"Yakanların sofrasında yananların türküsü söylenmez"
Müzisyen İlke Kızmaz "Bizden bin kat daha görüp geçirmişsin, Siyasal İslamcının bin bir türlüsünü tanımış olman gerekir. Yakanların sofrasında yananların türküsü söylenmez." dedi.
Müzisyen İlke Kızmaz, Manifesto TV’de yayımlanan Manifesto’nun Gündemi programında Erkan Oğur’un İbrahim Kalın ile yaptığı iş birliği üzerinden, sanattaki çürümeyi değerlendirdi. Yakanların sofrasında yananların türküsünün söylenmeyeceğini belirten Kızmaz şunları kaydetti:
Toplumdaki çürüme dediğimiz şey, toplumun çözülmesi meselesi, toplumun çözüldüğü bir ortamda kültür sanat üzerine inşa edebileceğim bir şey olmaktan zaten çıkıyor, bu alan da çürüyor. Biz bu çürümenin dibini yaşıyoruz. Ama tabii ki böyle olmayan, buna direnen gençler, buna direnen müzik emekçileri, sanat emekçileri genel olarak varlar. Ama maalesef iş hani sadece Erkan Oğur veya başka isimler ile bitmiyor. Tekeller var, bu tekellerin dokunulmazlıkları var.
Kariyeri ile kendini dünyaya, Türkiye’ye kanıtlamış isimler niye bunu yapıyor diyoruz. Şaşırıyoruz. Üzülüyoruz. Eğer meseleyi bu toplumsal çürümeden ele alırsak aslında bunun beklenmedik olmadığını göreceğiz.
Erkan Oğur Anadolu tasavvufu ile ilgilenen, Alevi Bektaşi geleneğiyle ilgilenen, eserlerinde bunu yansıtan ortamlarda suskunluğu ile ünlü aforizmalarla konuşan bir isim. Bugüne kadar da devrimcilerin etkinliğinde de korkmadan cesurca yer aldı. Şimdi bu kariyeri o yarattı. Deyişler okudu, nefesler okudu bu yolun yolcusuyuz dedi.
Dikkat edilirse, özür röportajında da, ‘Ben hala solcuyum, devrimciyim’ diyor. ‘İbrahim Kalın’ı ben müzisyen İbrahim olarak aldım.’ diyor. Erkan Hocam el insaf. Sen 66 yaşına gelmişsin. Bizden bin kat daha görüp geçirmişsin, Siyasal İslamcının bin bir türlüsünü tanımış olman gerekir. Yakanların sofrasında yananların türküsü söylenmez.
İbrahim Kalın’ın kim olduğunu, bu ülkede artık sokakta mikrofonu uzattığınız herkes bilir. Ve muhtemelen sayacağımız son vasıflarından biri müzisyen kimliğidir İbrahim Kalın’ın. Cumhurbaşkanlığı baş danışmanı, yılların devlet bürokratı. Yani bir sürü başka rolü var.
Pir Sultan’a rivayet edilen bir hikaye var. Darağacına giderken Hızır Paşa etraftakiler e taşlamazsanız boynunuzu vururuz diyor. Etraftakiler de taşlamaya başlıyor. Pir Sultan’ın musayibi ise eli taş atmaya gitmiyor gül atıyor. Ve o gül Pir Sultan’ı kanatıyor, Bu olunca olunca da Pir Sultan şu nefesi söylemiş derler:
Şu kanlı zalımın ettiği işler, Garip bülbül gibi zaralar beni. Yağmur gibi yağar başıma taşlar, İlle de dostun bir fiskesi yaralar beni. Dar günümde dost düşmanım belli oldu. Bir derdim var idi, şimdi elli oldu. Ecel fermanı boynuma takıldı. Gerek asa, gerek vuralar beni. Pir Sultan Abdal’ım can göğe ağmaz. Haktan emrolmazsa rahmet yağmaz. Şu ellerin taşı hiç bana değmez. İlle dostun bir tek gülü yaralar beni.
Erkan Oğur’da bu kadar canımızın yanmasında da, insanların onu dinleyenlerin altında bu psikoloji yatıyor. Bunu bilen, bunu bu deyişleri nefesleri bize öğreten insanların yastığa nasıl rahat baş koyduklarını gerçekten anlayamıyorum.”