Cumhurbaşkanı adayı tartışmaları ve sol siyaset: Nereden bakmalı?
Sosyalistler, gerici AKP rejimine karşı, dün olduğu gibi bugün de mücadelede ön saflarda yer alacaklardır ancak düzenin restorasyonunun ve yamanmasının siyaseten destekçiliğini değil, karşı-devrimin geriletilmesi üzerinden bir siyasal çizgiyi pratik olarak ortaya koyacaklardır. Bunun yolu ise düzen karşıtı bağımsız bir siyasal duruştan geçer.
Türkiye sosyalist hareketinin en kadim sorunlarından birisi, burjuva siyasetinin gündemlerine teslim olmasıdır. Başka bir ifadeyle, emekçi sınıfların talep ve çıkarlarını, siyasetin gündemi haline getirememesi. Meselenin bir boyutu, elbette güçle ilgili.
İkinci boyut ise, başka bir açıdan apolitizm tehlikesiyle doğrudan ilgilidir. Yani verili siyaset zeminini ve burjuva düzenin fay hatlarını yok saymak, kelimenin gerçek anlamıyla siyasi mücadelenin dışına düşürür. Sahada mücadele etmek yerine basın tribününde yorum yapmak gibi. Siyasetten kaçış, devrimci mücadele açısından, korunma alanı gibi görünebilir, ancak eninde sonunda tüketir. Sosyalist hareketin, teorik ve ideolojik mücadele alanı, ancak siyasi bir mücadele zemininde yeniden üretilebilir. Solun, güçlenememesindeki en önemli nedenlerinden birisi tam da budur.
Bu açıdan, düzen siyasetinin ya da burjuva siyasetin gündem ve olgularını, sosyalist hareketin yok sayması mümkün değildir. Ancak sosyalist hareketin, düzen siyasetinin kanatlarının türevi sayılacak bir pozisyona oturması, düzen partilerinin çekişmesinin tarafı olması, siyaset yapacağım derken düzen siyasetinin gündemlerine hapsolması, burjuva siyasetin gündemlerine teslim olmak anlamına gelir. İnce bir çizgiden bahsetmiyoruz; iki farklı düzlemi birbirinden ayırmak pekâlâ mümkündür.
“Düzen dışılık” ve “düzen karşıtlığı” kavramları ifade etmeye çalıştığımız meseleyi belki kabaca kategorize edebilir. Düzen karşıtı devrimci bir siyasal çizgi, düzenin çelişkilerine müdahale etme beceresini gösterebilmelidir. Siyaset yapmak önemlidir, ancak siyaset yapmak adına düzen siyasetinin gündemlerine teslim olmak reformizme kapıyı sonuna kadar açar. Siyaset yapmak gerekir; devrimci siyaset ise düzenin fay hatlarına “düzen karşıtı” müdahaledir.
Bugün sosyalist hareketin seçim siyaseti söz konusu olduğunda, cumhurbaşkanlığı adayı tartışması elbette politik tutum konusunun önemli başlıklarından birisidir. Hele hele tek adam rejimine kökten karşı çıkış, sosyalist siyasetin önemli başlıklarından birisi ise. Ancak bu durum, Cumhur ve Millet İttifakları’nın cumhurbaşkanı adayı tartışmalarını, sosyalist siyasetin tek konusu haline getirmez, getirmemelidir. Düzen gündemine teslim olma tam da buradan başlıyor.
“Cumhurbaşkanı adayı kim olacak” sorusu, düzenin iki kanadı olan, Cumhur İttifakı ve 6’lı masa açısından da önemli bir gündem. Hatta CHP içerisnde de Kılıçdaroğlucular, İmamoğlucular, Yavaşçılar rekabeti, suyun yüzünde değil altında yürüyor. Bugün düzenin bir kanadının adaylık tartışması, rekabeti ve arayışı, sosyalist hareketin asli konusu olabilir mi? Sosyalist hareket açısından, düzenin her iki kanadının da neyi temsil ettiği açık ve net olmalıdır. Öncelik tam da buradadır; sosyalist hareket kendisini düzen güçlerinden ayırmayı daha fazla başa yazmalıdır. Bugün birinci turda mı ya da ikinci turda mı muhalefet adayına oy verilebilir tartışmasını yürütmek, sosyalist hareket ile düzen güçleri arasındaki ayrımı belirgin kılmaz tersinden bu ayrımı daha fazla silikleştirir. Biliyoruz ki, “iyileştirilmiş cumhurbaşkanlığı sistemi” diyenler de “güçlendirilmiş parlamenter sistem” diyenler de sürdürülebilir kapitalizmin temsilcileridirler. Düzeni revize etmek isteyenler ile restore etmek isteyenleri, emekçi sınıflara anlatmak düzen karşıtı siyasetin (devrimci siyaset) ilk işi değil mi? Düzenin kanatlarına yakın durmak değil, düzeni kanatlarıyla karşıya almak ilk işimizdir!
