Basın özgürlüğü, dezenformasyon, Halep ve arşın meselesi
20-10-2022 10:35Emniyet’in bu adımı, topluma yönelik bir tehdit oluşturmanın ötesinde, suçun ikrarıdır. Hesap sormak, yaşanan bir felaketi sorgulamak Anayasa’nın bize verdiği yurttaşlık ödevidir. Bu korku, panik niye?
Alev Doğan
Gazetecilik, Anayasa’nın öngördüğü ‘yasama-yürütme-yargı’dan oluşan üç devlet gücünün yanında dördüncü denetleyici güç olarak anılır. Özcesi, Anayasal güvence altına alınmış olan bu meslek bir kamu faaliyetidir. Gazeteci de, belirli kaynaklardan aldığı bilgiyi, topluma ‘objektif’ bir biçimde haber verme yükümlülüğüne sahip olan kişidir. Bu nedenle taraftır, toplumun tarafındadır. Buraya kadar her şey gayet sarih ve net bir biçimde ortada dururken, bu mesleği icra eden bizlerin elini, kolunu bağlayan şey ne? Nedir bu basın özgürlüğü? Sınırları nerede başlar, nerede biter? Biraz açmaya çalışalım.
Malum AKP iktidarı Dezenformasyonla Mücadele adı altında bir yasa çıkarttı. AKP cenahı da yeni öğrendiği bir kelimeyi hevesle cümle içinde kullanan bir çocuk misali, içinde dezenformasyonun geçmediği bir açıklama yapamaz oldu. Bu yasanın Meclis’ten geçmesinin ertesi günü, Bartın’daki madende yaşanan işçi kıyımında, iktidarın elinde sopa misali bu yetkiyi nasıl kullanmaya çalıştığını gördük, deneyimledik. Basına yönelik susturma hamlesinin nedeni işte buydu. 41 canın neden yitirildiği sorgulanmasın, toplum bu facianın nedenlerini bilmesin, şayet önlemler alınsaydı bugün o çocuklar yetim kalmayacaktı gerçeği su yüzüne çıkmasın.
Tamam, biz sustuk diyelim. Hatta tüm basın ve yayın organlarının kapatıldığını farz edelim. İletişimin bütün kaynaklarının kesildiğini, kimsenin ‘haber’ alamadığını tahayyül edelim. Nazi Almanya’sında, Kızıl Ordu Berlin’e girene kadar, Alman toplumu savaşın olası galibinin Almanya olacağını sanıyordu. Çünkü Joseph Goebbels’e bağlı Basın ve Propaganda Bakanlığı ters yüz ettiği gerçeği böyle sunmayı tercih ediyordu. Sonuç değişti mi? Nazi belasının çizmelerinden Avrupa’yı kurtaramadı mı sosyalistler? Reichstag’a orak-çekiçli bayrak asılmadı mı? Faşistlerin yenilgisini geciktirdi mi? Hayır değil mi. Çünkü gerçekler güçlüdür.
SUÇUN İKRARI
Rezaletler bununla bitmiyordu elbette. Emniyet Bartın’daki katliamın sorumlularından önce sosyal medya paylaşımlarına soruşturma başlatırken, 12 kişi hakkında adli işlem başlatıldığını duyurdu. Açıklamasında şunu söylüyordu Emniyet:
“Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ve bağlı il birimlerince, kanunların verdiği yetki ve sorumluluk çerçevesinde, suç ve suçlularla mücadele amacıyla internet ortamında 7/24 esasına göre sanal devriye faaliyetleri yürütülmektedir.
14.10.2022 tarihinde Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessese Müdürlüğü’ne bağlı bir maden ocağında meydana gelen patlamaya ilişkin sosyal medya platformlarında vatandaşlarımızı kin, nefret ve düşmanlığa alenen tahrik eden ve provokatif içerikli paylaşımlarda bulunduğu değerlendirilen 12 hesap yöneticisinin tespiti yapılmış, adli işlemlere başlanmıştır.”
Emniyet’in bu adımı, topluma yönelik bir tehdit oluşturmanın ötesinde, suçun ikrarıdır. Hesap sormak, yaşanan bir felaketi sorgulamak Anayasa’nın bize verdiği yurttaşlık ödevidir. Bu korku, panik niye?
