Bütçe eleştirisi neye hizmet eder?
Sosyal devlet, halk birikimleri ile oluşturulmuş kamu kuruluşlarını yok pahasına özel kesime ve/veya emperyalistlere devrederek kamusal istihdam kapısına kilit vurup, emekçileri özel kesimin insafına terk eden idare değildir.
Her yılın son ayları, iktidar ve muhalefet parti mensupları arasında bütçe tartışmaları, hatta atışmaları ile geçer. İçinde bulunduğumuz Kasım ayında tanık olduğumuz hararetli bütçe tartışmalarına aralık ayında da iktidar ve muhalefet partileri arasında tanık olacağız, fakat netice değişmeyecek ve bütçe tasarısı kabul edilerek, yasalaşacaktır. Bütün bu tartışmaların mantığında şu görüş yatar. Bir tasarı olarak bütçeyi iktidar hazırlar, muhalefet de, bütçeyi yerme adına, fakat hemen hemen bütçe ile hiç de ilgili olmayan bazı eleştirilerle, aslında iktidar grubunu eleştirir. Hatta aynı mantıkla, muhalefet her bütçe tasarısına mutlaka aleyhte oy kullanır, kaldı ki kendisi iktidarda olsa, kendisi de beş aşağı beş yukarı aynı tasarıyı gündeme getiriyor olacaktır. Bu garip durumun bir örneği yaşanmıştır da. İsimlere girmeden meseleyi kısaca anlatayım. Türkiye’nin genel seçime gittiği bir dönemde, İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti’nin tertiplediği bir toplantıda bir hocamız konuşmasında tasarıyı eleştirmiş idi. Kaderin garip cilvesine bakın ki, o hocamız seçimlerde parlamentoya girmiş, hatta bakan dahi olarak yeni partinin giriştiği bütçe hazırlığında aynı tasarıyı parlamento onayına sunmuştur. Sistem mantığı açısından meseleye bakarsak, ne hocanın muhalefet aşamasında iktidarın bütçe tasarısını eleştirisinde, ne de milletvekili, hatta bakan olarak aynı tasarıyı bu kez yeni iktidarın tasarısı olarak meclise getirmesinde bir yanlışlık vardır.
İlk bakışta çarpıcı gibi gelen bu durumda aynı anda iki mekanizma çok etkili olarak devreye girer. Bunlardan birincisi, simülasyon kuramını ortaya atmış olan Jean Baudrillard’a atfedilen fevkalade veciz, “iletişim araçları iletişimsizliğin mükemmel örneğini sergiler” ifadesine analojik olarak, her alanda geliştirilen eleştiriler de yerini buluyor mantığı ile ruhumuza huzur verir; ikincisi ise, eleştiri görüntüsü/gürültüsü altında ideoloji korumasındaki gerçekler gerçek eleştiriden uzak tutularak, yaşamda kalmaları sağlanmış olur. Peki, eleştirilmesi gereken nedir, böylesi göstermelik eleştiriden kim kazanır? Bu konunun deşilmesi için önce bütçe olgusuna ve sistem bağlamında işlevine bakmamız gerekir.
Peki, önce bütçe nedir, kim tarafından, niçin hazırlanır ve sistemdeki yeri nedir konularında ufak bir açıklama yapmam gerekiyor. Bütçe; yıllık hükümet uygulamaları ile ilgili olarak parlamentonun yürütme organına, yani uygulayıcı makama verdiği bir yıllık bir yetki yasasıdır. Şu hale göre, bütçe denen mali göstergeler listesi, uzun ekonomik yürüyüşün bir yıllık kesitinde, kamu kesimi alanının tanımından başka bir şey değildir. Konuya böyle yaklaştığımızda, bir defa tüm ekonomi ve tarihsel süreci dikkate almadan, saniyen devletin sınıfsal niteliğini belirlemeden, salt bir dönem bütçesi üzerinde yorum yapmak, fazla anlamlı olmadığı gibi, gerçekçi de değildir. İşin ekonomik-siyasi süreci böyle iken, acaba uzun erimli yürüyüşün bir kesitinde kamu kesimi üzerinde geliştirilen eleştirilerle siyasi irade üzerinde bazı değişiklikler yapılarak netice elde edilebilir mi? Bu konuda aşılamaz güçlüğün arka planında, uzun dönemde ve organik ilişki bağlamında siyasetin ekonomiyi değil, ekonominin siyaseti yönettiği gerçeği yatar. Zira kapitalist devlet yapılarında emek gibi devlet de mülksüzleşmiş olduğundan, sistemin işleyiş dinamiğinde devlet mekanizmasına kaynak sağlayan sürecin sermayenin başatlığında oluşturulmuş iş ortamı olduğundan, kapitalist devlet bütçelerinin sermaye bütçesi olması olağandır. Bu nedenle de, pratikteki bütçe uygulamaları ile teorik açıklamalar birbiri ile uyuşmaz. Teorik açıklamalarda bütçelerin topluma hizmet sunan siyasi belgeler olarak sunulması da, Baudrillard’ın simülasyon görüşünden fazla farkı yoktur; şöyle ki, bütçe uygulaması ve propagandalarında siyasi erkin topluma hizmet sunduğu sahte görüşü yatar. Bu sahte görüntü ve söylem atlanarak, eleştiri okları bütçeyi şekillendiren ekonomik sisteme değil, sistemin emrindeki hükümete yönlendirilerek, bütçelerin “sermaye bütçesi” olduğu eleştirisi sapağına sapılır, sanki sermaye iktidarının başka seçeneği ya da yeteneği varmış gibi! Bu koşullarda, emekçi örgütlerin hemen her bütçe dönemi başında bütçe ile ilgili yaptıkları “sermaye bütçesi” eleştirisi havada kalırken, dikkatler sistem algısından uzaklaştırılmış, eleştiri sürecinde psikolojik boşalım sağlanmış, sistem aklanmış olur.
