Dünden bugüne Türkiye’de madencilik sektörü politikaları

Dünden bugüne Türkiye’de madencilik sektörü politikaları

17-08-2022 15:34

Bugün ise Türkiye’deki maden çalışmaları aynı Osmanlı döneminde olduğu gibi yabancı şirketler ile birlikte yapılmaktadır. Kamunun aracılık görevi üstlendiği ve ülkemizin madenlerindeki zenginliklerin yabancı şirketler ile bölüştürüldüğü bir tablo ortaya konmaktadır.

Seyhun Sarıtaş

Madencilik sektörü şüphesiz en önemli sektörlerden biridir. Enerji kaynaklarının yanı sıra üretilen birçok üründe ara mal işlevi de görmektedir. Sektör büyük yatırımlara ihtiyaç duyarken aynı zamanda riskler barındırmaktadır. Rezerv araştırmalarına yapılan yatırımlar ne kadar fazla olsa da bazı durumlarda ortaya çıkan rezerv yatırımı karşılamayabilir. Teknolojik gelişmeler bu durumun aşılmasının önünü açsa bile teknoloji ve araştırma maliyetlerin çok yüksek olmasını doğurmaktadır. Sektördeki uluslararası tekelleşme ise bilginin tekelleşmesini ve maliyetin boyutunun yüksek olmasını doğurmaktadır.

1980 sonrası yapılan özelleştirmeler ile birlikte her ne kadar üretim seviyeleri sektörün bazı kollarında düşmüş olsa bile uluslararası araştırma verileri Türkiye’nin madencilik sektörü üretim karnesinde ilerleyen yıllara dair büyük bir potansiyel ortaya koymaktadır.

GSYİH, dış ticaret gibi geniş göstergelere etki edebilecek potansiyele sahip olan ve içinden geçtiğimiz bu ekonomik kriz koşullarında madencilik sektöründe geçmişte atılan adımların bugüne gelişte etkili olduğu ortadadır.

Türkiye’de ise madencilik sektörüne yönelik politikalar mevcut dönemin hâkim ekonomi görüşü çerçevesinde şekillenmektedir. Hâkim ekonomi politikaları çerçevesinde değerlendirme yaparken, uluslararası ilişkileri ve Türkiye’deki sağ ve sosyal demokrat iktidarların aldığı tavırların ve konumlanmaların sektöre yönelik politikalarını şekillendirdiğini söylemek doğru olacaktır.

Sosyal demokrat iktidarlar kamucu politikaları öne çıkarırken, sağ iktidarlar özelleştirme politikalarını öne çıkarmıştır. Sadece bu parametreleri ele alarak bile “kamucu” politikaların uygulandığı dönemlerde verimlilik, istihdam ve üretimdeki artışın altını çizmemiz gerekmektedir. Aynı zamanda üretim sürecinde ortaya çıkan dışsallıkların -çevreye zarar- kamucu dönemlerde daha az, özelleştirme dönemlerinde ise daha fazla olması mantıki bir sonuçtur. Özelleştirme dönemlerinde ise üretim ve verimlilik düşerken, şirketlerin kârlılığı büyük ölçüde artmaktadır.

Osmanlı döneminde genel olarak maden kaynaklarının işletme ruhsatı ticari amaçlarla kullanılmıştır. Sanayisi gelişmemiş olan imparatorluğun kaynakları, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin maden bölgelerini işletmesi ile kullanılmıştır. Bu kaynaklar çıkarılıp tekrardan dışarıya satılmıştır. Maden kaynaklarının verimli kullanımı konusunda el ile tutulur bir veri Osmanlı döneminde yoktur.

Cumhuriyetin kurulması ile birlikte kaynakların ve işletmelerin millileştirilmesi yani yerli sermaye tarafından işletilmesi politikasının önü açılmıştır. İzmir İktisat Kongresi ile birlikte kuruluş için ortaya atılan yerli sermaye sınıfının oluşturulması ve devletin bunu desteklemesi madencilik sektöründe de kendini göstermiştir.

1929 yılında yaşanan kriz ile birlikte devletin ekonomiye müdahalesi tartışma konusu olmuş, 1936 yılında Keynes’in ekonomi görüşlerinin ve krizi aşma yolunun belirginleşmesi ile birlikte devletin ekonomiye müdahalesi dünya üzerinde hâkim olmuştur. Bu dönemde Türkiye’nin Sovyetler Birliği’nde planlı ekonomi uygulanmasından etkilendiği söylenebilir. Sovyetler’de başarılı bir sanayileşme programı ortadayken Türkiye’de bu dönemde kamucu politikaların hâkim olmasıyla birlikte planlama adımları atmaya başlamıştır.

1940’lı yıllarda ETİBANK kuruluşu tamamlanmıştır. Halk Partisi bu dönemde özelleştirme, girişimciliği destekleme ve yabancı sermaye çekme gibi programlar açıklasa da gerçekleştirememiştir. Kamu yatırımlarını arttırmıştır.

