Var diyorsa vardır demokrasi!

Muhafazakâr demokratlıktan kendi iradesiyle muhafazakâr otoriterliğe geçen  Erdoğan’a 10 yıl önce hiç kimse diktatör yakıştırması yapmıyordu.

Siyaset literatürüne mal olmuş kavramların ülkemizde küfür ya da hakaret gibi kullanılması ya da algılanması yanlış bilinç sorunudur. Komünist kavramı da bunlardan biridir. Dünya genelinde kitle iletişimini yöneten ve denetleyen kapitalist sistem, Soğuk Savaş Dönemi’nin ideolojik söylemleriyle komünizmin düşman, kapitalizmin dost olduğu yönünde kamuoyunda yanlış bilinç oluşturmuştur. ABD’de komünist avına çıkılan McCarthy döneminin uygulamaları, 1950’li yıllardan itibaren ülkemizi de yakından etkilemiştir. Komünistleri umacı gibi gösteren sağ popülist iktidarların kara propagandası yüzünden Rus salatasının adı bile Amerikan salatası olarak değiştirilmiştir. Dönemin gazetelerinde yer alan “Orak çekiç resmi yapan bir işçi yakalandı”, “Camide komünizm propagandası yapan bir sapık yakalandı”, ”Komünist ideolojiyi yaymak üzere sirklere de vazife veriliyor” gibi manşetler, kapitalizmin kızıl fobisini gösteren başlıca örneklerdir. Yine Cumhuriyet Dönemi’nin önemli simgelerinden olan Taksim Anıtı’nda, Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak’ın figürlerinin yanında Kızıl Ordu’nun kurucusu General Frunze ile Sovyet Orduları Başkomutanı General Voroşilov’un figürlerinin yer aldığı halktan gizlenmiştir… Kurtuluş Savaşı’nda ve Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde Atatürk ile Lenin arasındaki dayanışma da antikomünist propaganda nedeniyle gölgede kalmıştır.[1]

Lanetli kavramlar

Komünizm, Doğu Bloku çözüldükten sonra kapitalist dünyada bir tehdit olarak algılanmasa da komünist ve komünizm kavramları, sağcıların ağzında hâlâ küfür niyetine kullanılabiliyor. ABD Başkanlık Seçimleri sürecinde Senato’yu basan aşırı sağcı grup, hem küreselleşmeye, hem de komünizme karşı olduklarını söylüyor. Yanlış bilinç nedeniyle insanlar, küreselleşme ve komünizm kavramlarını yan yana getirebiliyor. Dolayısıyla zengin işadamı Trump’ı devrimci olarak görenler, bir başka ülkede saraylara sığamayanları da milletin adamı diye bağrına basıyor! Trump’ı, ‘derin devlet bağlantılı pedofililer ve insan kaçakçılarıyla’ savaştığı gibi absürt bir nedenle desteklediğini söyleyen bu grup, aynı zamanda pandemi sürecinde komplo teorilerinin etrafında birleşen ve onları dünyaya yayan hareket olarak da biliniyor.

Neoliberal kapitalist devlet, bireyleri güvencesiz biçimde yalnızlığa terk ediyor. Böylece  kavramların içini irrasyonel biçimde dolduran tarikat, cemaat tarzı mistik oluşumlar devreye girip insanların aidiyet arayışını istismar ediyor. Komünist blok dağılmadan önce rasyonel ve dünyevi nitelikli sınıfsal örgütlenmeler bu arayışa yanıt verecek nitelikteydi. Kapitalist sistem için tehdit oluşturan sendika, dernek, meslek kuruluşu vb. girişimlerin yerini alan farklı mistik oluşumlar, sağcı popülist liderlerin elini  güçlendiriyor. Dolayısıyla sermaye sınıfı statükoyu korumak için propaganda yöntemini lanetli kavramlar üzerinden icat ettiği yapay tehditlere dayandırıyor. Kışkırtılan düşmanlıklar yoluyla kitlede oluşturulan yanlış bilinç, sınıf gerçeğini karartma işlevi görüyor.

Bugünün Türkiyesi’nde iktidarını korumak isteyenler, muhaliflerini terörist, hain ya da darbeci gibi lanetli kavramlarla yaftalıyor; kendilerine faşist, diktatör gibi siyasi kavramları yakıştıranlara ise hakaret davaları açıyor!

