Türkiye şeyhler, dervişler, müridler ve AK ELİTLER memleketi olmayacak!
AKP’nin iktidara gelirken kullandığı bir diğer argüman olan “Monşerlerin ve elitlerin yönetimine son vermek” denilen olgunun dönüp dolaşıp aslında AKP iktidarının hem genetik kodlarını açığa çıkardığını hem de artık onların da kendi monşerlerini ve AK elitlerini nasıl yarattıklarını bugün açık bir şekilde görmek mümkün.
Ülkemizde yürüyen laiklik tartışmasının gerçek olmadığının söylenmesi mümkün değil. Bununla birlikte laiklik meselesini yan ve gelip geçici bir gündem olarak görmek en büyük hata olacaktır.
Bu tartışmanın iki boyutuna işaret etmek önem taşıyor.
Birincisi, Siyasal İslâmcılığın ve AKP iktidarının son süreçte laiklik karşıtı attığı adımlara büyük bir hız vermeleri büyük önem taşımaktadır. Hayatın her alanında gericiliğin kol gezmeye başladığı, artık tam anlamıyla devlet eliyle dinin siyasete alet edildiği ve AKP’nin gerici tabanını konsolide etmek için attığı adımlardan bahsediyoruz. Ayasofya’nın ibadete açılması ile birlikte açılan son perde, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması ve alkol yasakları ile devam ediyor. Bunları herkes biliyor ve görüyor.
İkincisi, türban yasağına karşı ve inanç özgürlüğü için mücadele ettiğini söyleyen, sonrasında sermayenin onayı ve emperyalizmin desteğiyle iktidara gelen İslâmcılar bugün artık alkolü dahi yasaklayacak kadar gerici adımlar atıyor. Bu durum artık bir çelişki olmanın ötesine geçmiş, dinci gericiliğin laikliği tamamen tasfiye etmeye projesinin yansıması olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. Geçmişte AKP’den büyük demokrasi şöleni bekleyen, onu destekleyen liberaller şimdi ne düşünüyorlar acaba? Ya da şimdi AKP’den kurtulmak için demokrasi cephesi kursanız ne yazar?
Bu yazıdaki konumuz, laiklik gündeminin ötesinde özellikle son dönemde daha da görünür olan ve toplumun gündemine giren “AK elitler” ile ilgili. AKP’nin iktidara gelirken kullandığı bir diğer argüman olan “Monşerlerin ve elitlerin yönetimine son vermek” denilen olgunun dönüp dolaşıp aslında AKP iktidarının hem genetik kodlarını açığa çıkardığını hem de artık onların da kendi monşerlerini ve AK elitlerini nasıl yarattıklarını bugün açık bir şekilde görmek mümkün.
Bu da AKP’nin en büyük çelişkilerinden biri olarak ortaya çıkmıştır.
Hatta, çelişki olmanın da ötesinde İslâmcılar’ın özü tamamen açık hale gelmiş, sermayenin ve emperyalizmin has evladı olduklarını artık kanıtlamışlardır.
Geçmiş dönemin monşerleri ve elitleri de sermaye sınıfının bir parçası olarak elbette bu düzenin bir yerlerinde yaşamları sürdürmeye devam ediyorlar. Ancak artık ülkemizde artık toplum karşısında utanmadan arz-ı endam eden AK elitlerin düzeni, onların kurdukları ilişkiler ve ortaya saçılan pislikleri mevcut.
Peki bu AK elitler kimlerdir, nasıl yaşarlar, ne yer, ne içerler?
Kendisini bu düzenin sahibi olarak gören, yönetim erki içinde yer tutan bu kişiler tam anlamıyla burjuva sınıfının bir parçasıdır. Hatırlayanlar bilir, geçmişte Turgut Özal’ın prensleri ve Selma Özal’ın papatyaları vardı. AK elitlerin yolunu açanlar bu prensler ve papatyalardı dersek yanlış yapmış olmayız.
Politik olarak da, ideolojik olarak da, ekonomik ilişkiler anlamında da burjuva olan bu kişiler ülkemizdeki bir grup azınlığın iktidardaki mensupları olarak kendilerini görürler. Kendileri ve sınıflarının çıkarları için her şeyi mübah sayarlar, her türlü takiyyeyi yaparlar, yeri geldiğinde dini siyasete alet eder, fukara edebiyatı yapıp sonrasında yoksullara ve işçi sınıfına her türlü zulmü uygulamaktan imtina etmezler.
Dini, imanı para olanlar ülkenin yönetim kademelerini kendileri gibi yağmacıları ve talancıları doldurmuşlardır. Onlar günümüzün takkeli, sarıklı tarikatçı monşerleridir.
