"Bu yıkım derinleştikçe istibdat rejimi de baskıyı, şiddeti, hakareti sıradanlaştırıyor"
"Ülkemizde 21 yıllık AKP iktidarı toplumun tüm kesimlerini, emekçileri, gençleri ve kadınları büyük bir yıkıma sürükledi. Bu yıkım derinleştikçe istibdat rejimi de kendinden bekleneni yani, baskıyı, şiddeti, hakareti sıradanlaştırıyor. Toplumun buna alışması isteniyor. Toplumun susması isteniyor."
Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Haftalık Basın Toplantısı, TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek’in katılımıyla gerçekleşti. Tekerek “Elbette ki; eşit, özgür, bağımsız ve laik bir Türkiye’yi temiz sermaye arayışına girenler, tarikat ve cemaatleri toplumsal gerçeklik sayanlar, içinde faşist ve gericiler bulunan, AKP artıkları bulunan bir organizasyon değil, bu ülkenin yurtseverleri, onurlu bir gelecek için mücadele eden gençleri, eşit bir yaşam isteyen kadınları, emekçi halkları gerçekleştirecektir. Ve bu örgütlü bir mücadelenin eseri olacaktır.” diyerek şu değerlendirmelerde bulundu.
“İSTİBDAT REJİMİ BASKIYI, ŞİDDETİ HAKARETİ SIRADANLAŞTIRIYOR”
Ülkemizde 21 yıllık AKP iktidarı toplumun tüm kesimlerini, emekçileri, gençleri ve kadınları büyük bir yıkıma sürükledi. Bu yıkım derinleştikçe istibdat rejimi de kendinden bekleneni yani, baskıyı, şiddeti, hakareti sıradanlaştırıyor. Toplumun buna alışması isteniyor. Toplumun susması isteniyor.
Bunun son örneğini geçtiğimiz Pazar günü yaşadık.
25 Kasım Kadına yönelik şiddetle mücadele günü nedeniyle, ülkenin dört bir yanında kadınların şiddete karşı söyleyeceklerinden korkan bir iktidar olarak AKP, Valilik ve kaymakamlıklar eli ile talimatlar yayınladı.
Talimatın muhatabı, laiklik için, eşitlik için, özgürlük için şiddete, tacize tecavüze, istismara ve sömürüye karşı duran kadınlardı.
Bu talimatlardan biri de Kadıköy Kaymakamlığının ait idi. 25 Kasım nedeniyle yapılacak her türlü eylem ve basın açıklaması yasaklandı. Yasak gerekçesi ne? Eylemlerin devletin ulusu ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğüne, anayasal düzene aykırı olabileceği veya hak ve özgürlüklerinin korunması ve suç işlenmesinin önlenmek!
AKP, İstanbul sözleşmesinden bir gecede çekildim, kadın cinayetleri daha da arttı, bu nedenle kadınların öfkesinden korkuyorum diyemiyor da bölünmez bütünlükten bahsediyor.
AKP, kadınlara kürsülerden hakaret ediyorum, onları küçük düşürüyorum, ayrımcılık yapıyorum bu nedenle kadınların tepkilerinin büyüdüğünü görmek ve göstermek istemiyorum diyemiyor da “şu yasağa bir hak ve özgürlük” gerekçesi eklesem olur diyor.
AKP, kadınların direnci, mücadelesi başıma dert açıyor diyemiyor da anayasadan bahsederek bir yasağa hukuksal kılıf bulmaya çalışıyor.
Gerekçeye bakın ki, kadınların tam da hak ve özgürlüklerinin korunması için, tarihsel bir gün olan 25 Kasım’da basın açıklaması yapmasını, açıkça bir suç olarak nitelendiriyor ve “senin hak ve özgürlüklerini ben koruyorum” demeye getiriyor.
Peki öyle mi?
Son 10 ayda en az 275 kadın, son 20 yıllık AKP iktidarı döneminde ise 7 bin kadın katledildi.
Ülkemizde neredeyse her gün bir kadın cinayeti işleniyor. Çok sayıda şüpheli kadın ölümü aydınlatılmayı bekliyor.
Ülkemizde kadınlar ucuz iş gücü olarak görülüyor, düşük ücretlerle, kayıt dışı, güvencesiz çalışıyor. Kadınların yalnızca yüzde 30’u istihdam ediliyor. Kadın işçilerin dörtte biri asgari ücret dahi alamıyor.
Ülkemizde kadınlara ev içi geleneksel rollerine dönmeleri vaaz ediliyor. Bugün 12 milyondan fazla kadın ev içi roller nedeniyle üretim sürecine dahil edilmiyor, ev kadını olarak tanımlanıyor.
Ülkemizde kadınlar ağır bir gerici baskı altında. AKP’nin iktidarı ile birlikte gerici örgütlenmelerin, tarikat ve cemaatlerin tahakkümü, eğitim sisteminin gericileştirilmesi, sosyal yaşamın her alanın dinsel referanslarla dizayn edilmesi kadınların ikincil konumunun daha fazla pekişmesini ve şiddeti körüklüyor.
