BAŞYAZI | Aydınların anti-emperyalist bildirisi önemlidir
Siyasette nerede durduğunuz önemlidir: Ukrayna’daki sorunda NATO ve emperyalizmi değil de Rusya’yı karşı alan ya da dengelemeye çalışan bir tutum, Suriye’de sol görünümlü liberalleri cihatçı çetelerin yanına düşürdüğü gibi Ukrayna’da da neo-Nazilerin ve emperyalizmin yanında konumlandırma riski barındırmaktadır. Aman dikkat.
BAŞYAZI
Aralarında bir dizi gazeteci, sanatçı, yazar, siyasi parti temsilcisinin imzacısı olduğu ve NATO’ya karşı “Dünya barışının baş düşmanı NATO ve emperyalizmdir!” başlığıyla yayımlanan bildiri önemli bir siyasal çağrıdır. Sermaye iktidarının ve düzen cephesinin hemen hemen her kesiminde görülen NATO’cu ve Amerikancı tutuma karşı ülkenin bağımsızlık talebi bu bildiri ile yine soldan gelmiştir!
Düzen partileri ile medya organlarının açıktan destek verdiği NATO’culuk ve Amerikancılığın yüksek sesle seslendirildiği bir ortamda aydınların ve sosyalist güçlerin bu çıkışının bir kez daha anti-emperyalist bir siyasal konumlanış bakımından altı çizilmelidir. Hatta Türkiye solunda ortaya çıkan kafa karışıklığı ve kararsızlık açısından da bu çıkış devrimci siyasal ekseninin ortaya konulması anlamına gelmiştir. Sözünü ettiğimiz çağrı şudur:
Dünya barışının baş düşmanı NATO ve emperyalizmdir
Türkiye sağının Amerikancı ve NATO’cu politik bir çizgiyi temsil ettiği herkes tarafından biliniyor. Dün anti-komünizm adına SSCB’yi baş düşman görenler bugün Rus düşmanlığı üzerinden bir kez daha açıktan Amerikancılık ve NATO’culuk yapmakta beis görmüyorlar. Rusya’nın askeri müdahalesi “işgal ve mazlum Ukrayna halkı” propagandası ile karşıya alınırken tam boy NATO’culuk sergileniyor. Bu yaklaşım, NATO’nun psikolojik harp savaşının bir uzantısına tekabül edecek kadar ABD emperyalizminin ve AB emperyalizminin sürdürdüğü vekalet savaşına desteğe dönüşüyor.
Çünkü ortak bir tarihe sahipler. Dünyada II. Dünya Savaşı sonrası, faşizmin yenilgisi ile birlikte, Nazizmin istihbarat örgütlenmesi doğrudan CIA’nin emri altına girmiş, CIA doğuda faşizm destekçisi milliyetçi ve İslamcı siyasi güçlerin yeni patronu olmuştu. Müslüman Kardeşler liderlerinin Hitler ile görüşmeleri, Ruzi Nazar gibi isimlerin Nazi subaylığından CIA ajanlığına terfi etmeleri gibi tarihi gerçekler küçük hatırlatmalar olarak belirtilmeli. Söz konusu batı ya da Avrupa olunca Nazi artıkları CIA çatısı altında toplanmış, SSCB’ye karşı doğu Avrupa’da CIA’nin operasyon gücü işlevi görmüştü. Bugün Ukrayna’da Nazizmin yeniden hortlaması ve eski Varşova Paktı ülkelerinde görülen karşı-devrimlerde rol üstlenmeleri şaşırtıcı değildir.
Bu açıdan Ukrayna meselesini analiz ederken, emperyalizmin ve özelde ABD’nin vekalet savaşının yol açtığı provokasyonları merkeze koymak gerekiyor. Bu yok sayılıp, SSCB sonrası Rusya’nın nitelikleri üzerinden bir tartışma, bugünkü Ukrayna’da yaşanan savaşı hem analiz etmede büyük bir eksiklik hem de emperyalizmin yürüttüğü vekalet savaşının altındaki gerçekleri görememek anlamına gelir. Suriye’de cihatçı çeteler eliyle bağımlı ve güdümlü bir iktidarı göreve getirme hedefi, Ukrayna’da neo-Nazi güçler eliyle bir darbe ile gerçekleştirilmiş, yaşanan süreç doğrudan Rusya’ya karşı bir tehdide dönüştürülmüştür. Öncelikle bu gerçeğin altı çizilmelidir. Suriye’de emperyalizme ve gericiliğe karşı alınan tutum, bugün için de Ukrayna’da benzer bir biçimde tereddütsüz alınmalıdır.
