AKP'li yıllarda kadına yönelik şiddetin bilançosu

AKP'li yıllarda kadına yönelik şiddetin bilançosu

25-11-2022 11:35

Türkiye’de AKP eliyle kurulan gerici rejimin laikliği tasfiye yönündeki adımları, kadınların ikincil konumunun tahkim edilmesine, her alanda kadın düşmanı uygulama ve söylemlerin yaygınlaştırılmasına ve kadına yönelik şiddetin yükseltilmesine zemin hazırlıyor.

 Ezgi Oral

Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri hem Türkiye’de hem de dünyada artmaya devam ediyor. Türkiye’de neredeyse her gün 1 kadın cinayeti işlenirken, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) 2019 yılı verilerine göre her 10 kadından 4’ü hayatlarının bir döneminde şiddete maruz kalıyor. İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre 2022 yılının ilk 7 ayında 158 kadın katledildi. STK ve kadın derneklerinin basından derlediği rakamlar ise Bakanlık verilerinden çok daha korkunç bir tabloyu gözler önüne seriyor: Yılın ilk 10 ayında 275 kadın öldürüldü.[1]

AKP döneminde kadına yönelik şiddetin 14 kat arttığı biliniyor. Gericiliğin yükseltilmesi, iktidar tarafından her fırsatta kadınlara ev içi geleneksel rollere dönmelerinin öğütlenmesi, laikliğin tasfiye edilmesi, derinleşen yoksulluk kadına yönelik şiddeti pekiştiriyor. AKP iktidarı boyunca 2002- 2021 yılları arasında 7 bin 71 kadının yaşam hakkı ihlal edildi.[2] Kadın cinayetleri 7 kat arttı ve şüpheli kadın ölümlerinde artış yaşandı. Yüzlerce şüpheli kadın ölümü hala aydınlatılmayı bekliyor. Boşanmış veya ayrı yaşayan kadınların yüzde 75’i ise fiziksel şiddet mağduru.

CHP’nin 2020 yılında yayımlanan “Şiddet Nereden Çıktı” adlı raporuna göre 6284 sayılı kanun kapsamında hizmet veren Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’ne (ŞÖNİM) 2013 yılından 2020 Ocak ayı sonuna kadar 448 bin 409 kadın, 2020 yılı Ocak ayı sonuna kadar 12 bin 406 kadın başvurdu. Rakamlar, neredeyse 500 bin kadının şiddetten kaçtığını gösteriyor. 6284 kapsamında 2013-2020 yılları arasında koruma kararı talebiyle açılan dava sayısı 1 milyon 608 bin 657. Koruma talep eden kadınların 463 bin 590 başvurusu ise reddedildi.

OECD verilerine göre Avrupa ve OECD ülkeleri arasında kadına şiddetin en yüksek olduğu ülke Türkiye.[3]

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 2022 yılının ilk 10 ayında 275 kadın öldürüldü, 2021 yılında ise 280 kadın katledilmişti. 2014 yılında Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Nüfus Etütleri Enstitüsü’nün yaptığı çalışmaya göre 15-24 yaş grubundaki kadınların yüzde 24’ü yaşamlarının bir döneminde şiddet görüyor.

Kadınların eşit birer yurttaş olarak toplumda var olmalarının teminatı olan laikliğe aykırı uygulamalar, “Kadının en güzel kariyeri anneliktir.”, “Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer.” ve daha birçok benzerlerini duyduğumuz gerici söylemler, kadın cinayeti faillerine ödül gibi cezalar, gerici çevrelerin hedef gösterdiği İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, 6284’ün uygulanmaması failleri cesaretlendiriyor.

KANUNLAR KADINLARI KORUMUYOR

Türkiye’de kadına yönelik şiddet yükselirken gerici çevreler tarafından uzun süre hedefe konulan İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı kararnamesiyle tek taraflı çıkıldığını unutmayalım. İstanbul Sözleşmesi’nin rafa kaldırılması, 6284’ün uygulanmaması, şiddete karşı kadınları hukuksal zeminde de savunmasız bırakıyor. Kadın cinayeti faillerine “haksız tahrik” ve “iyi hal indirimleri” verilmeye devam ediyor.

