Video bekleme, örgütlen!
Sermaye düzenine, onun sahiplerine, düzen siyasetçilerine ve bu düzenin ortaya çıkarttığı tüm pisliklere karşı bu büyük mücadeleyi vermeden ve örgütlenmeden geçirdiğimiz her dakika onların kazanım hanesine yazacak.
“Kamyon bekleme örgütlen”, Susurluk gündemi olduğu zaman çıkarttığımız bir slogandı. Biçim ve içerik olarak aynı olgular olmasa da, birbirini çağrıştıran olayların yaşandığı bir zamandan geçiyoruz. O yüzden, sermaye düzeni içerisindeki bazı unsurlar belki “bir kamera ve bir tripod”a yenilecek olsalar da, bu şekilde işçi sınıfı ve ülkemizin ilerici güçleri kazanmış sayılmayacak bunu unutmayalım.
Sedat Peker videolarının yankısı devam ediyor ve sermaye düzeni, iktidarı ve devleti içerisindeki kirler bir kere daha açığa çıkmaya başlıyor.
Bu durum tek başına Sedat Peker’in bulunduğu yerden dışlanması ile ilgili olabilir mi? Elbette böyle bir yanı var.
Bunun dışında mafyatik odakların veya bir dizi sermaye unsurunun pazar ve rant paylaşımı gibi durum mevcut mu? Evet, böyle bir yanı olduğunu da söyeyebiliriz.
Peki, daha fazlası var mı?
Çok daha fazlası olduğunu ve son yaşananların sermaye iktidarı açısından önemli bir kriz dinamiği olduğunu, kontrol altına alınmazsa büyük bir krize dönüşebileceğini söylemek gerekiyor.
Kapitalizmde suç örgütleri ya da mafyatik yapılanmalara her zaman yer var. Sermayedarların kimi zaman tetikçi, kimi zamansa ortak olarak bu odakları kullandığı açık bir gerçektir. Hatta bazen bu odakların kendileri burjuvalaşır, birer sermayedara ya da sermaye grubuna dönüşürler. Bazense siyasete atılır, çıkarlarının yönetimini doğrudan ele almaya çalışırlar.
Son yaşananlar ya da ayyuka çıkanların hepsi bunların özeti olarak görülmeli. 90’lı yıllar ve Susurluk ile bir benzetmeye gidilecekse, mesele tam da kapitalizmin doğası ve emekçi sınıfların tepesine nasıl çöktüğü ile ilgili görülebilir. O açıdan Alaattin Çakıcı da, Mehmet Ağar ve oğlu da, Sedat Peker de, bu esnada adı geçen diğer isimler ve hatta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da aynı yolun yolcusudur. Düzenin mantığı ve Türkiye’deki siyasi ortam hesaba katıldığında, bazıları içinde bu yolun dönüşü yoktur.
90’lı yıllarda herkesin “bak sen aracın içinden kimler çıktı diyerek” Susurluk skandalında şaşırarak izlediği devlet-mafya-siyaset üçgeni bugün, sosyal medya üzerinde milyonlarca kere izlenen videolar ile ülkenin gündemine giriyor. AKP eliyle yaratılan yeni rejmin temel özelliği en fazla bu olsa gerek. Tüm bu ilişkilerin bu düzende normalleşmesi ve oldukça açık bir şekilde siyasallaşması… O yüzden bunlara karşı siyasal bir kavga gerekli.
Bu noktada mafyatik unsurların ya da bunların yaptıklarının bu kadar açık bir şekilde ortaya dökülmesinde, bir yandan devletin zayıflaması diğer yandan yargının tamamen tek adam rejiminin inisiyatifine geçmesi ile ilgisi olduğunu ifade etmemiz gerekiyor.
Tam da bunları sonuçları nedeniyle bugün, ortaya çok ciddi iddialar atılmış olsa da harekete geçmeyen bir yargı, çok ciddi bir iddiaya hemen yanıt vermeye çalışan bir Jandarma Genel Komutanlığı ve hakkındaki iddiaları “hakaret ve iftira” olarak geçiştirmeye çalışan bir İçişleri Bakanı var. Bunlar örneklerden önemli olan birkaçı.
Dolayısıyla gelinen noktada, AKP iktidarının verili durumdaki krizlerine yeni bir tanesi eklenmiş durumdadır. Tarikatlar koalisyonunu bir arada tutmak için siyasal İslâmcılığın gazına basan ancak toplumsal alanda laiklik tartışması ile karşı karşıya kalan AKP iktidarının mafyalar koalisyonunu bir arada tutmak için ne yapacağı belirsiz. Eğer ki bu kriz, uyuşturucu ya da silah ticareti konusunda gaza basılarak çözülmeyecekse yakın zamanda siyasal alanı da kesen bir dizi tasfiyenin yaşanacağını tahmin etmek mümkündür. Çünkü bahsettiğimiz nokta ya da ülkemizdeki yeni rejim, siyasetten gelerek gelip mafyatik yollara girenler ile mafyalıktan gelip siyasete atılanların bileşkesinden oluşmaktadır. Buna kısaca mafyokrasi adını veriyoruz.
90’lı yıllarda mafyacılığa başlayan, sonra AKP’nin kanatları altına giren, sağcı değilim ama bir eliyle bozkurt diğer eliyle rabia işareti yapan Sedat Peker’i bir yana koyalım. Karşısına ise Mehmet Ağar ile aynı gelenekten gelen, geçmişte AKP’ye ve Erdoğan’a demediğini bırakmayıp Fethullah Gülen’e övgüler yağdıran, kendisine “yürü ya kulum” denilince devletin en kritik koltuklarından birine oturan Süleyman Soylu’yu yerleştirelim. İşte, AKP eliyle kurulan yeni rejimin özeti budur.
Ekonomik krizin zirve yaptığı, pandeminin bütün kötü sonuçlarının emekçilerin üzerine yıkıldığı, gericiliğin ve piyasacılığın zirve yaptığı bir dönemden çıkış büyük bir mücadele gerektiriyor.
Sermaye düzenine, onun sahiplerine, düzen siyasetçilerine ve bu düzenin ortaya çıkarttığı tüm pisliklere karşı bu büyük mücadeleyi vermeden ve örgütlenmeden geçirdiğimiz her dakika onların kazanım hanesine yazacak. Bunu unutmayalım.
Son yaşanan süreç elbette AKP iktidarının ve sermaye düzeninin zayıf noktalarını topluma ve işçi sınıfına göstermesi açısından önemli. Düzen güçlerinin birbirine düşmesi de ezilenlerin mücadelesi için çeşitli olanaklar barındırıyor, bu da bir gerçek. Siyasal krizlerin artması ve yönetme krizine dönüşmesinin devrimci mücadele açısından ne anlama geldiğini de biliyoruz.
Ancak bunların fırsata çevrilebilmesinin tek yolunun örgütlenmekten ve işçi sınıfının siyasetini, mücadelesini büyütmekten geçtiğini çok iyi biliyoruz. O yüzden daha fazla video gelmesini beklemeyelim, örgütlenelim, sömürü düzenine karşı harekete geçelim. Çünkü, bu ülkenin emekçilerinin başrolünde oynayacağı o destansı film henüz çekilmedi.