Avukatlar Sendikası Genel Başkanı Selin Aksoy ile röportaj
Avukatlar Sendikası, Avukatların Sosyoekonomik Durum Anketi, çalışması başlatmış bulunuyor. Bu vesileyle Avukatlar Sendikası Genel Başkanı Selin Aksoy’a sendika çalışmaları ve avukatların sorunlarını sorduk.
Ülkemizdeki ekonomik koşulların avukatlar üzerindeki etkilerini araştırmak ve değerlendirebilmek amacıyla başlatmış olduğunuz “Avukatların Sosyo Ekonomik Durum Anketi” ile ilgili biraz bilgi verebilir misiniz? Neden böyle bir anket yapma ihtiyacı duydunuz? Avukatlar Sendikası olarak tüzüğümüzde de yer verdiğimiz üzere öncelikli amaçlarımızdan biri, avukatların ekonomik ve sosyal haklarının en üst seviyede olması için mücadele etmek. Bu kapsamda üyelerimizin ekonomik ve sosyal hak ve çıkarları ilgilendiren konularda ilgili kurumlara ve yetkili makamlara sunulmak üzere çalışmalar yapmak ve önerilerde bulunmak da yapacağımız işler arasında sayılmış durumda. Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizin en büyük sonuçlarının görüldüğü mesleklerden biri avukatlık. Artık neredeyse her ay bir meslektaşımızın çeşitli nedenlerle hayatına son verdiğine ilişkin haber alıyoruz. Bunlar arasında ekonomik sebepler ilk sıralarda geliyor, öte yandan avukatlar büyük bir umutsuzluk içinde mesleklerini icra ediyorlar. Bu haliyle avukatlık mesleğinin içinde bulunduğu durum, Türkiye’de emekçilerin içinde bulunduğu koşullardan ayrı düşünülemese de, avukatların geçmişten gelen ezberlerinin tamamen bozulduğu bir dönemin içinde olduğumuz da açık. Öyle ki, kendisini “işçi” olarak görmeyen avukat, asgari ücretin belirli bir oranda – ve hala insan onuruna aykırı miktarda – yükseltilmesiyle erişilen rakam kadar ücret aldığı gerçeği ile karşı karşıya kaldı. Ücretlerin düşüklüğü yanında derin bir işsizlik sorunu gündemde. Bu haliyle biz de avukatları bugün ekonomik olarak içinde bulunduğu koşulların genel bir tablosunu görebilmek adına oldukça ayrıntılı bir anket yapmaya karar verdik, bu anketin sonucundan gelecek analizlerin mesleğin içinde bulunduğu durumun değerlendirilmesi bakımından çok önemli olacağına eminiz. Sorular arasında özel olarak kendi ofisini açarak çalışan avukatların tevkil ile çalışıp çalışmadığı, bu şekilde çalışıyor ise aylık kazancının ne kadarını tevkilden sağladığını soruyorsunuz? Buna özel olarak değinmenizin bir nedeni var mı? Tevkil bir başkası adına başka bir kişiyi vekil tayin edebilme yetkisine denir. Avukatlık uygulamasında tevkil ise, bir avukatın kendi üstlendiği bir işi başka bir avukat aracılığıyla yapması şeklinde uygulanıyor ve daha çok avukatlar kendi dosyalarının duruşmalarına tevkil yöntemiyle başka avukatların girmesini sağlıyor. Buradaki dikkat çekici noktanın, bağımsız olarak çalışmak üzere kendi ofisini açan avukatın, sürekli olarak başka avukatların duruşmalarına girmek veya hacizlerine gitmek veya tevkil yöntemiyle başkaca bir işini görmek şeklindeki çalışma yöntemiyle aslında tam bir bağımsızlık sağlayamadığını, parça başı iş olarak adlandıracağımız bir yöntemle çalışmak zorunda kaldığını görüyoruz. Bunu özellikle genç avukatların, kendi ofislerini açmış olsalar dahi büyük bir yoksulluk içerisinde yaşadığını bilerek söylüyoruz. Bugün 30-50 avukatın işçi olarak çeşitli cezbedici sıfatlarla (junior/ senior/associate avukat) çalıştığı şirketleşmiş avukatlık ofislerinin karşısında kendi ofisini açabilmiş avukatların, ofislerini döndürecek kadar müvekkil bulabilmeleri ve kazanç sağlayabilmeleri çok zor. Böyle olunca da bu genç avukatların birçoğunun, adeta ucuz iş gücü olarak tevkil yöntemiyle çalışarak, gündelik gelirlerini sağlayabildiğini tespit ediyoruz. Bu nedenle tevkil ile geçimini sağlayan avukatların gittikçe arttığı bir dönemde, sayısal olarak bu avukatların toplam avukat sayısına oranını belirleyebilmek adına bu şekilde bir soru sormayı tercih ettik. Kültürel aktivite yapıp yapamadıklarına ve mesleki olarak kendilerini geliştirme imkânı bulup bulamadıklarına ilişkin sorular da görüyoruz. Bunun nedeni nedir? Avukatların nicelik olarak arttığı ancak büyük bir niteliksizleşme yaşadığını