Suriye’de siyasal İslamcılık, emperyalizmin aparatı olarak işlev görmüştür. Türkiye’de sağ siyaset, Suriye savaşında emperyalizmin yanında yer almış hatta doğrudan emperyalizm tarafından çizilen Büyük Ortadoğu Projesi’nin yürütücüsü siyasal bir güç misyonuyla hareket etmişti. Sol görünümlü liberallerin de benzer bir biçimde Esad karşıtlığı üzerinden cihatçı çetelerin terörüne “devrim” diyecek kadar şirazelerinin kaydığını hatırlıyoruz. Bugün yine benzer bir durum Ukrayna konusunda da karşımızdadır. Otoriter Putin’in işgaline karşı bir söylemle, emperyalizmin vekalet savaşının üzeri örtülmeye kalkışılmaktadır.
Ancak hem sağın hem de liberallerin büyük bir çelişkisi bulunmaktadır. Ülkemizdeki darbelerin ve terörün kaynağına yakından bakıldığında her taşın altından NATO’nun çıktığı somut bir gerçek. Aydınların ve sol güçlerin yaptığı deklarasyonda şu bölüm yeterince aydınlatıcı:
“NATO, Avrupa’da Gladio, Latin Amerika’da ölüm mangaları, Türkiye ‘de işçi sınıfına, emekçi halka karşı Maraş, Çorum, 1 Mayıs katliamlarını, faili meçhulleri işleyen kontrgerilla olarak karşımıza çıkan, bugün Ukrayna’da neo-Nazi çetelerinin, paramiliter/karşı-devrimci yapıların örgütleyicisi ve yöneticisidir. NATO emekçi halkların ve işçi sınıfının baş düşmanıdır.”
Bugün ülkemizde darbelere, katliamlara ve teröre karşı geliyorsak mutlak bir biçimde NATO’yu karşıya almak gerekiyor. Yine aynı şekilde 12 Mart, 12 Eylül ve 15 Temmuz darbelerinin siyasal niteliği ve misyonu NATO’culuk dışında bir şey değildi. Bugün Ukrayna sorununda NATO’culuk yapanlar daha yakın tarihteki Amerikancı FETÖ darbesini unutmuşa benziyorlar.
Ülkemizde hem darbelerden şikâyet edip hem de NATO’culuk yapmak büyük bir çelişkidir. Yan yana olmuyor, oturmuyor. Ya da 15 Temmuz FETÖ darbesine karşı mangalda kül bırakmayıp bu darbenin arkasındaki emperyalizmi Ukrayna gündemi üzerinden desteklemek Türkiye sağının riyakarlığı ve ikiyüzlülüğü olarak mutlaka vurgulanmak durumundadır.
Sol ve sosyalist güçlerin, Putin ve Rusya kapitalizmi eleştirisi üzerinden Ukrayna savaşında tereddütlü tutumu bizleri de şaşırtmıştır. Siyasette nerede durduğunuz önemlidir: Ukrayna’daki sorunda NATO ve emperyalizmi değil de Rusya’yı karşı alan ya da dengelemeye çalışan bir tutum, Suriye’de sol görünümlü liberalleri cihatçı çetelerin yanına düşürdüğü gibi Ukrayna’da da neo-Nazilerin ve emperyalizmin yanında konumlandırma riski barındırmaktadır. Aman dikkat.
Aydınların ve sosyalist güçlerin altına imza attığı “Dünya Barışının baş düşmanı NATO ve emperyalizmdir” çıkışı önemli siyasal bir deklarasyon olarak devrimci siyasal çizginin doğrultusunu göstermektedir.