Yine KHK'lar üzerine
Elbette bir gün geri dönülecek. Ne kadar sürer bilemiyorum ama dönülecek. Ancak bu dönüşte “tamam, hadi gelin başlayın” denmesi yetmeyecek.
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamudan ve özellikle akademiden tasfiyeler konusunu hiç olmazsa altı yedi ayda bir yazmaya, unutturmamaya karar vermiştim. Bunun nedeni toplumun belleğine güvenmemek değildi esas olarak; Türkiye gibi bir ülkede yaşamaktı. Yani her gün bir öncekini unutturacak derecede önemli olayın olduğu bir ülkede yaşamaktı. Durum böyle ama ben unutturmamayı, üniversiteden kopartılan genç akademisyenlere bir görev gibi algılıyorum.
Günlük yaşam deneyimim unutma konusunda haksız olmadığımı sıklıkla gösterdi bana. Örneğin, aynı fakültede beraber çalıştığımız, ortaokul yıllarından beri tanıdığım bir öğretim üyesi arkadaşımla karşılaştığımda, bizleri KHK tasfiye listesine koyan ve sonraları FETÖ suçlamasıyla kendisi de tasfiye edilen eski rektörden yakınmaya başladı. Meğerse arkadaşımı görece küçük bir fakülteye dekan atamış, onun beklentisi daha önemli yerlermiş. Dinledim, “ben de sevmem kendisini” dedim. Arkadaşım hayretle yüzüme baktı, “sana ne yaptı ki?” dedi. “Attı” dediğimde, “pardon, unutmuşum” yanıtını verdi. Samimiydi bana sorarsanız, gerçekten unutmuştu. Üstelik bunu söyleyen, aynı kurumda beraber çalıştığımız ve neredeyse elli yıldır tanıştığımız birisiydi.
Bir de yanlış bilgilendirme var: Bir süredir görüşmediğimiz, özellikle akademiden olmayan tanıdıklarımızın “sizlerin üniversiteye dönüşüne çok sevindim” demesi de sıkça karşılaştığımız durumlar arasında; mahkemeleri kazandığımız için döndük sanıyorlar.
Son zamanlarda Sedat Peker’in açıklamaları doğrudan olmasa da KHK sorununa dokundu. Peker’in suçladığı eski gazeteci Süleyman Özışık “Ben gerek Süleyman Soylu’ya, gerek OHAL işlemleri komisyonuna, gerek diğer mercilere masum olduğuna inandığım binlerce insanın dosyasını götürdüm. Dedim ki ‘Bu insanlar eğer masum çıkmazsa hesabını benden sorun’. Araştırmalar yapıldı, hepsinin bir iftiraya kurban gittiği ortaya çıktı ve hepsi görevlerine iade edildi“. Aslında Peker doğrudan bu konudan bahsetmemişti ama Özışık, belki de panikle, dökülüverdi. CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca’nın konuyla ilgili verdiği soru önergelerine de henüz yanıt verilmedi ama KHK konusu da yine gündeme gelmiş oldu. Belli ki FETÖ borsasından sonra bir de OHAL borsası kurulmuş. OHAL Komisyonunun “Son günlerde Komisyona ilişkin gündeme getirilen iddialar kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır. Komisyon, hukukun üstünlüğü ilkesini gözeterek tarafsız ve bağımsız bir şekilde ilgili mevzuat ile çalışma usul ve esasları kapsamında çalışmalarına devam etmektedir” şeklindeki açıklamasının da kimse için inandırıcı bir yönü yok; inandırıcı olmak isteyen en azından savcıların harekete geçmesini isteyebilirdi, Özışık’ı sözleri konusunda açıklama yapmaya çağırabilirdi vs.
Bunları yazmamın nedeni, başta da söylediğim gibi unutturmamak ama aynı zamanda Barış İmzacılarının akademiye dönüşünün komisyon kararı ile değil, doğrudan siyasi bir kararla olacağını da anlatmaya çalışmak. Yoksa, yarım sayfalık imza metni, bir cümlelik “evet ben imzaladım” ifadesi ve bir sayfalık mahkeme beraat kararından oluşan dosyada karar vermek için komisyon bu kadar süre (şimdilik dört yıl) beklemezdi. Şu ana dek oyalama komisyonu olarak çalıştılar, o kadar.
Elbette bir gün geri dönülecek. Ne kadar sürer bilemiyorum ama dönülecek. Ancak bu dönüşte “tamam, hadi gelin başlayın” denmesi yetmeyecek. Bunu tasfiye edilen genç akademisyenler için söylüyorum: Düşünün akademik yaşamının başında, doktorasını yaparken veya yardımcı doçentken (doktor öğretim görevlisi) atılan bir kişi, örneğin altı yıl sonra geri dönerse (12 Eylül’de 1402 sayılı yasayla tasfiye edilen akademisyenler ortalama 7,5 yıl sonra geri dönebilmişti) dönem arkadaşlarını kendilerinden üstte, doçent veya profesör olarak bulacaklar. Belki bunlar kendilerine tez danışmanı olarak atanacaklar. Bu insanlara kaybettiren yılların da bedelinin ödenmesi gerektiğini düşünüyorum. Söylemek istediğim asla hak etmedikleri unvanların verilmesi değil fakat hızlı ilerlemeleri, dışarıda kaldıkları yılları kapatabilmeleri için kendilerine özel olanaklar sağlanması.
Bu konunun ayrıntılarına daha sonra girebiliriz ama ben akademinin KHK yarasını anımsatmayı sürdüreceğim.