Kadınların cinsiyet ayrımcılığına, şiddete uğramasının temelinde gericilikle beslenen bu sömürü düzeni bulunuyor. Kadınların temel görevini çocuk doğurmak ve bakım hizmetlerini yerine getirmek şeklinde tanımlayan bu düzen, ihtiyaç duyduğunda ise kadınların ucuz işgücü olarak sermayenin hizmetine girmesini salık veriyor.
İşte bu gerçekler tek tek sıralanmasın diye, geçtiğimiz Pazar günü kadınlara yönelik bu talimatı uyguladılar.
İlerici Kadınlar Derneği ile birlikte yapacağımız, 25 Kasım Kadına Yönelik şiddetle Mücadele günü ile ilgili basın açıklamamıza polis eliyle saldırılmış, parti binamıza girilmeye çalışılmış, içinde benim ve İKD genel sekreteri Nuray Yenil’in de bulunduğu çok sayıda kadın yoldaşım gözaltına alınmıştır.
Bu yasaklamanın, baskının ve şiddetin mücadele eden kadınların geneline olduğu aşikâr olmakla birlikte, özelde partimize ve İKD’ye dönük bir anlamı da bulunuyor. AKP, seçim dönemine girdiğimiz bu süreçte, sayısına hız vereceği anlaşılan bu talimatlara karşı kimlerin boyun eğmeyeceğini gayet iyi bilmekte, topluma öncülük edecek, evinde oturup beklemeyecek, “az kaldı” diyenleri değil, “çok bile kaldı” diyenleri gözüne kestirmekte, bu öncülüğü yasaklamalar ile kesmeye çalışmaktadır.
Ancak heyhat, bizler gözaltındayken, avukatlarımızın basına da yansıyan cümlelerinde olduğu gibi, onlar bu yasaklamaları hep yapacaklar ve bizler de hep bu yasaklara, bu baskıya, bu istibadata karşı çıkacağız.
Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de görevlerimizi yerine getirmekten bir adım dahi geri durmayacağız.
Bu istibdat rejimine alışmayacağız ve onu değiştireceğiz.
“ALTILI MASA, HALKIN TALEPLERİNİ HAYATA GEÇİREMEZ”
Memleketin AKP’den kurtulması oldukça önemlidir. Ama en az onun kadar önemli olan bir başka gerçekte, AKP’nin uç yanlarını, toplumsal ve siyasal krize neden olan sonuçlarının bir kısmını ortadan kaldırarak sorunların kökten çözümünün mümkün olunmayacağının farkına varılmasıdır.
Biz komünistler tam da bu nedenle, halkın cumhur ve millet ittifakı arasında bir tercihe zorlanmasına, gelip geçici çözümlerin kurtuluş olarak empoze edilmesine, örgütlü bir toplum yerine kişilerin önemli hale getirilmesine, düzenin restorasyonunun,yeniden düzenlenmesinin bir çözüm olarak sunulmasına karşı çıkıyoruz.
Aslında her gün, bu tespitimizin yerindeliği ortaya çıkmaktadır. Ancak son olarak 6’lı masa olarak nitelendirilen oluşumun sunduğu Anayasa taslağı ile, AKP’nin yarattığı düzlem dağıtılmamakta, sadece yeniden düzenlenmektedir.
Anayasalar önemli metinlerdir. 6’lı masanın Nasıl bir Türkiye istediğine gelin bu taslaktan yola çıkarak yakından bakalım ve bir de halkın gerçek çıkarları ve ihtiyaçları ile karşılaştıralım.
6’lı masa diyor ki, ben iktidara gelirsem baraj yüzde 3 e düşecek. Soralım o halde neden baraj kaldırılmıyor? Sabah akşam demokrasi diyen, sağ sol kalmadı artık demokrasi isteyen ve istemeyenler olarak ikiye bölünüyoruz diyen Kılıçdaroğlu ve arkadaşları, barajı kaldırmayarak ne kadarlık bir demokrasi istediklerini sizce de itiraf etmiş olmuyorlar mı?
Gelelim hürriyetlere,
6’lı masa bu taslağın ruhunda hürriyetlerin korunması var demektedir.
Anayasanın temel hak ve ödevler bölümünde ki taslakta, insan onurunun dokunulmazlığı, devletin insan onurunu korumakla yükümlü olduğu, devletin temel hak ve hürriyetlerden herkesin etkili bir biçimde yararlanması sağlayacak düzenlemeler yapacağı, tedbir alınacağı belirtilmektedir.
Bu taslağa göre o halde altılı masanın bu anayasanın bu hükmünü yerine getirmek için işsizliği yasaklaması, sermaye sistemini ortadan kaldırması, özelleştirme uygulamalarına son vermesi hatta NATO’dan çıkması, AB sömürü anlaşmalarını yırtıp ataması gerekmektedir.
Madem temel hak ve hürriyetlerden bahsediyoruz. O halde tam da bunları konuşmalıyız.
Eşitliğin sağlanmadığı bir sistemde, anayasada sonsuz hürriyet sıralansa bile, onları kullananlar ve kullanamayanlar olarak yine sınıfsal bir ayrım olmayacak mı?
Peki ya laiklik?