Cumhurbaşkanlığı kabinesine bakın, AK elitleri görürsünüz. Özel hastane sahibi Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, özel okul sahibi Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, turizm patronu Turizm Bakanı Mehmet Ersoy, kendi bakanlığını kazıklayan ve ülkenin kaynaklarını yağmalayan Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, TOKİ ve Emlak Konut GYO Genel Müdürlüğü’nü yapmış olan ve emlak piyasasının önde gelen isimlerinden Murat Kurum ve CV’sinde Ekrem Pakdemirli gibi ağır bir isim olan ve CEO’luktan gelme Bekir Pakdemirli gibi isimleri bu noktada ilk sıraya yazalım…
Devam edelim, İçişleri Bakanlığı’nı AKP iktidarının bekası için kullanmaktan çekinmeyen ve yeri geldiğinde işi kendi kendine genelge yayınlayıp uygulamaya, hatta yeri geldiğinde kendi bakanlığının aldığı kararlara dahi uymamaya vardıracak kadar götüren bir zihniyetten bahsediyoruz. O da AK elitlerin günümüzdeki bir temsilcisi. Kim olduğunu merak ediyorsanız, 20 Nisan’da İstanbul’da Eyüp Sultan Camii’nde “Saidi Nursi’nin hayattaki son öğrencisi” olduğu söylenen Meşveretçi Hüsnü Bayramoğlu’nun cenazesine katılan binlerce kişinin en ön sırasında İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’nın yanındaki isme bakmanız yeterli.
AK elitlerin bir de çifter ya da üçer maaş alanları, maaşlarının üzerine huzur hakkı ayarlayanları mevcut. O yüzden mertebeniz ne olursa olsun bu düzende birden fazla kuruma kapağı atarak eskinin monşerlerine ve elitlerine karşı mücadele ettiğinizi iddia edebilirsiniz. Bunların başında Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı adı verilen yeri kendi sosyal medya oyun alanına dönüştüren ve ortalıkta gerçek anlamda bir monşer edasıyla dolaşan Fahrettin Altun ve eşi var. Hem kamu bankalarının yönetim kurullarında hem de devlet bürokrasisinde yer alan onlarca isim de, birbirinin izinden gideren aylık yüz binlerce liralara varan maaşlar alıyor, insanlar açlık ve yoksulluktan kırılırken gemilerini yürütmeye devam ediyorlar.
Bir de Kartal İmam Hatip tayfası var. Daha doğrusu, Bilal Erdoğan’ın Kartal İmam Hatip’ten arkadaşlarına ayrılan devlet kadroları mevcut ülkemizde. Onlar da AK elitlerin en önemli bölmelerinden bir tanesini oluşturuyorlar.
Benzeri şekilde, ortalık pek görünmese de 128 milyar doları buhar eden Damat Berat ve onun ilişkide olduğu kişiler gibi. Devleti yağmalayan Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın yerine atanan yeni Ticaret Bakanı Mehmet Muş ve ülkemizin en önemli tez danışmanı olduğu son süreçte açığa çıkan Erişah Arıcan isimli şahsiyet gibi. Kendi bakanlığını yağmalayan bakan yerine ekonomiyi batıran Berat Albayrak’ın yakın adamı olduğu söylenen Mehmet Muş’un atanması ne kadar manidar değil mi?
AK elitlerin görünmeyen yüzleri de bir bir ortaya çıkıyorlar. Sıkıştıkça, arkadaki mevzilerden yeni bir ismi piyasaya sürüveriyorlar. Onlar da bu görevlere atlıyorlar haliyle. İşin içinde ayda ikişer, üçer maaş ve bir yılda 1-2 milyon lira arası bir serveti cebe atmak var.
İşte bu isimlerini saydığımız kişilerin ve onların temsil ettiği zihniyetin, kendi çıkarları ve mensup oldukları sınıfın bekası dışında bir yönleri yoktur. Onlar piyasacıdır, zenginleri severler, bir eli yağda bir eli balda olanların düzeninde halkı patates ve kuru soğan ile terbiye etmeye çalışırlar.
“Bir lokma bir hırka” teranesiyle yola çıkanların, dini kullanarak geldikleri nokta tam da budur ve AK elitlerin piyasacı, gerici ve işçi düşmanı amentüsü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şu cümlelerinde yazılıdır.
“Dünyanın tüm girişimcileriyle görüşürüm. Bakan arkadaşlarıma da her yerde görüşmelerini tavsiye ederim. Çünkü ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim.”(16 Ekim 2005)
“Gemi var, gemicik var.” (16 Temmuz 2007 – Kendisinin Başbakan maaşı olmasına rağmen oğlu Burak Erdoğan’ın yüz binlerce dolarlık bir gemi satın alması üzerine sorulan soruya verdiği yanıt.)
“Bu biraz bana abartılı geldi. Çok abartılı geldi bana. Keyif çayı bu. Al bu çayı iç.” (25 Ekim 2020 – Malatya’da ekonomik krizle boğuşan bir yurttaşın “İşsiziz. Evimize ekmek götüremiyoruz” sözüne verdiği yanıt.)
“Ananı da al git. Artistlik yapma lan!” (11 Şubat 2006 – Başbakanlık yaptığı dönemde Mersin’de “Bu çiftçinin hali ne olacak? Anamız ağladı?” diyen çiftçiye verdiği yanıt.)
İşte AK elitlerin felsefesinin özeti budur. Ancak her ne olursa olsun ülkemiz dinci gericilere, asalak patronlara ve AK elitlere yar olmayacaktır.