AKP’nin yeni payandaları: Eskinin “ulusalcı solcuları”

Geçmişte “ulusalcı sol” olarak nitelenen kesimler bugün yeni rejimin payandası haline dönüşmüş durumdalar. Gerici faşist bir ittifak olan Cumhur İttifakı’nın yanında yer alan ve destek veren bu çevreler İkinci Cumhuriyet’in ayakları üzerinde doğrulmasında en büyük suçlardan bir tanesine sahip olan liberallerin yetmez ama evet çizgisinin günümüzdeki yeni modeli olarak görülüyor.

AKP’nin yeni payandaları: Eskinin “ulusalcı solcuları”

Neşe Deniz Babacan

Bugün Türkiye’de bir rejim sorunu bulunuyor. AKP’nin yirmi yıllık iktidarı, sermayenin ve emperyalizmin yönelimleri doğrultusunda 1923 Cumhuriyeti’nin tasfiyesine dair adımlar atmış ve yeni bir rejimin kuruluşuna doğru yelken açmıştır.

Özellikle 2010 yılının hemen öncesi ve sonrasında bu bağlamda yaşanan tartışmalar, bahsettiğimiz yeni rejim arayışının ayak sesleri ve pratik karşılıkları anlamına gelmekteydi. Perdenin açılışında, AKP’nin iktidara gelişinden itibaren büyük bir destek veren liberallerin ve 2010 referandumundaki yetmez ama evet çizgisinin durduğu yeri herkes hatırlamaktadır. İşin özü, Türkiye’de sermaye iktidarının tahakkümünün artması, sermayenin merkezileşme eğilimlerinin devlet ve iktidar katında karşılık bulması, emperyalizmle tam boy bağımlılık ilişkilerinin tesisi gibi birkaç ana başlık etrafında toparlanabilir. Liberallerin İkinci Cumhuriyet’in açılış perdesindeki rolü bugün geçmişin “ulusalcı sol” çevreleri tarafından sürdürülüyor. Bunun adının “yeni yetmez ama evetçilik” olarak nitelenmesi mümkündür. Meselenin birkaç önemli noktasını ise şu şekilde ifade etmek gerekmektedir.

1-) Türkiye’deki yeni rejimin karakteri kapitalist sömürünün derinleşmesi üzerine kuruludur. Bunun tek adam yönetimi aracılığıyla istibdat rejimi boyutunu kazanmış olması, düzenin selahiyeti açısından çeşitli sıkıntılar taşısa da, bu durum son tahlilde sermayenin çıkarınadır. Dolayısıyla bugün AKP’ye destek siyaseti içinde olan ulusalcı çevrelerin pozisyonu sermayenin çıkarları ile örtüşmektedir.

2-) Cumhur İttifakı yeni rejiminin oturması için uğraşmaktadır. Programları içerisinde en fazla tek adam yönetiminin bazı düzeltmelere tabi tutulması vardır. İşin özünde, emek düşmanlığının, emperyalizme bağımlılığın ve gericiliğin tasfiyesine dair hiçbir şey yoktur. Millet İttifakı’nın yeni rejimin restorasyonu dışında bir programı olmadığı düşünülürse, bugün AKP destekçisi ulusalcı çevrelerin en fazla Cumhur ve Millet İttifakları arasında bir yerlerde dolaştığı varsayılabilir.

3-) Liberallerin açtığı kapının bugün AKP destekçisi ulusalcılar tarafından, yani yeni yetmez ama evetçiler tarafından kapatılmak istenmesinin ise Türkiye’de sol değerlerin bir çerçevede AKP’nin payandası haline getirilmeye çalışılmasından başka bir anlam taşımıyor. Çünkü, bu çevrelerin yeni rejimin kökten değiştirilmesi yerine yukarıdaki çerçevede yeni rejimin oturması yönünde bir programları mevcuttur.

“TÜRKİYE GEMİSİ” NEREYE?

Ulusalcı siyasetin AKP’ye payanda olan kesimleri son süreci ifade ederken özellikle patron sınıfının “Hepimiz aynı gemideyiz” söylemini hatırlatacak şekilde “Türkiye gemisinden” bahsettikleri hatırlanacaktır. Şimdi gemide kimlerin olduğunu ve nasıl yürümek istediklerini aşağıdaki ifadede daha açık bir şekilde görmek mümkündür. Vatan Partisi’nin son kurultayında Doğu Perinçek’in sözleri Cumhur İttifakı’na açık çek vermekten öte bir anlam taşımıyor.

“Bu seçimde, Türk milletini zorluklara karşı ayağa kaldıracağız. Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın Bahçeli’nin Türk emekçilerinin davasına omuz vermek isteyen her değeri, sorumluluk duygularından, birikimlerinden, tecrübelerinden yararlanacağız. Onlarla birlikte Türkiye’yi yöneteceğiz. Onları kıskanan bir anlayış içinde değiliz.”