6’lı masanın böyle bir derdi o kadar yok ki? Sunduğu anayasa taslağında bile bunun için göstermelik dahi olsa bir değişiklik, bir vurgu, bir sağlama alma, bir koruma yok.
Bağımsız bir ülke mi dediniz?
Laiklikte durum neyse burada da aynı.
AKP’nin tahrip ettiği üst yapı kurumların yeniden düzenlenmesi bir ilerleme olarak sunulmaktadır bizlere, oysa ki, eğitim alanında YÖK’ün kaldırılmasından daha önemli olan paralı eğitime son verilmesidir. 6’lı masanın YÖK’ü kaldırmaya gücü yetmekte ancak parasız eğitimi sağlama gibi bir derdi bulunmamaktadır.
Yargıda savunma ve iddia makamının eşitliği, Anayasa mahkemesinin bileşimi ve görevleri önemlidir ancak bundan daha önemli olan Yargının içine doğduğu kanunların kimin çıkarına hizmet ettiğidir.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Ancak 6’lı masanın üzerinde hiç durmadığı, değinmediği bir başka konu var ki, o da işçi ve emekçilerin hakları! Örgütlenme hakkı, sendika hakkı, hakkını arama hakkı! Tek satır yok!
Demek ki 6’lı masa anayasa değişikliğini işçiler ve emekçiler için değil, düzenin, adlı adınca sermaye düzeninin daha iyi işlemesini düşünmektedir. Ama biz biliyoruz ki, bugün halkın çok büyük çoğunluğu emeğiyle geçiniyor. Yani işçi, emekçi… işçi ve emekçilerin, emeğin hakları, örgütlenmesinin önündeki bütün engellerin kaldırılması gerekiyor! Bunu biz yapacağız!
Biraz önce de değindiğimiz gibi, 6’lı masa, bugün halkın eşitlik, özgürlük, laiklik ve bağımsızlık taleplerini hayata geçiremez.
Elbette ki; eşit, özgür, bağımsız ve laik bir Türkiye’yi temiz sermaye arayışına girenler, tarikat ve cemaatleri toplumsal gerçeklik sayanlar, içinde faşist ve gericiler bulunan, AKP artıkları bulunan bir organizasyon değil, bu ülkenin yurtseverleri, onurlu bir gelecek için mücadele eden gençleri, eşit bir yaşam isteyen kadınları, emekçi halkları gerçekleştirecektir. Ve bu örgütlü bir mücadelenin eseri olacaktır.
İşte bu nedenle eğer gerçek bir çözüm arıyorsak, sizleri sol, sosyalist bir seçeneği güçlendirmeye çağırmaktayız.
“HAYVAN HAKLARINA KARŞI İŞLEDİĞİ SUÇLARIN DA HESABINI SORACAĞIZ”
Değerli yurttaşlarımız, bu düzende insanın yaşam hakkına saygı duyulmadığı gibi hayvanların da yaşam hakkına saygı duyulmuyor. Konya, Ümraniye ve Mamak’taki hayvanlara dönük katliam görüntüleri, AKP’nin bu katliamların önünü açtığını, denetimsizliklerle, cezasızlık politikasıyla pekiştirdiğini, yapılan açıklamalar ile bu suçların geçiştirildiğini görüyoruz.
Hayvanların yaşam hakkını savunanların, bu konuda devletin sorumluluğunu hatırlatanların da gözaltına alındığı, açıklamalarının engellendiği bir ülkede yaşıyoruz.
Bir kez daha buradan ilan etmek isteriz ki, AKP’nin sadece insanlığa karşı, anayasal haklarımıza karşı işlediği suçların yanında hayvan haklarına karşı işlediği suçların da hesabını soracağız.
“BASIN ÜZERİNDEKİ BASKILAR HER GEÇEN GÜN ARTIYOR”
Toplantımızın başında belirttiğimiz gibi, istibdat rejimi, baskıda da türlü türlü yöntemleri denemediği bir gün dahi yok.
Özellikle basın üzerindeki baskılar ise her geçen gün artıyor. Emekçilerin, ezilenlerin, halkın sesini duyurmaya çalışan bugüne kadar her türlü engelle mücadele edip 27 yıldır, habercilik ile bütün bir hayatı birleştirme amacında olan Evrensel Gazetesi, Basın İlan Kurumu’nun ilan ambargosuna uğruyor. Hukuksuz ve dayanaksız gerekçeler, Evrensel tarafından çürütülmesine rağmen bu karardan dönülmüyor. Basın İlan Kurumu, açıkça Evrensel Gazetesinin sesini bu olmadı şimdi bunu deneyelim diyerek kısmaya çalışıyor.
Bu nedenle, Evrensel’in ilan hakkının gasp edilmesine karşı şimdi hepimizin Evrensel Gazetesinin yanında olduğumuzu ilan etmenin tam zamanıdır.
11 Aralık Pazar günü Küçükçekmece Yahya Kemal Beyatlı Gösteri Merkezinde gerçekleşecek olan Evrensel ile dayanışma şenliğini buradan da duyurmak bu desteği güçlendirmeye çağırmaktayız.