CHP’nin laiklikle dansı: Tehlikenin farkında mısınız?

CHP’nin laiklikle dansı: Tehlikenin farkında mısınız?

23-12-2022 12:58

İndirgemeci bir laisizm anlayışının aslında laiklik olmadığını, laikliğin yalnızca farklı yaşam tarzlarına saygı ile ilgili olmadığını tekrar etmemiz gerekiyor. İçkinizi evinizde için, gece sokağa çıkmayın, açık giyinmeyin, flört etmeyin; konsere, tiyatroya gitmeyin gibi gerici dayatmaların ancak gerçek laiklikle son bulacağını unutmayalım. C

Gökmen Kılıç

Cumhuriyet Halk Partisi uzun süredir kendi kuruluşunu gerçekleştirdiği cumhuriyetin ilkelerinden ve onun alametifarikası olan laikten tam bir kopuş yaşıyor. Öyle kıyısından köşesinden de değil, tam da ortasından yaşanıyor bu kopuş.

Her burjuva devriminde olduğu gibi cumhuriyetin ve bir kurucu parti olarak CHP’nin de kalıtsal hastalıkları bulunuyor. Bunlardan ilkinin bağımsızlık meselesiyle ilgili olduğunu söylemeliyiz. Kurucu anlayışın dayandığı burjuva milliyetçiliği, emperyalizme karşı mücadele etmeden bağımsız bir ülke olma hayaliyle yaşadı. Bu yanılsama çok sürmedi; “ne şiş yansın ne kebap” durumundan vazgeçmeleri İkinci Dünya Savaşı’nın ayak sesleri işitildiğinde çoktan kendini göstermişti. Nazi hayranlığı ve anti-komünizm CHP’yi açıktan bir taraf haline getirmişti.

CHP’nin Kamucu ve planlı bir ekonomi anlayışıyla başlayıp tam boy serbest piyasaya teslim olması da benzer bir süreçten ilerledi. CHP’nin “karma ekonomik yapı” dediği ve serbest piyasa ile devlet yatırımlarının birlikte yürütüldüğü sistem de tutmadı. Önceliği kamu yararı olan ve kâr güdüsünün ikinci planda olduğu hiçbir yatırıma kapitalist sınıf yanaşmadı. Oluşabilecek hiçbir riskin altına girmeyen kapitalist sınıf, kuruluş döneminin tamamlanıp günün kendilerine gelmesini bekledi. Yıllar içinde güçlenen kapitalist sınıf kısa süre içinde devlet işletmelerini ve kamusal değerleri birer birer yutarak kendi egemenliği kurdu. Burjuva sınıfı için her şey köprüyü geçene kadardı…

Cumhuriyetin önemli kazanımlarından biri olan laiklik için de benzer şeyleri söyleyebiliriz. Burjuva devlet laisizminin kurumsallaşması kapitalist sınıfın ve piyasanın elini rahatlattığı ölçüde desteklendi ve sürdürüldü. Laikliğin solu beslediği ve solun toplumsallaştığı dönemlerde ise laiklik sulandırılarak toplumsal alan gerici güçlere hızla teslim edildi.

CHP’NİN LAİKLİĞİ, LAİKLİĞİN SINIFSALLIĞI

CHP’nin Türkiye’de laiklikle anılması cumhuriyetin kuruluşunda oynadığı tarihsel misyonla ilgili bir nesnellikten geliyor. Ancak laiklik, arkası ve önü olmayan kendinden menkul bir rejim değildir. Laisizm tek başına bir devleti nitelemeye yetmediği gibi, toplumsal alanı da sınıfsal karakterinden bağımsız olarak dönüştüremez. Laisizm ancak devletin sınıfsal karakterine uygun olarak toplumsal yönetim mekanizmalarından yalnızca birini tarif edebilir.

CHP ya da devlet laisizminin tıkandığı nokta tam da sınıfsal karakteriyle ilgilidir. Türkiye’nin çok partili hayata geçmesiyle birlikte laisizm de önemli ölçüde erozyona uğrayan niteliklerin başında gelmiştir. CHP’nin ya da DP’nin laisizmi uygulamada önemli farklılıklar taşısa da siyasal mücadele içinde bir enstrüman olmanın ötesine hiç geçememiştir.

