BAŞYAZI | Saray rejimi mi düzen mi?

Faşizm, gericilik, muhafazakarlık, liberalizm, sosyal demokrasi… Kapitalizmin ideolojileri olarak karşımızda duruyor. Sosyalizm, bir siyasal sistem olarak anti-kapitalizmle tanımlanan tek sistemdir! Solun işi, kapitalizmin yeniden üretimine ortak olmak değil, kapitalizmi yıkmak için mücadeledir.

Başyazı

Toplumda tepki birikiyor. AKP’nin 20 yıllık iktidarına ve “yeni Türkiye” söylemi etrafında kurulan gerici istibdat rejimine gün geçtikçe tepkiler artıyor. Tepkilerin toplumsal ve doğrudan emekçi sınıfları da içine çeken bir hal almasının altında yatan temel olgu ise ekonomik krizin sonuçlarının hissedilir boyuta gelmesi.

Toplumsal tepki, düzen siyasetinde burjuva muhalefetin de politik dinamizm kaynağı oluyor. Sorun şurada: Ülkede yaşanan toplumsal, ekonomik ve siyasi sorunların yaratmış olduğu tepki bir kez daha düzen siyasetinin reorganizasyonuna yontuluyor. Ancak bugün gelir adaletsizliğinin, yoğum emek sömürüsünün, hayat pahalılığının, sınıfsal eşitsizliğinin kaynağı bizzat sistemin kendisi. Sistem, hukuksuzluğu ve baskıyı doğururken gericiliği ideolojik örtü, baskıyı ise hükmetme aracı olarak kullanıyor.

AKP’nin 20 yıllık iktidarı, bir karşı-devrim sürecidir. Bolşevik devriminin yaratmış olduğu iklim koşullarında doğan 1923 Cumhuriyet’i, kapitalist yolu seçmişti. Kapitalizmin bekası, çıkarları ve ihtiyaçları düzenin kurumlarından ideolojik yapısına kadar her noktasını belirleyen temel olgu olmuştur. NATO üyeliği, gladio örgütlenmesi, dinci gerici örgütlenmelerin ihya edilmesi, siyasi katliamlar gibi ülke gerçekliğimizin onlarca başlığının bugünkü varlığı, bizzat sistem sorunuyla ilgilidir.

Bu açıdan, AKP iktidarı ya da Erdoğan’ın tek adam yönetimi bizzat Türkiye kapitalizminin ihtiyaçlarından, kapitalizmin içinden ve onun dinamikleri arasından çıkmıştır! Sistem ve rejim arasındaki ilişki doğru kurulmak zorundadır.

Erdoğan’ın “faiz sebep, enflasyon sonuç” benzetmesi gibi bugün de düzenin bütün aktörleri, işi tersinden tutarak, yaşanan ekonomik, toplumsal ve siyasal sorunların “biricik, tek, mutlak ve salt” nedenini başkanlık rejiminde görüyorlar. Doğaldır ki, sistemin aktörleri, kendilerini var eden sistemi sorgulayacak değiller. Kaldı ki, onların asıl derdi “sürdürülebilir ve yenilenebilir” kapitalizmdir. Kapitalizmin bekası ve sistemin uyumu, bugün düzen muhalefetinin temel derdi olarak karşımızdadır. O yüzden toplumsal tepkiyi, düzene karşı değil, kapitalizminin yeniden organizasyonu üzerinden soğurmak düzen muhalefetinin temel karakteri olarak belirlenmek durumundadır.

Sosyalist hareketin mücadele tarihinde önemli siyasi tartışmaların merkezinde, politik mücadelenin stratejisi bulunurdu. Bugün bu tartışma çok fazla yapılmamaktadır. 1960’lı yıllara damgasını vuran “milli demokratik devrim” yolu mu yoksa “işçi sınıfının öncülüğünde sosyalist devrim” mi tartışması, teorik olarak yürütülmese bile, ideolojik ve politik ayrışmanın bel kemiği olmaya devam ediyor. Bugün bu tartışmanın aşamacı tarafının temel argümanları çökmüş durumda. İşçi sınıfının fiili değil, ideolojik öncülüğü, köylülükle ittifak, orduya biçilen ilerici rol, milli burjuvazi ile ittifak gibi. Türkiye kapitalizminin gelişmesi ve gelişme dinamikleri artık bu tartışmaları objektif olarak geride bıraktı. Yarı feodal, yarı sömürge gibi tezler ya da Maocu kalıplar bugünün Türkiye’sini açıklamaktan çok uzak. Dün de böyleydi.