Bugün Vatan Partisi’nin AKP’ye payanda olan siyasi çizgisinin arka planında özellikle AKP’nin ülkede yaratmak istediği “milli – gayri milli” ekseninin olduğu, emperyalizm işbirlikçisi bir iktidarın geldiği noktadan istifade edilerek gerici ve emek düşmanı bir rejime yakılan yeşil ışığı görmekteyiz. ABD emperyalizmine karşı mücadeleyi “milli mücadele” olarak lanse eden bu çizgi esas olarak işçi sınıfının bağımsızlık mücadelesini sulandırarak siyasal İslâmcı, tarikatçı ve faşizan bir rejimi aklama siyasetini ortaya koymaktadır. Zamanında FETÖ’nün bir numaralı hedefinde olan çevrelerin bugün FETÖ’nün siyasi ayağı olarak görülebilecek AKP’nin destekçiliğine soyunması ise ancak düşmanına aşık olmak olarak nitelenebilir ki, bu durum Recep Tayyip Erdoğan’a aşık olduğunu ilan eden Ethem Sancak tarafından sözel olarak da ifade edilmişti.

İktidarın yanına yöresine yerleşmenin siyasi sonuçları olduğu gibi başka kazanımları olduğunun temel örneklerinden bir tanesi Tank Palet Fabrikası’nın Ethem Sancak’ın BMC firmasına peşkeş çekilmesi olmuştu. Hatta fabrikanın yüzde 49’unun Katarlılara devredilmesi “yerlilik ve millilik” söylemini dilinden düşürmeyen AKP iktidarının en büyük riyakârlıklarından birisini ortaya çıkarmıştı. Bugün Ethem Sancak “eski yuvası” olduğu bilinen Vatan Partisi’ne döndü ve siyasete orada devam ediyor. Dönüşten önce yaptığı ve AKP’yi işaret eden “Biz Amerikan desteğiyle iktidara geldik” sözü AKP’de infial yaratınca istifa etmek durumunda kalmış ve Vatan Partisi’ne katılmıştı.

BİR GARİP NEDİM ŞENER

Geçmişte FETÖ’nün hedefinde yer alan ve sürecin sonucunda AKP’nin destekçisi haline dönüşen aktörlerden bir tanesi de gazeteci Nedim Şener. Normal koşullar altında Türkiye’nin temel sorunu olan rejim değişikliği konusunda bir kelam laf etmeyen ama mesele “milli çıkarlar” hamaseti olunca mangalda kül bırakmayan örneklerden biri olan Şener de uzun süredir yeni yetmez ama evetçi bir çizgide durmaya devam ediyor. Başka gündemlerde olduğu gibi Tank Palet fabrikasının satışı gündeminde topa girerek AKP fedailiğine soyunan Şener’in son tartışması ise CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ile olmuştu. FETÖ karşıtlığı bahsinde mangalda kül bırakmayan Şener hakkında Özel, 9 Ağustos 2011 tarihinde cezaevinde tutukluyken kendisiyle görüştüğünü ve Şener’in kendisine “Benim cemaat ile, Fethullah Gülen ile bir sorunum yok, bir problemim yok” dediğini aktardı.

Bu örnek de celladına aşık olanlardan bir tanesinin örneği olarak karşımızdadır. FETÖ’nün hedeflediği rejime karşı çıktığını söyleyen ama AKP eliyle kurulan istibdat rejimine payanda olan bir örnekle karşı karşıyayız.

AKP’YE KARŞI OLMAKLA AKIL VERMEK ARASINDAKİ ÇİZGİ

Bu çizginin belirsiz olduğu ve özellikle son dönemde yeni yetmez ama evetçi çizgide yer alan Odatv de bu alandaki önemli örneklerden bir tanesini oluşturuyor. Millilik ve gayri millilik ayrımında AKP’ye destek veren, kimi zaman Millet İttifakı’na ayar ya da akıl vermeye çalışan Odatv her ne kadar kendisini siyasetler üstü gibi göstermeye çalışsa da, AKP iktidarının hamaset siyasetinin sol mahalledeki propaganda aracı olarak görev üstlenmiş gibi görünmektedir. İstiklâl Caddesi’ndeki bombalı terör eyleminden sonra AKP’nin herhangi bir yayın organı gibi pozisyon alan, meseleyi sermayenin ve emperyalizmin çıkarlarından soyutlayarak sadece milliyetçi bir hamasete indirgeyen bu çizgi yukarıda bahsettiğimiz genel çerçevenin bir tarafını oluşturmaktadır.

Yine benzeri şekilde meseleyi AKP’nin hamaset siyasetine indirgeyen ve bu bağlamda siyasetteki yolculuğunu aslında noktaladığını söyleyebileceğimiz Mehmet Ali Çelebi’ye ise bizim söyleyecek çok da sözümüz bulunmuyor. FETÖ’nün kumpas davaları, Türkiye’nin son yirmi yılındaki büyük mücadeleler, yaşanan haksızlıklar hesaba katıldığında kökeni TSK olan bu şahsiyetin ve eşinin, Tayyip Erdoğan tarafından çocuk meselesi üzerinden neredeyse aşağılanması, AKP iktidarının kendi payandalarına nasıl baktığının en temel göstergesi olarak ortaya çıkmıştır.