Seçimli otokrasi

Geçen ay Cumhurbaşkanı için diktatör benzetmesi yapan İtalya Başbakanı Draghi’ye resmi kanallardan çok sert tepki verildi. Hatta İyi Parti lideri de, “İtalya Başbakanı’nın Erdoğan’a posta koymasına müsaade etmeyiz!” diyerek karşı çıktı.

Ne ki, muhafazakâr demokratlıktan kendi iradesiyle muhafazakâr otoriterliğe geçen  Erdoğan’a 10 yıl önce hiç kimse diktatör yakıştırması yapmıyordu. Bir süredir yabancı siyasetçiler ya da yabancı medya tarafından Erdoğan’a takılan bu tarz sıfatlar, ulusal alınganlıklara neden oluyor. Kimileri bu gibi durumlarda genellikle kol kırılır yen içinde kalır ilkesiyle malumu ilan etmekten kaçınıyor. İşin doğrusu, uluslararası demokrasi ve insan hakları endeksinde ülkemiz son yıllarda hep alt sıralarda yer alıyor. Örneğin kısa bir süre önce yayımlanan rapora göre 2010-2020 yıllarını kapsayan inceleme sonunda, 179 ülke içinde Türkiye’nin 149. sıraya gerilediği  belirtiliyor. İlk üç sırasında Danimarka, İsveç ve Norveç’in bulunduğu endekste, Kongo ve Rwanda gibi otokratlaşan ülkeler kategorisinde gösterilen Türkiye’nin rejimi, seçimli otokrasi olarak adlandırılıyor[2].

Otokrasi ve diktatörlük gibi kavramlar da tıpkı komünizm kavramı gibi siyaset literatürüne mal olmuştur. TDK sözlüğüne göre otokrasi, ‘hükümdarın, bütün siyasal kudreti elinde bulundurduğu yönetim biçimi’; diktatörlük ise ‘egemen ve mutlak siyasi bir gücün, bir veya birçok kişinin oluşturduğu bir yürütme organınca, denetimsiz olarak yürütüldüğü siyasi düzen’ şeklinde tanımlanıyor[3].

Söz konusu rejimlerin simgesi olan tek adamlara ise otokrat veya diktatör deniyor.

İktidar sahipleri 21. yüzyılda kurdukları rejimin niteliğiyle yüzleşemediği için inkarcılığı yeğliyor. Zaten geçmişten bugüne kendi gerçeğiyle yüzleşebilecek yüzlere, binlere hep gereksinim duydu bu topraklar! MHP liderinin mevcut sisteme meşruiyet kazandırmak için yaptığı demokratik anayasa çağrısı ise boş bir söylemden ibaret. Kaba güçten, yasaktan, tehditten ve kumpastan beslenen Cumhur İttifakı için demokrasi sözcüğü, dudak tiryakiliğinden öte hiçbir anlam taşımıyor.

Diktatörlük, utanılacak çağ dışı bir yönetim biçimi olarak görüldüğü için olsa gerek diktatör söylemi de Cumhurbaşkanı’nı incitecek hakaretamiz söz diye değerlendiriliyor. Oysa Erdoğan’ın her durum ve koşulda kendini haklı görmesi, eleştiri kaldıramaması otokratların doğasıyla bire bir örtüşüyor. Güç zehirlenmesi yaşayan narsistik kişiliklerin bir diğer önemli özelliği de kendilerini hemen her statüye kolayca yakıştırmaları… “Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız; komünizm gerekirse onu da biz getiririz” diyen şöhretli Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın sözleri, bu psikolojiyi çok iyi yansıtıyor. Sonuçta Muktedir, Türkiye’de demokrasi var diyorsa vardır. Buna karşı çıkan haindir, darbecidir, teröristtir ve dahi komünisttir… İşte o kadar!

[1] İlker C. Bıçakçı (2016), Halkla İlişkilerin Kurmaca Dünyası ve Hakikatin Direnişi, Ütopya Yayınevi.

[2] https://www.v-dem.net/en/

[3] https://sozluk.gov.tr

 

Yazarın Diğer Yazıları
Ronald-Donald döngüsü 14 Kasım 2024
Neofaşist küreselleşme 20 Eylül 2024
Kirli mahremiyet 25 Temmuz 2024