Toplumda büyük yankı uyandıran Pınar Gültekin davasında katil Cemal Metin Avcı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. Ancak, Cemal Metin Avcı’nın cezası, uygulanan haksız tahrik indirimiyle 23 yıla düşürüldü. Mahkeme, Avcı’nın kardeşi Mertcan Avcı ve diğer sanıkların beraatine hükmetti. Pınar Gültekin davasının sonucu gibi, yargının kadın düşmanlığını ve gericiliği besleyen birçok karara imza attığı biliniyor.

AKP’nin İstanbul Sözleşmesi’nden “toplumsal cinsiyet”, “LGBT propagandası” ve “cinsel yönelim” gibi ifadeleri bahane ederek tek taraflı çıkmasının ardından, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk 24 Mart’ta yaptığı açıklamada, kadına yönelik şiddetle mücadeledeki tek aracın İstanbul Sözleşmesi olmadığını söyleyerek, “Geldiğimiz noktada hem birincil hem de ikincil mevzuatımızda kadınlarımızı korumak, kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için gerekli bütün araçlarımız mevcut.” dedi. Ancak İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinin ardından Ocak 2022’ye kadar geçen sürede en az 229 kadın öldürüldü.

Bakan Zehra Zümrüt Selçuk’un iddia ettiğinin aksine ‘birincil ve ikincil mevzuatlar’ kadınları koruyamadı. 2022 yılında katledilen kadınların pek çoğunun savcılığa şikayetinin olduğu hatta uzaklaştırma kararı aldırdığı ortaya çıktı. Bianet’in raporuna göre 2022 Ocak Haziran arası 24 kadın koruma kararı olmasına rağmen öldürüldü.

GERİCİLİK ÇOCUKLARIN DA HAYATINI KARARTIYOR

AKP’nin gericiliği besleyen politikaları tıpkı kadınlar gibi çocukların da hayatını karartıyor. Özellikle kız çocukları arasında okullaşma oranındaki düşüş ve çocuk yaşta evlilikler şiddetin bir başka yüzünü gösteriyor. Hacettepe Üniversitesi’nin araştırmasına göre Türkiye’de her 100 çocuktan 15’i 18 yaşından önce evlendiriliyor. 18 yaşından önce evlenen kız çocuklarının çoğu çocukluk çağında anne oluyor. Çocuk yaşta evlendirilen kız çocukları, erkek çocuklarından yaklaşık 20 kat daha fazla

4+4+4+4 ile kız çocuklarının okullaşma oranında düşüş yaşandığı biliniyor. Eğitimden koparılan kız çocukları geleneksel ev içi rollere hapsoluyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın verilerine göre, 2012-2013 eğitim öğretim yılında yüzde 98 olan kız çocuklarının okullaşma oranı, 2020-2021 eğitim öğretim yılında gerileyerek yüzde 93 olarak gerçekleşti. 2022 verilerine göre ise kız çocuklarında okullaşma oranı yüzde 87’ye kadar geriledi. Birçok ilde ise kız çocuklarının okullaşma oranı yüzde 80’in altında kaldı.

