BAŞYAZI | Ekonomik rakamlar neyi gösteriyor? Kim yalan söylüyor?
Bütçe gelirlerinin büyük bir kısmı vergilerden oluşmasına rağmen, vergiler 20 yıldır 10 kat artarken bütçe açığının 8 kat artması AKP’nin hesap kitap bilmeyen ekonomisine bir örnek. Halktan toplanan paraların kimlere peşkeş çekildiğini, ihalelerle verildiğini ya da garanti ödemelerle aktarıldığını ise bilmeyen yok.
Bir akıl tutulmasıdır gidiyor. Döviz kurunun ani yükselişi sonrası, AKP iktidarının, hala açıklamadığı müdahalesi sonrası döviz kurunun belli bir seviye aşağı çekilmesi, özellikle yandaş kalemler ve AKP kadroları tarafından neredeyse büyük bir zafer olarak sunuluyor. Yabancı güç odaklarının “finans piyasaları” üzerinden Türkiye ekonomisine dönük oyunlarına karşı bir mücadele verildiğini ekleyerek kendilerini bir kez daha mağdur ilan eden AKP, ekonomik krize karşı büyük bir başarı kazandıklarını söylemekten geri durmuyor.
AKP, bir propaganda makinesi gibi. Sürekli yüksek yoğunluklu propaganda ile kitleleri teslim almayı çok iyi beceriyor. Ani yükselen döviz kurunu belli bir seviye aşağıya inmesini de benzer bir propaganda yöntemiyle zafer naralarıyla anlatıyorlar.
Tam bir akıl tutulması. Neyle, nasıl ve hangi gerekçelerle övündükleri, gerçekler alt alta yazıldığında büyük bir hokkabazlık örneği olarak karşımıza çıkıyor. AKP iktidarı sıkıştıkça, tutarsız, geçici ve plansız bir müdahaleye sarılmayı maharet sayıyor. Ancak ortaya çıkan kelimenin saf anlamıyla bir akıl tutulmasıdır.
Öncelikle, döviz kurunun, müdahale sonrası aşağı çekilmesine rağmen, 1 yıl öncesine oranla yüzde yüz oranında artmış olmasını unutmuş ya da spekülatif kazancın önünü açan sürece niye zamanında müdahale etmediniz sorusunu yanıtsız bırakmış durumdalar. Neyle övündüklerini ve neden mutlu olduklarını kavrama imkân yok.
Sanki ekonomik kriz bitmiş gibi bir havadalar. Halbuki ekonomik göstergeler Türkiye kapitalizminin yapısal krizinin bütün belirtilerini gösteriyor. İkinci ve asıl önemlisi olan ise, bundan bir yıl önceki ekonomik tablodan daha geri bir durumdan kim neden övünür ve mutlu olur? AKP’nin 20 yıllık ekonomi politikasının özü dış borca dayalı, sıcak paraya bağımlı ve inşaat odaklı bir politika iken, ülkenin bütün kamu kurumları yerli ve yabancı sermayeye satılmışken, ülke ekonomisi doğrudan emperyalist tekellere teslim edilmişken ve AKP’nin bütün ekonomi politikası doğrudan sermaye sınıfının çıkarlarını teslim ederken bugünkü tablodan bir övünç payı çıkarmak olsa olsa akıl tutulmasından başka bir şey değildir.
Yabancı finans güçlerinin Türkiye üzerindeki eğer bir oyunu varsa, bu zemini ve olanağı yaratan kim? Bu sorunun yanıtı AKP’nin milli ve yerli propaganda yalanına verilecek en iyi yanıttır. Son 20 yıldır Türkiye ekonomisi emperyalist sermayeye teslim edilmiş bulunuyor. İşlerine geldiği zaman yatırım ülkemize geliyor diye bu gerçekle övünürken işlerine gelmediği zaman dış güçlerin müdahalesi yaygarası kopartıyorlar. Son 20 yıldır ülkemizde kaç şirketin, fabrikanın, limanın, madenlerin yabancı sermayeye satıldığının -ister kamu ister özel olsun- listesi çıkartılırsa ülkeyi yabancı güçlerin müdahalesine kimlerin teslim ettiği açık olarak görülecektir.
Bütün bunlar bir tarafa. Son 20 yıldır AKP’nin uygulayageldiği ekonomik politikadan memnuniyet duymanın bile hiçbir zemini bulunmuyor. Sömürü daha da yoğunlaşmışken, emek sömürüsünün katmerlenerek sürdüğü bir tabloda işsizlik artmış, yoksulluk artmış, gelir adaletsizliği artmış, enflasyon artmış, Türk lirası değer kaybetmiş, cari açık artmış, dış borç artmış, tarım çökertilmiş, ücretler enflasyon karşısında erimiş… Listeyi daha fazla uzatmak mümkün.