Diğer yandan tarihsel gerçekler laisizm konusunda da bizleri şaşırtmamıştır; burjuva sınıfı her sıkıştığı dönemde emekçi sınıfların kazanımlarını karanlık çağların efendilerine teslim etmekten hiç çekinmemiştir. Bu ihanet yalnızca Türkiye ile sınırlı da değildir; 18. ve 19. yüzyılda Avrupa burjuvazinin cumhuriyete ve işçi sınıfına ihanet etmesi burjuvazinin sınıf kimliğinin bir sonucudur. Türkiye özelinde yaşanalar da bu tekerrürden ibaret sayılmalıdır. Bağımsızlık, kamuculuk ve laiklik gibi temel kazanımların sınıfsal olduğu ve hangi sınıf tarafından uygulandığı bizler açısında temel bir ayrım olarak görülmelidir.

CHP’NİN LAİKLİĞİ: BİR KAYNAYAN KURBAĞA DENEYİ

Her şeye rağmen Türkiye’de laiklik konusunda hassasiyeti bulunanlar için CHP ve kurucu lideri olan Mustafa Kemal sekülarizmi ve kapitalist moderniteyi temsil etmektedir. Fakat bugün gelinen noktada CHP’nin kendi tabanına, içki içmek ve kıyafet özgürlüğü güvencesi vermek dışında bir laiklik anlayışı bulunmuyor. Laikliğin “din ve devlet işlerinin ayrılması” söyleminden “yaşam tarzına saygı” ya da “kılık kıyafet serbestliği” çerçevesine indirgenmesi, zaten eksik olan mevcut tanımdan daha geri bir pozisyona düşüldüğünü bizlere gösteriyor.

İlk tanımdan başlarsak, bizler içinse laisizm yalnızca din ve devlet işlerinin ayrılması gibi sığ bir tanımın ötesinde anlamlar içeriyor. Laiklik temel olarak, insanlığın ve toplumun geleceğinin dini anlatılara ve esaslara göre değil, insanların dünya üzerindeki mücadelesine göre şekilleneceği iddiasıdır. Bu düşünce bir bütün olarak toplumsal alanı kapsamaktadır ve dinin kamusal yaşamın tamamından çıkarılmasına dayanır. Bu bağlamda inançlar ancak insanların bireysel tercihleri olarak yaşanabilir.

CHP’nin temsil ettiği burjuva laisizmi ile emekçi sınıfların laisizmi arasındaki en temel fark budur ve bu fark tamamen sınıfsal bir temele dayanmaktadır. Ancak bugün CHP’nin laiklik konusundaki pozisyonu burjuva laisizminin bile gerisine düşmüş durumdadır. Dinci gericiliğin her saldırısında CHP ya laikliği yanlış kavrayarak hareket etmiş ya da uzlaşma yoluna gitmiştir.

Özellikle AKP iktidarıyla birlikte laikliğe karşı yapılan saldırıların çoğunda CHP sessiz kalarak kayıtsız kalmıştır. Ötesinde, CHP dinci partilerin yaptıklarına öykünerek muhafazakâr seçmenlerle arasını iyi tutma yolunu tercih etmiştir. Bu ürkek tavır CHP’nin siyaset diline ve kadrolarına da yansımış durumda.

 CHP’NİN KIRILAN OKLARI

Şimdi biraz daha güncele dönelim ve CHP’nin laiklik başlığındaki tutarsızlıklarını geçmişten bugüne somutlayalım. Tarihinde İmam Hatip okullarını açmakla övünen bir parti olan CHP, özellikle 28 Şubat dönemini bir günah çıkarma dönemi olarak okumaktadır. Siyasal İslam’ın türban mağduriyetine karşı “geçmişte bizim de hatalarımız oldu” minvalinde açıklamaları sık sık duymaktayız. Son dönemde Kılıçdaroğlu’nun yaptığı “helalleşme” çağrısının bir ayağını da muhafazakâr toplam oluşturuyor. Ancak Kılıçdaroğlu’na geçmeden önce CHP’nin aldığı pozisyonun yeni olmadığını hatırlatmak isteriz. CHP 28 Şubat ve türban basıncını aşmak için ilk olarak 2008 yılında “çarşaf açılımı olarak” bilen süreci yerel seçimler öncesinde başlatmıştı. O dönem CHP lideri olan Deniz Baykal’ın törenle kara çarşaflı kadınlara CHP rozeti takması tabanda tartışmalara yol açmıştı.