Gerçekte bütçe toplumsal sınıflar arasındaki zıtlıkların yansımasıdır. Bütçe büyüklüğü, kamu hizmeti talepçileri tarafından olumlu görülürken, bütçeyi vergi yükleri ile finanse eden hizmet arzcıları tarafından yük olarak algılanır. Bu durumda, hizmet talepçileri ve arzcıları arasında bütçe hacmi üzerinde toplumsal çekişme, daha doğrusu sınıf mücadelesi yürütülür. Bütçeye artık değerden koparılan pay olduğuna göre, sermaye ile emek arasındaki çekişme, sermaye birikimi yapanlar ile vergi yüküne katlananlar arasında geçen sınıfsal mücadelesidir. Bütçe hacminin sermaye birikimi ve emek geliri üzerindeki etkisi, bir yandan vergi yükünün toplumsal dağılımı, diğer yandan da kamu harcamalarının dağılımı ile belirlenir. Kısacası, tarafların fazla bilinçle yaklaşmadıkları bütçe üzerindeki tartışmalar, emek ve sermaye arasındaki uzlaşmaz çelişkinin sonucudur. İşin ilginci şudur ki, bütçenin parlamentoda kabul edilmesi ve yasalaşmasının anlamı, Abba Lerner’in “her ekonomik anlaşma, politik çatışmanın sonlandırılma aşamasıdır” ifadesini yansıtırcasına, emek ile sermaye kesimi arasındaki düğümün devlet eliyle ve yasa yoluyla çözülmesinden başka bir şey değildir. Bu düğümü devlete çözdüren, geri planda devlete hâkim olan sermayedir. Sermaye o denli bilinçli oynar ki, vergi indirimleri yoluyla kendine yönlendirdiği aslan payını perdelerken, yükü vergi sistemi ile emekçiler üzerine yıkar. Sermayenin devlet aygıtı üzerindeki bu denli hâkimiyeti, sermayenin hukuk sistemi ile meşrulaştırılır.
Hal böyle ise, ekonomik sistem veri ve tehdit unsuru olmakla beraber, parlamento üzerinde bir derece de olsa emekçi hâkimiyeti kurulabilir mi, meselesi gündeme oturur. Kısa dönemde, maalesef sistem veri olarak, bunun yolu, parlamento üzerindeki sermaye baskısını olabildiğince hafifletebilecek toplumsal ve siyasal yapı oluşturmaktır.
Parlamentoya emek ve halk ağırlıklı siyasi yapı kazandırılması emekçi kesiminin ve halkın siyasi bilincinin güçlü olmasına bağlıdır. Güçlü sınıf bilinci ve sınıf bilinci üzerinde yükselen siyasallaşmış emekçi örgütleri, bütçe yapısı üzerinde mutlak değişiklik yapamaz, fakat bir dereceye kadar da olsa parlamento üzerinden sermaye hâkimiyetini kaldırarak ya da zayıflatarak, vergi yükünün dağılımı ve harcama kalemleri arasında ciddi değişikliklere yol açabilir. Kısacası, güçlü sınıf bilinci ve bilincin yansıtılabildiği siyasi yapılanma parlamentonun niteliğini etkiler ve bütçeyi sermaye bütçesi niteliğinden olabildiğince sosyal bütçe niteliğine dönüştürebilir.
Sosyal bütçe sosyal devletin yansımasıdır. Sosyal devlet, yanlış ekonomi politikaları ile halkını yoksullaştırıp siyasetin vicdanına mahkûm ettiği idare değildir. Sosyal devlet, halk birikimleri ile oluşturulmuş kamu kuruluşlarını yok pahasına özel kesime ve/veya emperyalistlere devrederek kamusal istihdam kapısına kilit vurup, emekçileri özel kesimin insafına terk eden idare değildir. Sosyal devlet, toplumsal kültür faaliyetlerini tek yanlı oluşturma gayreti içinde eritmeye çalışan yönetim biçimi değildir. Sosyal devlet, sağlık ve eğitim alanlarını özelleştirerek, halkın temel gereksinimlerini piyasaya devreden idare değildir. Yanlış ekonomi ve bölücü-ayrıştırıcı sosyal politikalarla halkı bölen ve sosyal görünümlü desteklerle siyasi taban oluşturucu idare değildir. Sosyal devlet siyasi yandaş oluşturma gayreti içinde olmayan, özgür ve bağımsız kültürlü vatandaş oluşturma gayreti içine giren, kendinden emin vatandaşın geçici süre için yetki verdiği ve bu yetkiyi her an almaya yetkili toplumun siyasi yönetim temsilcisidir. Kapitalist sisteme rağmen, vatandaşların siyasi demokrasiden ekonomik demokrasiye giden yolları zorlamada destek sağlayan idare sosyal devleti oluşturabilir.