İster 1 yıl önce ister 1 ay önce isterseniz şu anki verili duruma baktığımızda, Türkiye’nin ekonomik tablosundan nasıl bir mutluluk duyulabileceğini kim söyleyebilir? Yoksulun daha yoksul zenginin daha zengin olduğu, sınıf farklılıklarının daha belirgin hale geldiği, sömürünün ise sürdüğü bir düzende kim neyle övünüyor?
Döviz kurunu nasıl aşağı çektik diye övünenler, işsizliği, pahalılığı, yoksulluğu, dışa bağımlılığı nasıl açıklıyorlar?
Türkiye’yi 20 yıldır AKP yönetiyor. 20 yıldır ülke ekonomisinin geldiği yeri, “ekonomi şaha kalkacak” ya da “ekonominin kitabını yazdık” diyenlerin zafer havasında resmettikleri ekonomik rakamları derleyerek kimin yalan kimin gerçekleri söylediğini ortaya koymaya çalıştık.
Türkiye’de en yoksul %20’lik kesimin Türkiye’nin toplam gelirinden aldığı pay 2020 yılında %5,9 oldu. En zengin %20’lik kesiminin Türkiye’nin toplam gelirinden aldığı pay ise %47,5 e yükseldi. Zenginler servetlerine servet katıyor, ülkenin zenginliğinin %47,5’i nüfusun yüzde 20’lik kısmına, zenginlere gidiyor.
Açlık sınırının, sendikaların rakamlarına göre 4 bin TL’nin, yoksulluk sınırının ise 13 bin TL üzerinde olduğu bir tabloda, AKP tarafından önerilen asgari ücretin açlık sınırıyla eşitlendiği bir ekonomik gerçeklik karşımızda duruyor. Bununla övünmeyi maharet saymak mümkün mü?
Asgari ücret 2016 yılında 369 dolara tekabül ederken bugün 224 dolara gerilemesi, AKP’nin emeğin sömürülmesine nasıl hizmet ettiğini gösterirken Türkiye’yi ucuz emek ülkesi haline getirmek istediği de net olarak görülecektir. Kaldı ki 2017 yılında çalışan nüfusun yüzde 37’si asgari ücretle ile çalışırken 2020 yılında bu rakam yüzde 42’ye çıkarak, asgari ücretin aslında ortalama ücret haline geldiği gerçeğini de gözler önüne seriyor.
Asgari ücretle çalışan sayısı bakımından dünyada birinci ülkeyiz. Aynı zamanda asgari ücretin değerinin en düşük olduğu ülke de Türkiye! İşte AKP’nin “yeni Türkiye”sinin emekçilere reva gördüğü siyaset!
Kişi başına düşen milli gelir rakamlarına baktığımızda 100 ülke arasında ülkemiz 74. Sırada bulunuyor. Milli gelirin dağılımının eşit dağılmadığını bilerek, bu gösterge bile AKP’nin sorumlu olduğu ekonomik tablonun açık bir gerçeği olarak karşımızda duruyor. Kişi başına düşen milli gelirin ise 7 yıldır üste üste azaldığını bile yazmak gereksiz sayılmalı…
2016 yılından 2021 yılına kadar bütçe açığına baktığımızda ise 8 kat arttığını görüyoruz. Buna rağmen toplanan vergilerde ise son 20 yıldır 10 kattan fazla artış bulunuyor. Bütçe gelirlerinin büyük bir kısmı vergilerden oluşmasına rağmen, vergiler 20 yıldır 10 kat artarken bütçe açığının 8 kat artması AKP’nin hesap kitap bilmeyen ekonomisine bir örnek. Halktan toplanan paraların kimlere peşkeş çekildiğini, ihalelerle verildiğini ya da garanti ödemelerle aktarıldığını ise bilmeyen yok.
Ülkemizin 448,4 milyar dolar borcu bulunuyor. İthalat ve ihracat arasındaki açı ise her geçen gün artıyor.
Dolar 2019 yılında 5,82 TL iken bugün 12 TL’nin üzerinde seyrediyor. Enflasyon 2019 yılında yüzde 9,26 iken bugün TÜİK’in “resmi rakamlarına göre” yüzde 21 civarında. Merkez bankasının politika faize yüzde 16,5’tan yüzde 15’e düşürülmesine rağmen bankalar tarafından ihtiyaç, ticari, konut, taşıt, tüketici kredileri ise tersine artıyor!
AKP’nin yoğun propaganda bombardımanı altında söyledikleri ile ekonomik göstergelerin söylediği gerçekler birbirleriyle uyuşmuyor. Bugün yalan ve demagoji siyasetiyle AKP ayakta kalmaya çalışıyor. Ekonomik kriz ise kendisini işsizlik, yoksulluk ve hayat pahalılığı ile ortaya koyuyor.