Dünya Solu | Vlasovcular ve Banderacılar dünya emperyalizminin liderlerinin planlarını birlikte yerine getiriyorlar
22 Şubat 2022 tarihinde Dmitry Volgin tarafından Kızıl Cephe lideri ve Rusya Komünist İşçi Partisi Merkez Komitesi Sekreteri Viktor Tyulkin ile yapılan ropörtajda, Tyulkin Vladimir Putin’in halka sesleniş konuşmasını değerlendirdi. Manifesto okurları için Demir Silahtar tarafından Rusça aslından Türkçeye çevrildi.
Çeviri: Demir Silahtar
Muhabir: Viktor Arkadyeviç; Putin Donbass Halk Cumhuriyeti (DHC) ve Lugansk Halk Cumhuriyeti’nin (LHC) bağımsızlığını tanıdı ve hatta her iki cumhuriyetle Dostluk ve Karşılıklı Yardımlaşma Antlaşması’nı imzaladı. Siz bu adımların atılmasını uzun süreden beri desteklemiştiniz. Olup bitenler sizi tatmin etti mi? Başkan’ın halka hitabını nasıl değerlendiriyorsunuz?
V.T.: Partimiz Donbass Halk Cumhuriyeti’nin bundan çok yıllar önce tanınmasını memnuniyetle karşılardı. Çünkü burada söz konusu olan mesele, Kiev’deki Banderacı dönüşümlerin sorumlusu hakiki Nazilerin cezalandırma operasyonlarına direnen halka yardım etmektir. Böylesi koşullarda şeytanla bile ittifaka girmek mümkündür Fakat Putin’in kapsamlı ve doğrusu epey de bilgilendirici konuşması, şüphesiz komünistlerin de bir yorum yapmalarını gerektirmektedir.
M.: Sizin en önemli olduğunu düşündüğünüz kısmı neydi?
V.T.: En önemli konuyu Putin’in kendisi teyit etmiş oldu. Esas itibarıyla, belki de farkında olmadan, meselenin sadece Donbass’ın Rus halkını ve herhangi bir adaleti korumakla ilgili olmadığını, aynı zamanda dünya sermayesinin en büyük yırtıcısı olan ABD’nin ve onun NATO’daki müttefiklerinin emperyalist çıkarları ile ilgili olduğunu kabul etti. Putin, neredeyse çocukça denebilecek bir tür gücenmişlikle, 2000 yılında Clinton’a Rusya’nın NATO’ya katılmasının mümkün olup olmadığını sorduğu zamanı anımsıyor: “Bu konuşmanın tüm ayrıntılarını açıklamayacağım. Ancak, soruma haricen verilen tepki oldukça mesafeliydi diyebiliriz. Amerikalıların bu imkâna gerçekte verdiği tepki ise, aslında ülkemize yönelik pratikte attıkları adımlardan görülebilir. Bunlar, Kuzey Kafkasya’daki teröristlerin açıktan desteklenmesi, NATO’nun genişlemesine dair taleplerimizin ve güvenlik kaygılarımızın kulak arkası edilmesi, Anti Balistik Füze Anlaşmasından çekilmek ve saire idi. Sormak isterim: Neden, tüm bunlar neden ve ne uğrunadır? Anladık bizi dost ve müttefik olarak görmek istemiyorsunuz da neden bizden düşman imal ediyorsunuz?”
Ve gözlerinde biriken yaşları silerek, Başkan bizzat şu sonuca varıyor: “Bunun tek bir cevabı var: Bunun bizim siyasi rejimimizle ve başka bir şeyle ilgisi yok, onlar sadece Rusya gibi büyük ve bağımsız bir ülke istemiyorlar. Bütün soruların yanıtı budur. Rusya’ya karşı geleneksel Amerikan politikasının kaynağı budur. Güvenlik alanındaki önerilerimize yönelik tutumlar da bundan kaynaklanmaktadır.”