bugün dile getirmeyen kalmadı. Bu nitelik probleminin önemli nedenlerinden biri, hukuk fakültelerindeki eğitimin ve öğretimin yetersizliği olduğu kadar yine bu fakültelerin zaten sosyal ve kültürel olarak öğrencileri geliştirebilecek araçlardan yoksun olması. Hukuk profesörünün olmadığı onlarca hukuk fakültesini gördüğümüz kadar kütüphanesi bile olmayan üniversiteler gerçeğini de görmeliyiz. Bugün gençlik entelektüel gelişimini sağlayacak araçlardan tamamen yoksun bir ortamda. Şimdi denilecek ki, öğrencilerin barınma ve beslenme gibi çok daha yakıcı sorunları var, gerçekten de böyle. Biz de tam da bu nedenle, anketimizde avukatlara ikamet ettikleri yer kira ise bu kira bedelini ve kazançları ile kira/beslenme/yol gibi temel ihtiyaçlardan hangilerini karşılayabildiklerini de sorduk. Çünkü biliyoruz ki, özellikle genç avukatların büyük bir kısmı, tek başlarına elde ettikleri kazançla sadece oturdukları evin kira bedelini ancak karşılayabilecek durumdalar. Yani ne yazık ki, barınma/yol/beslenme gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışıyor bugün bir avukat. Oysa hukukun toplumsal olanla yakın ilişkisi, bir avukatın kendisini kültürel anlamda gelişmesini zorunlu kılmaktadır. İçinde yaşadığı toplumu entelektüel olarak değerlendiremeyen hukukçuların, mesleki olarak kendilerini geliştirememeleri bir yana adalet mekanizmasına katkıları çok sınırlı olacaktır. Anket soruları arasında, avukatların fazla mesai yapıp yapmadıkları, yapıyorlarsa karşılığı olan fazla mesai ücretini alıp alamadıkları, sigortalarının gerçek ücret üzerinden ödenip ödenmediği, yıllık izinlerini tam kullanıp kullanamadıkları, mobbinge uğrayıp uğramadıkları gibi adeta iş mahkemesi duruşmasında sorulacak cinste sorular var. Okuyucularımız şunu sorabilir, avukatlar başkalarının haklarını savunurken, kendilerinin en temel nitelikteki bu haklarını savunmuyorlar mı? Soruyu böyle sorduğunuzda, bunun cevabına hayır demek doğru olmaz. Meslektaşlarımız kendilerinin bu haklarının ziyadesinde farkındalar. Ancak bugün 160 bini aşkın avukatın olduğu, denetimsiz ve kontrolsüz bir hukuk ortamında, işten çıkarılma ve yeniden iş bulamama, kıdemini kaybetmeme korkuları ile uğradıkları haksızlıklara karşı itiraz etme direncini kendilerinde bulamıyorlar. Biz de sürekli duyduğumuz bu şikayetlerin, avukatlar arasındaki yaklaşık olarak yaygınlığının tespiti için anketimizde bu sorulara yer verdik. Burada avukatları en yalnız bırakan da mensubu oldukları barolar. Sendika olarak daha önce barolara yaptığımız bilgi edinme başvuruları sonucunda, baroların avukatların çalışma biçimlerine ilişkin hiçbir bilgi sahibi olmadığı, bu bilgileri SGK’dan öğrenmemiz gerektiği yanıtını aldık. Barolar bugün üyeleri olan avukatların, SGK primlerinin eksik ödenmesi gerçeğini görmezden geliyorlar, hiçbir işveren avukata bununla ilgili bir denetim yapmadıkları gibi bu başlıkta görüşlerini bile söylemekten çekiniyorlar. Yine dile getirdiğiniz gibi mobbing de avukatlık mesleği pratiğinde çok yaygın bir hukuka aykırılık. Avukatlar, meslek ilke ve etiklerine aykırı olduğu kadar, temel iş yasalarına da aykırı şekilde diğer bir meslektaşına mobbing uygulamaktan ve bunu “meslektaş” ilişkisi içerisinde “normalleştirmek”ten çekinmiyorlar. Ne yazık ki bir çok idealle hukuk fakültesini bitirerek avukat olabilen meslektaşlarımız, mobbing uygulamalarının yaygınlığı nedeniyle mesleklerini yapmaktan vazgeçiyorlar. Barolar ise mobbinge ilişkin önüne gelen disiplin soruşturmalarını etkili bir şekilde yürütmediğinden, avukatlar mobbinge karşı yanlarında meslek örgütlerinin desteğini de göremiyorlar. Dolayısıyla da avukatlar da ne mobbing uygulamalarını ne fazla mesai ücretlerini ne de primlerinin gerçek ücretleri üzerinden yatırılması gerektiği veya itirazlarını tek başlarına işveren avukatlara karşı dile getiremiyorlar. Bu yüzden de biz meslektaşlarımızı, avukatların tek sendikası olan sendikamızda örgütlenmeye davet ediyoruz. Meslektaşlarımız arkalarında örgütlü sendikalarını hissettikçe hak gasplarına karşı daha direngen bir tavır sergileyebilecektir.
|