 KADINLAR KAYIT DIŞI VE GÜVENCESİZ ÇALIŞMAYA MAHKûM EDİLİYOR

Kadınların üretim sürecinden geri çekilmesi, ucuz emek gücü olarak emeğinin değersizleştirilmesi kadına yönelik şiddetin ve kadınların ikincil konumunun başat sebebidir. Türkiye’de kadınların yalnızca yüzde 30’u istihdamda yer alırken, 12 milyondan fazla kadın ev içi roller sebebiyle üretimde yer almıyor ve “ev kadını” olarak tanımlanıyor. DİSK’in araştırmasına göre, Türkiye’de 13,5 milyon kadın ücretsiz bakım emeği verdiği için çalışma hayatına katılamıyor. TÜİK’in 2020 verileri, hanesinde 3 yaşın altında çocuğu olan 25-49 yaş grubundaki kadınların istihdam oranının yüzde 25,2, erkeklerin ise yüzde 85,5 olduğunu gösteriyor. Kamusal bir hizmet olarak sağlanması gereken çocuk ve yaşlı bakımı gibi nedenlerle kadınlar üretimde kısıtlı oranda yer alabiliyor. Türkiye’de, genç kadınlar arasında işsizlik artıyor. Ekim 2022 tarihinde açıklanan işgücü istatistiklerine göre geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 26,5.

Dünyada kadın ve erkek emekçilerin arasında ücret eşitsizliği devam ediyor. Dünya genelinde kadınlara, ortalama olarak erkeklerden yüzde 20 daha az ücret ödeniyor. Türkiye’de de eşit işe eşit ücret uygulanmıyor. DİSK/Genel-İş Araştırma Dairesinin Kadın Emeği Raporu’na göre, Türkiye’de erkeklerin yıllık ortalama kazancı kadınlara göre yüzde 27,4 daha fazla. Yevmiyeli çalışan erkekler de yevmiyeli çalışan kadınlara göre yüzde 83,8 daha fazla kazanıyor. Yükseköğrenim gören kadınların ücret düzeyinin erkeklere göre yüzde 39 daha az.

Kadınların ucuz emek gücü olarak görülmesine bağlı olarak kayıt dışı çalışma kadınlar arasında daha yaygın. DİSK-AR’ın verilerine göre Türkiye’de 100 kadından sadece 17’si kayıtlı ve tam zamanlı olarak istihdamda yer alıyor. Genç kadınlarda geniş tanımlı işsizliğin yüzde 51’i aştığı görülürken, çalışma çağındaki 32 milyon kadının sadece 5,6 milyonunun kayıtlı ve tam zamanlı istihdamda yer alabiliyor.

Türkiye’de AKP eliyle kurulan gerici rejimin laikliği tasfiye yönündeki adımları, kadınların ikincil konumunun tahkim edilmesine, her alanda kadın düşmanı uygulama ve söylemlerin yaygınlaştırılmasına ve kadına yönelik şiddetin yükseltilmesine zemin hazırlıyor.

Yeni dönemi ‘Türkiye Yüzyılı’ olarak adlandıran AKP iktidarı ‘başörtüsünün anayasal güvence sağlanması’ için anayasa değişikliği öneriyor. Laikliğin tasfiyesi için yeni bir adım olan bu anayasa değişikliği önerisinin, kadınlar üzerindeki baskıyı arttıracağı aşikar.

Bunun yanı sıra bir diğer değişiklik önerisinin de aile tanımına ilişkin olduğu biliniyor. AKP, aile düzenlemesi önerisiyle farklı cinsel yönelimlere sahip yurttaşların ayrımcılığa maruz kalmasının önünü açarken, eşitlik ilkesine aykırı adımlar atıyor. Aile tanımının düzenlenmesi kadınların aile içine hapsedilmesine zemin yaratıyor.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle tekrar altı çizilmesi gereken konu, laikliğin kadınlar için yaşamsal öneme sahip olduğudur. Laikliğin adım adım tasfiye edildiği AKP iktidarı döneminde, veriler kadına yönelik şiddetin 14 kat arttığını ortaya koyuyor. Kadınların toplumsal hayatta eşit yurttaşlar olarak var olmalarının yolu, eşit, laik ve aydınlık bir ülke için mücadele etmekten geçiyor.

[1] http://anitsayac.com/

[2] https://www.evrensel.net/haber/456526/chpli-tanrikulundan-rapor-akpli-yillarda-7-bin-71-kadin-katledildi