanmış ritüeller de taklide dayalı yinelemeler yoluyla gelenekselleşmiştir. İlkel toplulukların dans ve ritim ile özdeşleşen coşkulu mistik törenlerinde veya feodal toplulukların kırsal düğün atmosferinde bir araya gelen insanlar, oyunun ve eğlencenin öznesi olmuştur. Benzer biçimde halk oyunlarının temel figürleri de iklim koşullarının etkilediği insan yaşamının ritminden; çiftçinin, balıkçının bedensel devinimlerinden izler taşır. Mülkiyet ilişkileri geliştikçe oyun ve eğlence, egemen sınıfın halk nezdinde kendi konumunu meşrulaştırmak için kullandığı bir yönetim ve denetim aracı haline gelmiştir.

Seyirci koltuğu

Antik dönemde imparator eğlencesi olarak başlayan gladyatör dövüşleri ya da boğa güreşleri gibi kanlı oyunlarla arenada toplanan halka vahşeti seyrettirerek ibret ve şükür dersi verilirdi. 19. yüzyıldan itibaren kapitalizmin kurumsallaşmasıyla eğlencenin öznesi olmaktan uzaklaşan insan, giderek seyirci konumuna indirgendi. Özellikle eğlence kültürüne eklemlenen futbol maçlarıyla kitleler, arena benzeri stadyumlarda sadakate dayalı taraftarlık rolünü çabucak benimsedi. Amigoların yönetiminde yapılan tezahürat ve ritüeller, taraftarların eğlence rutini olarak taklit edilerek yaygınlaştı. Huizanga’dan esinlenerek söylersek ergin yaştaki insanlardan oluşan kitlelerin akılca çocuklaştırılmasında [1], taraftarlık olgusunun önemli bir payı olduğu görülüyor.

Bugün ekran çağının sağladığı teknolojik olanaklarla yerinden kalkmadan futbol karşılaşmalarını abur cubur tüketerek izleyenlerin beden ve ruh sağlıklarını bir spor etkinliğinin tehdit etmesi ironiktir!.. Spor yapmaktansa yapanları seyrederek esrimek, insanın aktif olmadığı bir oyuna patolojik biçimde bağımlı kılındığını göstermektedir. Fransız Marksist filozof Guy Debord’un ‘Gösteri Toplumu’ adlı yapıtında belirttiği gibi “modern üretim koşullarının egemen olduğu toplumların yaşamı, gösterilerin uçsuz bucaksız birikimi olarak görünür. Dolayısıyla yaşanmış her şey, yerini bir temsile bırakarak uzaklaşmış olur.” [2]

Son dönemde pandemi yasaklarına karşın büyük kalabalıklarla yapılan AKP (Askıda Korona Partisi) kongreleri ise siyasi amigolar öncülüğünde Reis’e sadakat gösterilerine dönüştürüldü. Atılan sloganlar, sözleri tornistan edilmiş şarkılar futbol maçlarındaki şenlik havasını aratmıyor. Erdoğan’ın herkesi rabia selamı vermeye zorlaması; kitlenin emre itaat etme çabası, akılca çocuklaştırmanın tipik bir örneğidir. Liderin narsist kişiliğini besleyen benzeri ritüeller, gerçekte insanın öznesi olmadığı bir oyunda nesneleşmesi anlamına geliyor. Güç ve otorite ilişkilerini pekiştirmek için yapılan bu tür gösterilerin yanı sıra kralların, imparatorların kahramanlıklarını kutsayan resmi tarih, okullarda, kitaplarda, saray müzelerinde ve televizyon dizilerinde yaşatılıyor. Bu yolla iktidar sahiplerine bugün de itaat edilmesi gerektiği fikri halka empoze ediliyor.

Siyasi partileri futbol kulübü, liderlerini de takım kaptanı olarak belleyenler, haklının değil güçlünün yanında saf tutmayı yeğliyor. Takımının da, partisinin de en güçlü ‘şampiyonluk adayı’ olduğunu bilmek taraftara yetiyor. Siyasal popülizm, her zaman şakşakçılığı oyun olarak görüp eğlenen taraftarların omzunda yükselmiştir.

Birçok insan için oy verdiği partiyi değiştirmek, desteklediği takımı değiştirmek kadar olasılık dışıdır.  Geniş bir kitle, yaşamını doğrudan ilgilendiren iktidar ile muhalefet  arasındaki siyasi mücadeleye bir futbol maçını izler gibi bakıyor. Sonuçta, halkın yazgısını çizen egemen sistem, gösteri toplumunun insanını hep seyirci koltuğunda oturtmayı başarıyor.

Dekadans

Geçtiğimiz günlerde Hatay AKP gençlik kolları tarafından düzenlenen ‘3. Dalga Korona Şenlikleri’ sayesinde, hem eller havaya modlu davullu zurnalı kutlamayı, hem de kravatlı deve güreşlerini sosyal medyadan izleme fırsatı bulduk!

Bilindiği gibi resmi rakamlara göre ülkemizde her gün yüze yakın kişi salgın nedeniyle ölüyor; askerler operasyonlarda can veriyor; sefalet kuyrukları uzadıkça uzuyor. Peki, böylesi olumsuz gidişata karşın AKP’liler nasıl hâlâ çılgınca eğlenebiliyor?

Bu sorunun yanıtını, nihilizmden kaynaklanan dekadans (çürüme, çöküş) kavramında aramak gerekiyor. Yaşamın getirdiği tüm felaket ve sıkıntılara karşın varoluşun itici gücü olarak görülen dekadans, duyuların başıboş bırakılmasıyla ortaya çıkan hedonizmi, anı yaşayarak deneyimleme eğilimi olarak tanımlanıyor.[3] Anın etiğini simgeleyen dekadans kavramı, halk yoksulluk içinde yaşarken tarihe zevk ve eğlence dönemi olarak geçen Osmanlı’nın Lale Devri’ni akla getiriyor. İmparatorluğun çöküş dönemini yaşayan Ahmet Mithat Efendi de toplumdaki yozlaşmayı, çürümeyi ve aşırılıkları dekedans sözcüğüyle açıklamış.[4]

Bugün ise gerek Muktedir’in, gerekse taraftarlarının tavır ve davranışlarına bakınca dekadans daha net görünüyor. AKP, kendi çalıp kendi oynuyor; halk da seyrediyor.  Nietzsche’ye göre “ölüme karşı yaşam diyalektiğinin kurucu ögesi” olan dekadans, geri döndürülemez bir süreç olup yaşamın sürdürülebilirliği için gereklidir.

Öyleyse halk, kendi oyununu kurarsa iktidar sahipleri tribünlere oynayamaz; entübe edilmiş insan yaşamı da iyileşip yeni bir ülkede rahatça nefes almaya başlar.

[1] Aktaran: Ünsal Oskay (2000).  XIX. Yüzyıldan Günümüze Kitle İletişiminin Kültürel İşlevleri, Kuramsal Bir Yaklaşım. (4. Basım), İstanbul: Der Yayınları.

[2] Debord, E. G. (2006). Gösteri Toplumu (2. baskı) (Çev. A. Emekçi, O. Taşkent). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

[3] Modern Toplumsal Düşünce Sözlüğü, Editör, William Outhwaite, Yayına hazırlayan Melih Pekdemir. İletişim Yayınları, 2008.

[4] https://www.indyturk.com/node/75301/türkiyeden-sesler/dekadans

 

Yazarın Diğer Yazıları
Ronald-Donald döngüsü 14 Kasım 2024
Neofaşist küreselleşme 20 Eylül 2024
Kirli mahremiyet 25 Temmuz 2024