CHP’nin giderek sağa kayan siyaseti tarikat ve cemaatlerle de yakınlaşmasına vesile oldu. 2011 yılında Kemal Kılıçdaroğlu’nun tarikatları “belli insanların bir araya gelerek ortak manevi duygu yarattıkları yapılar” olarak tanımlarken şu uyarıyı da yapmayı ihmal etmiyor; “Tarikat zaten yol demek belli yolda, belli düşüncede bir araya gelen insanlar, inançlarını paylaşıyor, saygılı olacağız. AKP, bunu hep CHP’nin aleyhine kullandı. Bu tuzağa kimsenin, partililerimizin düşmemesi gerekir.” diyor.

Görüleceği üzere CHP’nin tarikatlar konusundaki tutumu “inançlara saygı” çerçevesinde yumuşatılmış durumda. Kadiri tarikatı gibi tarikatların CHP’ye verdiği açık desteği de buraya not etmek gerekiyor.

Türkiye’de siyasetin giderek sağa kaymasıyla CHP’nin vitrini de önemli ölçüde değişti. Cuma namazlarına, cenaze ve bayram namazlarına katılarak poz vermek artık CHP’nin de sıklıkla yaptığı bir rutine dönüştü. Hatta seçim galibiyetinin ardından kılınan şükür namazları bir Osmanlı geleneği olarak yaşatılmaya başlandı. AKP’nin meclise getirdiği gerici düzenlemeler CHP tarafından “tuzağa düşmeyelim” endişesiyle sineye çekildi. Türkiye’nin laik partisi olarak bilinen CHP geri çekildikçe, toplumsal alanda AKP hoyratça istediği düzenlemeyi yaptı. Camide içki içtiler yalanı tarikat yurtlarında işlenen tecavüzlerden daha etkili bir argüman olarak kullanılmak istendi. İstanbul başta olmak üzere birçok şehirde temsili alanlar, meydanlar dini motiflerle donatıldı. Diyanet İşleri Başkanı devlet protokolünde daha üst sıralara getirildi. İmam Hatipler yaygınlaştırıldı, okulun olmadığı bölgelerde öğrenciler zorunlu olarak İmam Hatiplere kaydedildi. Siyasetçiler kürsülerden inançsızlara rahatlıkla hakaret ederken, başı açık kadınlara “iffetsiz”, “sürtük” gibi ifadeler kullanıldı. Memurların mesai saatleri namaz saatlerine göre yeniden düzenlendi. Milli Eğitim Bakanlığı protokoller yaparak gerici tarikat ve vakıfları ilköğretim kurumlarına kadar soktu. İlköğretim çağındaki çocukların ailelerinin isteği üzerine kapanarak okullara gitmesi sağlandı.

Bu ve buna benzer onlarca uygulama AKP tarafından hayata geçerken, CHP bunların çoğuna kayıtsız kaldı. Burada bir yanlışlık olduğunu acı sonuçları itibariyle bugün hepimiz görmekteyiz.

Şimdilerde AKP dönemin kapanacağı söylenirken, siyasette ve toplumda yerleşen gerici uygulamalara dair hiçbir düzen partisinin bir öneri ya da vaadi bulunmuyor.

İndirgemeci bir laisizm anlayışının aslında laiklik olmadığını, laikliğin yalnızca farklı yaşam tarzlarına saygı ile ilgili olmadığını tekrar etmemiz gerekiyor. İçkinizi evinizde için, gece sokağa çıkmayın, açık giyinmeyin, flört etmeyin; konsere, tiyatroya gitmeyin gibi gerici dayatmaların ancak gerçek laiklikle son bulacağını unutmayalım. CHP’nin ilkelerini belirten altı ok birer birer kırılırken, burjuva laisizmini temsil eden ok bugün başağı durmaktadır. Bu nedenle, şimdi burjuva laisizminden kurtulup işçi sınıfı laisizmini savunmanın tam zamanıdır.