Bununla birlikte, ifade ettiğimiz gibi, ideolojik yaklaşım ise devam ediyor. Önce aşama aşama bir ilerleme çizgisi tarif ediliyor. Bu diyalektik gelişim yasalarına da aykırı. Ama yine de “demokrasi” söylemi etrafında geliştirilen politika özünde aşamacı siyasetin somutluğu oluyor. Aslında aşamacılık, bütün sol kavramların arkasına ve demokrasi söyleminin cazibesiyle örtülen başka bir gerçeği ifade ediyor. O da; düzen muhalefetinin teknesine su taşımaktır. Ya da devrimci siyaseti düzene bağlarken, toplumsal tepkiyi bir kez daha düzen tarafından soğrulmasına koltuk değnekliği yapmak anlamına gelmektir. Reformizm adlı adınca budur!

Bugün kitlelerin bilincini bulanıklaştıran sol görünümlü siyasete karşı uyanık olunmalıdır. Bütün toplumsal, ekonomik ve siyasi sorunlarının kaynağı olarak salt “saray rejimini” gösterenlerden bahsediyoruz. “Saray rejimi sonlanacak, başkanlık rejimi bitecek ve bütün dertler ortadan kalkacak” algısı pompalanıyor. Düzenin baskıcı karakterinin modeli olan başkanlık rejimine, sol, elbette kökten karşıdır. Ancak, solun işi, düzen muhalefetinin de söylemini tekrarlayarak düzen muhalefetinin sözcülüğünü üstlenmek olamaz. Ya da solun programı, düzen muhalefetinin programıyla bir ve aynı olamaz.

Özünde liberal ve reformist olan bu aşamacı yaklaşım, düzen siyasetinin sınırlarını asla aşamaz. Tam da bu nedenle, düzen muhalefetine soldan bir destek anlamına gelir ki, muhalefetin muhalefeti söylemi altında aslında burjuvazinin bir kanadına yedeklenmek anlamına ve temsiliyetine karşılık gelmektedir. Meseleyi, siyaset yapmak, kitlelerin talep ve özlemleriyle bağ kurabilmek ile açıklamanın bir yerden sonra karşılığı olmuyor. Kitlelerin özlem ve taleplerine karşılık vermek, bugünün Türkiye’sinde devrimci bir toplumsal programın ortaya konulmasından geçiyor.

Söylenecek karşı argüman sadece şu kalıyor: “Ama toplumsal tepkinin biriktiği yer tek adam rejimine duyulan öfke. Bunu sol değerlendirmesin mi?” Toplumsal tepkinin cisimleştiği somutluğu devrimci politikada ele almak başka bir şey, toplumsal kurtuluşun “saray rejimi bir çöksün de” sonrasına bakarız diyerek düzen muhalefetinin parçası haline gelmek başka bir şeydir.

Zor da değildir: Başkanlığa, zorbalığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe, baskıya, tek adam yönetimine oluşan tepkiyi düzene yönlendirmek niye zor olsun ki?

Faşizm, gericilik, muhafazakarlık, liberalizm, sosyal demokrasi… Kapitalizmin ideolojileri olarak karşımızda duruyor. Sosyalizm, bir siyasal sistem olarak anti-kapitalizmle tanımlanan tek sistemdir! Solun işi, kapitalizmin yeniden üretimine ortak olmak değil, kapitalizmi yıkmak için mücadeledir.

Çünkü Cumhur İttifakı, “iyileştirilmiş cumhurbaşkanlığı sistemi”ni, Millet İttifakı ise “güçlendirilmiş parlamenter sistemi” savunuyor. “Saray rejimi” kavramı, politik olarak popüler bir kavram olmakla birlikte, teorik ve ideolojik olarak kapitalizmi ve burjuva diktatörlüğünün üstünü örttüğü oranda reformist bir kavramdır. Düzen muhalefetinin kavramıdır!

Biz, burjuvazinin sınıf diktatörlüğünü alaşacağı edeceğiz. Gerici-faşist modelden, muhafazakâr-liberal-sosyal demokrat modele geçiş, burjuvazinin sınıf diktatörlüğünü yıkmaz, tersinden tamir eder!