ASIL DEZENFORMASYONU KİM YAPIYOR?
Dezenformasyon; kelime anlamı ile yanlış ya da kuşkulu bilgi ya da haber verme. Bu konunun şahı, şahbazı kimdir oraya sonra geleceğiz. Sayıştay’ın 2019 yılına ait Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) denetim raporu var. Bu raporda Bartın’da facianın yaşandığı madene ilişkin kimi uyarılar var. Sayıştay o raporda, Bartın Amasra’daki üretim derinliğini -300 metreye ulaştığını; çalışılan damarlarda gaz içeriklerinin yüksek olduğunu, ani gaz degajı ve grizu patlama riskinin arttığını söylüyor. Haliyle bunun haberi yapılıyor. Sayıştay uyarmıştı deniyor. Sonra TTK bir açıklama yapıyor ilgili rapora ilişkin, iddiası ‘dezenformasyon’ olduğu. Besleme medya ‘TTK Sayıştay raporunu yalanladı’ başlığıyla veriyor bu haberi. TTK’nın açıklamasına bakıyorsunuz, böyle bir rapor yoktur demiyor, raporda böyle bilgiler yer almıyor da demiyor. Top çevirip, ilgili uyarıları sanki yorumlanacak bir şeymiş gibi kendince süsleyip, ‘dezenformasyon’ etiketini yapıştırıveriyor. İhmalin olmadığını iddia ediyor. Ama gerçekler bizlere hiç de ihtiyaç duymadan ortaya çıkıyor. Katliamda abisi Mehmet Bulut’u kaybeden Muhammet Bulut şunları söylüyor:
“41 tane can gitti, aileleri, bizler ne yapacağız? Elimizden gelen hiçbir şey yoktu. Ama çocuklar bahsediyorlar. Ocakta bakım olacak, 40 günlük bizi izne ayıracaklar. 3 aydan beri muhabbet varmış böyle. Ama söylüyorum, 3 aydan beri yapılmayan şey, şimdi de yapılmamış, bir dahaki ay yapılacakmış sözde. Bunun için mi yapılacakmış böyle.
Yatan kişiler arkadaşlar, onlar daha önce konuşuyorlardı bizimle. Muhabbet ederken, pek sırlarını açıklamazlardı açıkçası. Madende 40 gün sürecek bir bakım var dediler. Bunlar biliyor, 3 aydan beri bu muhabbet varmış. Muhabbet, sadece muhabbet. Şu ana kadar bir şey yokmuş. Bu ayı atlayınca, bu ayı çıkınca izne ayırılacaklarmış sözde. Bahse konu olan şeyler. Yapmadılar, uşakların canına mal oldular. 41 tane cana. Gaz ortamında, gaz var dediler. Tecrübesiz kişiler. 2019 yılında girdiler hepsi. Tecrübesiz, yanında tecrübeli kimse yok. Hiç olmazsa yanında bilen biri olsaydı. Mühendis olaraktan, şey olaraktan, içeride olan. Bunlarla girip bunlarla çıksaydın. Abi hepsi gitti abi, evlatlar, çocuklar. Anneler, kiminin çocuğu var.”
Söz konusu dezenformasyonsa önce AKP’nin kendisine bakması gerekiyor. Ortada somut belgeler var iken Abdülhamit’in 33 yıl boyunca tek bir karış toprak kaybetmediği iddiasına girmiyoruz bile. Son 15 güne bakmak yeterli; Mersin polisevi saldırısında Süleyman Soylu’nun, Fikirtepe’deki patlamada İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’nın ve son olarak Bartın’daki patlamada AFAD’ın açıklamaları dezenformasyonun en bariz örneğidir.
SONUÇ YERİNE
Basının özgürlüğünün sınırları işte; iktidarın, patronların, bürokratların, liyakatsız yöneticilerin ayağına basana kadardır. İktidar sahiplerinin bilmesi gereken ise şudur; toplumun menfaatleri dışında hiçbir çıkara hizmet etmemek, gerçeği asıl sahibi olan emekçi halkla buluşturmak için bir söz vermiş olan bizler açısından korku duvarı aşılmıştır, Halep oradaysa arşın buradadır. Kalemimizi doğruda kırmak için yola çıktık, geliyoruz. Alın şimdi bu ‘haber’i ne yapıyorsanız yapın.