BAŞYAZI | Türkiye’nin geleceği ve emekçilerin kurtuluşu için: Sosyalist güç birliği

Emekçi sınıflar, Millet İttifakı örneğinde olduğu gibi düzenin sahte alternatifine mahkûm değildir. Bunu ancak sosyalistler ve devrimciler ortaya koyabilir.

Başyazı

Türkiye’de siyaset tam anlamıyla seçim düzlemine girmiş bulunuyor. Henüz seçim mitingleri başlamasa da, düzen cephesindeki tüm özneler bu yönde adımlarını sıkılaştırmaya başlamış durumda.

Bir tarafta, Cumhur İttifakı yer alıyor. AKP ve MHP koalisyonu açık bir şekilde dinciliği ve milliyetçiliği yükselterek süreci yönetme arayışında. “Camileri kapatacaklar” söyleminden başlayarak “din düşmanlığı” ekseninde yürütülen siyaset tarzı Türkiye’de gericilerin geçmişten beri yürüttükleri anti-komünist siyasetin bugünkü uzantılarından bir tanesidir.

Benzeri şekilde, emperyalizm işbirlikçiliği ile ülkeye şekil veren AKP iktidarı bugün çıkıp Suriye’ye dönük sınır ötesi operasyon yapacağını söyleyerek bir kez daha beka siyaseti üzerinden milliyetçi bir politik iklimden beslenmek istiyor. Oysaki ortada büyük bir iki yüzlülük bulunuyor. Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğinin gündeme gelmesi ile birlikte Suriye üzerinden yeni bir pazarlık alanı açmaya çalışan AKP iktidarı bunu tüm topluma terörle mücadele ve milli çıkarlar olarak lanse etmekten imtina etmiyor. Ancak ortada gerçek anlamda anti-emperyalist bir tutum ve NATO karşıtlığı yoktur. NATO’nun genişlemesine, Ukrayna’ya ve Ortadoğu’ya dönük planlarına hayır denmesi gerekirken bunlar en fazla pazarlık malzemesi olarak görülmektedir. AKP’nin buradaki amacının iç siyasette konsolidasyon, göçmen sorununda yeni açılım arayışı ve bir adım sonrasında emperyalizmin de lehine gelişecek şekilde Suriye’deki “barış sürecinin” baltalanması olasılığı olduğunun bir kenara not edilmesinde fayda vardır. Bu açıdan, Türkiye’de sosyalist solun anti-emperyalist mücadele bağlamında önünde büyük görevler olduğunun bilinmesi gerekir.

Ortada, Türkiye’yi ekonomik kriz içerisine yuvarlayan AKP’nin çıkış arayışı ve Cumhur İttifakı’nın seçimleri kazanma arayışı bulunuyor. Eğer bu olmazsa başka yöntemleri de denemek isteyecekleri de biliniyor, yazılıyor, çiziliyor.

Bu tablonun karşısındaki muhalefetin durumuna dair ise bugüne kadar bizim cephemizden çok söz söylendi. Ancak kabaca tekrar etmek iyi olacaktır. Düzen muhalefetinin iki kanadı bulunuyor. Bunlardan birincisi Millet İttifak’ında temsil edilen ve merkezinde CHP ve İYİ Parti’nin bulunduğu kanat. Diğeri ise HDP ve onunla birlikte hareket eden reformist solun bulunduğu kanat. Cumhurbaşkanı adayı Millet İttifakı’nın içinden çıkacak ve geçen sene HDP’nin yayınladığı tutum belgesine, HDP’nin güncel yaklaşımlarına ve örneğin Selahattin Demirtaş’ın yaptığı son açıklamalara bakılırsa HDP, Millet İttifakı’na Cumhurbaşkanlığı seçiminde destek verecektir. Buralarda bir dizi siyasi gelişme olması beklenmeli, gerek devlet gerekse AKP cenahından HDP ile Millet İttifakı’nın işbirliğini bozma girişimleri yaşanacağı olasılık dahilinde görülmelidir.

Bunlarla birlikte düzen muhalefetinin İkinci Cumhuriyet düzleminde restorasyoncu bir çizgiyi temsil ettiği gerçeği değişmemiştir. Sağ bir koalisyon olan Millet İttifakı’ndan seçimlere kadar büyük bir çizgi değişikliği beklenmesi beyhudedir. Kemal Kılıçdaroğlu aracılığıyla yapılan bir dizi çıkış burjuva siyaset düzleminde etkili olmakta ve bu durum emekçileri de etkileyen bir yan taşımaktadır. SADAT ve AKP’li vakıflar tarafından yurt dışına gönderilen paralar konularında yapılan çıkışlar bu şekilde değerlendirilmelidir. Burjuva düzen içerisinde hesaplaşmalar, taraflaşmalar, kazançlar ve kaybedişler yaşanacaktır. Ancak bunların çok küçük bir kısmının emekçi sınıflar lehine yazılacağı açıktır. O yüzden Kılıçdaroğlu’nun “neo-liberalizme hayır” söyleminin yaratacağı heyecanın, düzen muhalefetinin “liberalizme evet” diyen çizgisinde yok olup gidişinin tüm emekçiler tarafından görülmesi gerekmektedir. Türkiye’de sosyalist solun bu açıdan da önünde büyük görevler bulunmaktadır.