Bunun yolu ise, öncelikle toplumun karşısına sol bir seçeneğin çıkarılmasıdır. İlk adım, ülkenin toplumsal, siyasal ve ekonomik temel sorunlarını çözecek somut, gerçekçi, devrimci ve sade bir programın ortaya konması ve bunun büyük bir propagandasıdır! Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci ve ikinci turunda ne yapacağız sorusu, böylesi bir program ortaya konmadan, devrimci siyaset açısından ikincil bir meseledir!
İkinci yol ise, sosyalistlerin bir kuvvet olarak ortaya çıkması, sağa kaymış siyaset düzleminde sol bir ağırlık noktasının oluşturulmasıdır.
Üçüncüsü ise başka bir alternatifin, yeni bir Türkiye “projesinin” somutlanmasıdır.
Peki cumhurbaşkanlığı seçimleri önemsiz mi? Erdoğan’ın tek adam rejiminin sona ermesi, ülkenin önünün açılması, sosyalist hareket açısından önemsiz bir konu olabilir mi? Elbette hayır!
Bugün açıkça temel görev, ısrarla ilan edilmesi gereken, düzen aktörlerinin hepsinin mevcut düzenin temsilcileri olduğudur. Bugün Erdoğan’ın karşısına çıkacak aday ihtimallerinin hepsi, tıpkı Erdoğan gibi sermaye sınıfının çıkarlarını koruma, emperyalizmle ilişkileri düzeltme ve AKP eliyle kurulan “yeni rejimin” yerleştirilmesi misyonuna sahip olacaktır. Kaldı ki Millet İttifakı, bir sağ cephe olarak, 20 yıllık süreci geriye çevirme ve kökten karşı çıkma değil, düzeni rayına oturtma programına sahiptir. Meclis, anayasa, yargı, liyakat gibi tahrip olan alanların düzeltilmesi, tam da restorasyon programının başlıklarıdır.
Sosyalist hareketin bir alternatif olarak ortaya çıkmasının ve siyasette bir boşluğu doldurmasının yolu, düzen karşıtı bir odağı yaratmasından geçer. Laikliğin uygulanması, sermaye karşıtlığı, kamucu bir ekonomik model, emperyalizme karşı bağımsızlık siyaseti, düzen karşıtı siyasetin programatik başlıklarıdır.
Düzen aktörlerinin adaylık tartışmalarında taraf olmak, “NATO demokrasinin güvencesidir” diyen, “Avrupa Birliği’ne katılım programı” açıklayan, sermaye sınıfının çıkarları için emperyalist finans kurumlarıyla uyumu ekonomi programı diye anlatan düzen siyasetine onay vermek, meşruiyet katmak dışında bir anlama sahip değildir. Sosyalistlerin, CHP’nin adaylık tartışmalarına soldan etki etmek gibi bir görevi ise yoktur. Niye olsun?
Sosyalist hareketin görevi, emekçilerin özlem ve taleplerinin siyasal temsilciliğini üstlenmektir. Solun görevi, karşı-devrimin geriletilmesi, emekten yana ve ilerici dinamiklerinin önünün açılmasının hesap edilmesidir. Bakacağımız yer burasıdır: Sosyalist hareket, kendi adayını çıkarma ya da çıkarmama kararını bu saikle değerlendirebilir. Önce devrimci programın dağa taşa yazılması, toplumsal bir etkiye kavuşturulması birinci görevimizdir.
Sosyalistler, gerici AKP rejimine karşı, dün olduğu gibi bugün de mücadelede ön saflarda yer alacaklardır ancak düzenin restorasyonunun ve yamanmasının siyaseten destekçiliğini değil, karşı-devrimin geriletilmesi üzerinden bir siyasal çizgiyi pratik olarak ortaya koyacaklardır. Bunun yolu ise düzen karşıtı bağımsız bir siyasal duruştan geçer.
Herkes bilmelidir ki, sosyalistler, gerici AKP rejiminin ekmeğine yağ sürmez, ancak düzenin hiçbir aktörüne de kefil olmazlar! Bizim kefil olacağımız tek şey sosyalist programımızdır.