1951 yılında ise Dünya Bankası tarafından hazırlanan bir rapor hükümete iletilmiştir. Raporda devletin sanayiyi geliştirmemesi, özel kesimin maden aramasının ve işletmesinin kolaylaştırılması önerilmiştir. Bu eksende Sermaye Teşvik Kanunu daha sonraki yıllarda ise Maden Kanunu Menderes döneminde yürürlüğe girmiştir. Bu dönemde devletin müdahalesi azaltılmış ve yabancı sermaye kazançlı çıkmıştır.

1960’lı yıllarda ise planlama hâkim olsa da dönem içerisindeki sık yaşanan iktidar değişiklikleri istikrarlı bir programın ortaya konulmasına engel olmuştur. 1978 yılına kadar atılan en önemli adım Devletçe İşletilecek Madenler Hakkında Kanun’dur. Bu kanun ile birlikte 1979 yılında 177 saha özel sektörden alınarak devletleştirilmiştir. Yine aynı yıllarda sanayi tesisi kuruluşları gerçekleşmiştir.

1963-1979 yıllarında madencilik sektörüne kamu yatırımlarının payı %6,56 iken özel sektörün payı%0,76 seviyesindedir.

1980 yılında ise dünya üzerinde Keynesyen politikaların hakimiyetini yitirdiği ve neoliberal politikaların hâkim olmaya başladığı bir döneme girildi.

Kamunun ekonomiye müdahalesine dair en temel eleştirileri ise kamu açıklarının oluşması, kamunun verimsiz ve karlılığı az yatırımlar yapması şeklindedir. Özelleştirmelerin arttığı ve dış ticaretin büyük ölçüde serbestleşmeye başladığı bir dönemin kapısı aralandı. Madenler ilk özelleştirilen alanlardan oldu. Türkiye burada yabancı sermaye ve merkezler nasıl bir politika istiyorsa ona paralel hareket etmeye başladı. Bugün yaşadığımız krizin temelleri tamda o dönemlerde atıldı.

Örneğin TTK(Türkiye Taş Kömürü Kurumu)’nın 1980 yılında 40.000’in üzerindeki istihdamı 2004 yılında 10.000’e gerilemiştir. 1980 yılındaki 7000 tonun üzerindeki üretim 3000 tonun altına gerilemiştir.

Madencilik sektörünün özelleştirilmesi şirket kârlarını büyük ölçüde arttırmıştır. Şirketler yatırımlarını karlılık oranlarına göre yapmaktadır. Üretim ve istihdam artışı yaratmak veya negatif dışsallıkları azaltmak gibi bir gayeleri bulunmamaktadır.

Aşağıdaki tabloda özelleştirilen şirketler verilmektedir.

Sektörde özelleştirme adımları devam ederken dış ticarette ve GSYİH oranında önemli bir değişiklik yaşanmadı. Dış ticaret verileri ve GSYİH içerisinde madencilik sektörünün payı aşağıdaki grafiklerde verilmektedir.

Bugün ise Türkiye’deki maden çalışmaları aynı Osmanlı döneminde olduğu gibi yabancı şirketler ile birlikte yapılmaktadır. Kamunun aracılık görevi üstlendiği ve ülkemizin madenlerindeki zenginliklerin yabancı şirketler ile bölüştürüldüğü bir tablo ortaya konmaktadır. Bunun altında yatan neden ise 1980 ve 2000 yıllarında yaşanan kırılmalardır. Yabancı para ile ekonominin finanse edildiği dönemin sonuna AKP adına gelinmektedir. Dolar-Enflasyon-Faiz sarmalında TCMB rezervlerini erirken, sıcak para ihtiyacı artmaktadır. Bu doğrultuda, altın gibi rezervlerin aranması için doğrudan yabancı şirketlere verilen ihaleler ile birlikte ortaya çıkan rezerv bölüştürülmektedir.

Sonuç olarak özellikle madencilik sektörü yapısı gereği devlet müdahalesinin yoğun olması gereken bir sektördür. Özelleştirme ise üretimi, istihdamı arttırmazken, şirket kârlılığını arttırmakta ve toplam faydayı azalmaktadır.
Ülkemizin kaynaklarının verimli kullanımı, üretim artışı, istihdam ve krizden çıkış, kamucu ve planlı ekonomidedir.

Kaynakça

İhracat Genel Müdürlüğü Maden, Metal ve Orman Ürünleri Daire Başkanlığı. (2021). MADENCİLİK. T.C Ticaret Bakanlığı .

Maden Dış Ticareti. (2022, Temmuz 31). https://www.mta.gov.tr/: https://www.mta.gov.tr/v3.0/bilgi-merkezi/maden-dis-ticaret adresinden alındı

Tamzok, N. (2005). Türkiye Madencilik Sektöründe Yapısal Dönüşüm ve Sonuçları. Türkiye 19. Uluslararası Madencilik Kongresi ve Fuarı, (s. 5-20). İzmir: Maden Mühendisleri Odası.

TAMZOK, N. (2019, aralık 20). Türkiye Madencilik Sektörü İçin Bir Politika Çerçevesi. Madencilik Politikaları Çalıştayı. TMMOB Maden Mühendisleri Odası.