Reformist solun ilkesizlik ve milletvekili pazarlıkları üzerine kurulu siyasetinin ne kadar kırılgan olduğu, AKP’nin gündeme getirdiği ve Meclis’ten geçirdiği yeni seçim yasası ile birlikte ortaya çıkmıştır. Bundan sonra Millet İttifakı’nın “sol kanadı” olarak lanse edilen çevreler açısından HDP çatısı altında hareket etmek dışında başka çıkar yol görünmemektedir. Ancak kapatma davası nedeniyle HDP’nin durumu da belirsizlik taşıdığından dolayı, HDP ve CHP (Millet İttifakı) eksenine endeksli siyaset yapan reformist solun geleceği o açıdan belirsizdir. İlkesizlik, popülizm ve sosyal medya solculuğu gelip bir noktaya dayanmış bulunmaktadır. Bu anlamda bir CHP projesi olarak ortaya konulan “sol proje”nin seçimlere kadar elden geçirileceği yüksek olasılıktır.

Şu ana kadar söylenenler düzen güçlerinin “büyük siyaseti” ve burjuva siyaset düzlemi ile ilgili olan başlıkları içeriyor. Tüm bu tartışmalar ve yaklaşımlardan çıkartılacak en önemli sonuç ise Türkiye’de sosyalist bir güç birliğinin çıkış yapmasının ne kadar elzem olduğudur. Önümüzdeki seçimleri de veri alacak bu tür bir yan yana geliş, emekçilerin seçeneksiz olmadığını göstermenin yanı sıra seçimler sonrasını da kapsayacak şekilde tüm topluma umut olacak, sermaye düzenine alternatifi işaret edecek bir düzlem yaratacaktır.

Sosyalist güç birliği, bu anlamda işçi sınıfının taleplerinin, çıkarlarının ve siyasetinin seçimler dahil olmak üzere temsilcisi olmalıdır. Bugün emekçi halkın karşısına çıkarılan siyaset, düzen siyasetinin kanatlarının sahte söylem ve vaatlerinden başka bir şey değildir. Seçimlerde, işçi sınıfının ve emekçi halkın temsiliyeti ancak ve ancak sol bir siyasal seçenekle mümkündür.

Sosyalist güç birliği, başkanlık sistemine ve sermaye diktatörlüğüne karşı mücadelenin adı olacaktır. 20 yıllık AKP iktidarının yarattığı tahribatın ortadan kaldırılmasının yolu güçlendirilmiş parlamenter sistem adı altında yeniden yapılandırılmış bir sermaye düzeni olamaz. Buraya sıkıştırılan seçimler emekçi halkın sorunlarının çözümü anlamına gelmeyecektir. Sosyalist güç birliği, başta başkanlık sistemi olmak üzere ülkenin tüm toplumsal, ekonomik ve siyasal başlıklarına dair sol bir program ile tavrını ortaya koyacaktır.

Böylesi bir programın olmazsa olmazları ise laiklik, kamuculuk, sermaye karşıtlığı ve anti-emperyalizmdir. Laiklik demeden, kamuculuk demeden, emperyalizme ve sermaye düzenine karşı çıkmadan 20 yıllık karşı-devrim sürecinden ve sonuçlarından kurtulmak mümkün değildir. Sosyalist güç birliği böylesi bir kurtuluşun öncülüğünü yapacak bir odak olarak ortaya çıkacaktır.

Sosyalist güç birliği bu yaklaşım çerçevesinde, CHP ve HDP’nin dışında bu ülkede bağımsız sol, sosyalist bir odak oluşabileceğini ve bunun önümüzdeki seçimlerde de temsiliyet üstlenebileceğini gösterecektir. Emekçi sınıflar, Millet İttifakı örneğinde olduğu gibi düzenin sahte alternatifine mahkûm değildir. Bunu ancak sosyalistler ve devrimciler ortaya koyabilir.

Benzeri şekilde, ilkesiz işbirlikleri ve milletvekili pazarlıkları sosyalist solun gündemi değildir. Türkiye solunun gündemi gerçek toplumsal bir örgütlenme, emekçilerin tamsiliyetinin üstlenilmesi, sermayeye karşı işçi sınıfının kavgasının verilmesi, laiklik ve anti-emperyalizm bayrağını yükseltmektir. Herhangi bir programı olmayan, CHP ve HDP aracılığı ile Meclis’e girmeyi hedefleyen reformist sol kesimlerin bugün düzen karşıtı bir ekseni temsil etmesi mümkün değildir. Bu açıdan sosyalist güç birliği Türkiye’de solun gerçek adresi olacaktır. Sosyalist güç birliği sol bir programı yazacak ve devrimci güçlerin adresi olarak ayakları üzerine doğrulacaktır.

Türkiye sosyalist hareketi, 2013 Haziran direnişinden bugüne yaşadığı geri çekilişi ileriye doğru bir hamle yaparak üzerinden atma fırsatı ile karşı karşıya bulunmaktadır. Önümüzdeki seçimler bunun için bu bağlamda değerlendirilmelidir. Sosyalist güç birliği başta seçimlerde olmak üzere, seçimlerin sonrasında da emekçilerin kurtuluşu için bir odak olmaya ve mücadeleyi büyütmeye devam edecektir.