Aziz Nesin'in mirası: Savulun sosyalizm geliyor
Yirmi yıllık AKP gericiliğinin ve diktatörlüğünün esamesini 1990'larda Millî Görüşçü Refah Partisi'ne bakarak okuyordu. Bir müneccimlik edasıyla değil "aydın"a yaraşan bir öngörüyle defalarca kez dile getirmiştir.
Arjin Avcı
Pankartlarda, yazılamalarda, tuğla tuğla kitaplarda bize hep şu hatırlatılır: emekçi halka karşı sorumlu olduğumuz, borçlu olduğumuz, bunun bilincinde olmamız. Bu hatırlatmayı en çok yapan aydınlarımızdan biri Aziz Nesin’dir ve laf olsun diye söyleyen aydınlardan hiç değildir. Hatta en fazla alaya aldığı kesimler de bu tip aydınlardır. Onlar, dönemin rüzgârına göre rotasını değiştiren, halkçı gözüküp kılını kıpırdatmayan, siyaseti oyun hamuruna çeviren aydın tipidir. Aziz Nesin yaşarken de ve bugün ölümünden 27 yıl sonra da aynı aydın tipinin var olduğunu görüyoruz. Aziz Nesin’i farklı kılan da budur: hayat hikâyesinin çekiciliği değil, ölümüne kadar bozulmayan örnek duruşudur. Her şahısta olduğu gibi Aziz Nesin’e de eleştirel bakabileceğimiz bazı yönler olacaktır; fakat bu başka bir tartışmanın konusudur. Bugün için tartışmamız gereken başlıklardan biri “bir aydının rolü ne olmalıdır?” sorusudur ve bu soruya en sağlam cevapları verenlerden biri Aziz Nesin’dir.
Yazının başında dile getirdiğimiz “emekçi halka karşı sorumluluk, borçluluk” Aziz Nesin’in cevabında yatmaktadır; çünkü daha en baştan sosyalist olmasını; kendini emekçi halkın okuttuğu bir insan olarak tanıtmasına ve dolayısıyla borcunu ödemek için olabildiğince egemen sınıfa karşı kalemini, söylemini esirgemeyeceğine bağlar. Böyle bir yaklaşım elbette devrimci bir yaklaşımdır ve bununla sınırlı değildir.
Öne çıkarmamız gereken yönlerinden biri de gericiliğe karşı olan keskin düşünceleridir. Yirmi yıllık AKP gericiliğinin ve diktatörlüğünün esamesini 1990’larda Millî Görüşçü Refah Partisi’ne bakarak okuyordu. Bir müneccimlik edasıyla değil “aydın”a yaraşan bir öngörüyle defalarca kez dile getirmiştir. Hatta o dönemlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak görev yapan Recep Tayyip Erdoğan’la olan şeriat tartışması hâlâ akıllardadır. İmam Hatipleri savunan, Aziz Nesin’i inançlı insanlara karşı hedef gösteren Recep Tayyip Erdoğan’a “hem şeriatçı hem laik olunmaz.” diyerek anayasanın bir maddesini hatırlatmıştır. Kimin inançlı insanları sömürdüğünü, İmam Hatipleşen geleceksiz bir gençlik fiyaskosunu hepimiz görüyoruz. Tüm bunların ötesinde, yirmi yıllık süreçte iki kritik yasa değişikliğini gündeme getiren AKP’nin laikliği temelden ayaklar altına aldığını; ülkeyi yağmacılığının üzerine, bir de tarikatlar devleti hâline getirdiğini tüm çıplaklığıyla görüyoruz. Bu yüzden Aziz Nesin; laikliği bir kilometre taşı olarak ele almış ve yıllarca Siyasal İslamcı aktörlerle tartışmamış, kavgaya girişmiştir.
Madımak katliamındaki şeriat nidalarının nedenlerinden biri Aziz Nesin’in gericilik karşısında laikliği yükseltmesinden ileri geliyordu. 33 aydının, 2 otel görevlisinin böylesi bir vahşetle yakılması, Türk-İslam sentezci iktidarların yıllar boyu getirdiği insanlık dışı sonuçlarından biridir. 6-7 Eylül Olayları’ndan Maraş’a, Maraş’tan Çorum’a, Çorum’dan Madımak’a, Gazi Mahallesi katliamına kadar giden utanç tablosudur. Aziz Nesin’in “Şeytan Ayetleri”ni çevirmesi ise dinci-gericiliklerini en saf hâliyle göstermiştir. Aziz Nesin’in “bir aydının rolü ne olmalıdır?” sorusuna yine bu cesurca çıkışları örnek gösterilebilir. Laiklikten taviz vermeyen bir aydın modelinden, tarikatlara sivil-toplumcu gözle bakan bir aydın modeline doğru gitmek bu tartışmaları elzem kılmaktadır. Emek, laiklik, bağımsızlık ve sosyalizm hattına sahip çıkan Aziz Nesin’i, düzenin aydınlarına karşı, bugün daha fazla öne çıkarmak gerekmektedir.
Aziz Nesin’i biyografik bir çizelgede anlatmaktansa; yaşadıklarını, görüşlerini ve yazdıklarını hayata geçirebilecek noktaları açmanın gerekliliğini tekrardan belirtmiş olalım. Yaptığı ve yazdığı mizahın niteliğini politik olmasına ve egemen sınıfı, iktidarı rahatsız etmesine dikkat etmesinden tutun da; sosyalizmi bilinçli bir zorunluluk olarak görmesine kadar her tutumu tipik bir anlayışın fazlasıyla üstünde yer alıyordu. Teorik veya tarihsel konulara sıkışıp kalmayan bir aydından ziyade, tarihi arkasına alarak gündemi takip eden ve cevap üreten bir aydının varlığı Türkiye’deki sosyalist hareket için de önemli bir yer teşkil ediyordu.
Kendisini hedef alan, sözleri çokça yanlış anlaşılan, iktidarın ve burjuva partilerin gözüne batan; bunlara rağmen Türkiye Yazarlar Sendikası’nı, Nesin Vakfı’nı kuran ve yöneten, bağımsız bir yazar olarak kalabilen, birçok çocuğa ve gence umut olan, Türkiye’deki siyasî tartışmalara hâlâ yön veren demeçleriyle hatırlanan, politik mizah alanında çıkardığı dergilerle dikkat çeken ve en önemlisi gericiliğe karşı laiklik, kapitalizme karşı sosyalizm, emperyalizme karşı bağımsızlık diyen Aziz Nesin’i; 6 Temmuz’da anmaktan fazlasını yaparak, yani bu düzene karşı harekete geçerek ve mücadele ederek hatırlamalıyız; çünkü onun da dediği gibi: “Savulun sosyalizm geliyor!”