Salt bu kısımdan bile şu ana sonuca varabiliriz: karşımızdaki ya politik olarak pek de okuryazar olmayan bir kişi ya da düzenbaz ve ilkesiz bir politikacıdır. Putin’in konuşmasında çok düşük not verdiği Vladimir İlyiç Lenin (buna aşağıda yeniden döneceğiz), 1916’da “Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşaması” adlı ünlü makalesinde bütün dünyaya her şeyi izah etmişti. En gelişmiş bir avuç emperyalist ülkenin tüm dünyayı yağmaladığını. Ve bu yağma kuyruğunda bir yer kapabilmek için şiddetli bir mücadele olduğunu. Rusya’nın bu dünya pazarında güçlü ve gelişmiş bir formda yer alması rakiplerinden hiçbirinin işine gelmemektedir. Vladimirciğimiz Putin, dersine daha iyi çalışsaydı ve köhne kilise dogmalarına yahut Nazi yanlısı filozof İlyin’e değil de materyalizme daha fazla güvenseydi bunu bilirdi ve ülkeyi emperyalistlerin katliamına doğru sürüklemezdi. Rusya ile Ukrayna’yı birbirine düşürmek eski bir hülyadır ve şimdi ise ABD ile AB’nin gerçek planlarıdır. Batılı ortaklarımızın dediği gibi, burada kişisel veya haince bir şey yok – bu sadece bir “iş”. Kapitalizm mi sipariş etmiştiniz? O zaman buyurun. Böylece Rusya Federasyonu’nun ve Ukrayna’nın burjuva iktidarları, daha güçlü ve daha deneyimli olan emperyalistlerin planlarını samimi bir coşkuyla, hatta diyebilirim ki, yaratıcı bir dürtüyle icra etmektedirler. Ve Rusya’daki burjuva iktidarın bu süreçte hem Donbass ve Ukrayna hem de şüphesiz Rusya halklarına karşı sorumluluğu yadsınamaz. Ülkeyi “insani yüzlü demokratik piyasa sosyalizmi” bayrakları altında kapitalizme onlar sürüklediler. Neticesi de budur. Tekrar tekrar Bolşeviklerin ve Lenin’in hatalarının arkasına sığınmayı denemeye de hiç gerek yok. Buna sadece zırcahiller kanabilir.
M.: Ya da en hazırlıksız olanlar. Sovyet dönemi hakkında hiçbir şey bilmeyen genç insanlar. Peki, nedir yani sizce Putin, “Bolşevikler ve Lenin tarafından SSCB altında yerleştirilen atom bombası” ile ilgili sözlerini mi yeniden hatırlamış oldu?
VT: Başka türlüsü nasıl olacaktı? Bana kalırsa yaratıcı bir şekilde geliştirilmiş, yumak haline getirilmiş saçmalıkları birbiri ardına sıraladı. Modern Ukrayna’nın tamamen ve baştan sona Rusya tarafından, daha doğrusu Bolşevik, komünist Rusya tarafından yaratıldığı gerçeğiyle başladı. Buna ne denebilir ki? İlkokul bilgisiyle bile insan esas modern Rusya’nın tarihsel olarak Ukrayna tarafından, Rus şehirlerinin anası – Kiev tarafından yaratılmış olduğunu ileri sürmenin bundan daha mantıklı olduğunu farz edebilir.
Dahası Putin, Bolşeviklerin ulusal cumhuriyetlere sözde toprak ve ayrıcalıklar dağıttıkları iddiasını öfkeyle dile getirmeyi alışkanlık haline getirdi: “Geçmiş imparatorluğun kenar köşe yerlerinde sınırsızca büyüyen milliyetçi hırsları ev sahibinin sırtından tatmin etmek neden gerekliydi?” Muhtemelen o anda Putin’e şunu sormak isteyen tek kişi ben değildim: “Peki bugün Çeçenistan’ın Rus makamlarına ve Putin’in şahsına olan sadakati ev sahibinin sırtından nasıl satın alınıyor? Bunun bütçeye ve sıradan Rus halkına maliyeti nedir?”
Bazı konularda Putin’in ilerleme kaydettiği bile söylenebilir. Örneğin, Bolşeviklerin azınlık halklar ve cumhuriyetlerle ilgili politikasından şöyle bahsetti: “İlk bakışta, bu genellikle anlaşılmaz, akıl dışı bir şey gibi görünür. Ama bu sadece ilk bakışta böyledir. Bunun bir izahı var. Devrimden sonra Bolşeviklerin başlıca görevi, ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmaktı, kelimenin tam anlamıyla ne pahasına olursa olsun. Bu uğurda her şeyi yaptılar: hem Kayzer Almanyası ve müttefiklerinin zor bir askeri ve ekonomik durumda olduğu ve Birinci Dünya Savaşı’nın sonucunun aslında kaçınılmaz hale geldiği bir zamanda Brest Barışının aşağılayıcı koşullarını kabul ettiler, hem de ülke içindeki milliyetçilerin her türlü talebini, isteğini yerine getirdiler.”
Putin’in meseleyi kavradığı yer tam da burasıdır. Bolşeviklerin ve Lenin’in hiç kimseden gizlemediği, tersine altını çizdikleri nokta budur. Genel görev şuydu – işçi ve köylülerin iktidarını korumak için beyaz orduları, Kolçak ve Denikin beyefendileri ve işbirlikçilerini, onlardan yana müdahale eden 14 devleti ne pahasına olursa olsun yenilgiye uğratmak. Geriye kalan sorunlar ikincil ve üçüncül öneme sahipti. Lenin bunu doğrudan Ukrayna işçi ve köylülerine hitaben kaleme aldığı bir mektupta yazdı.
Ve Putin’in vardığı: “Rusya ve halklarının tarihsel kaderi açısından, devlet inşası konusundaki Leninist ilkelerin sadece bir hata değil, bir hatadan çok daha beter olduğu ortaya çıktı. 1991’de SSCB’nin çöküşünden sonra, bu apaçık görünür hale geldi.” şeklindeki sonucun savunulamaz ve hatta aldatmaca olduğu da apaçıktır. Lenin’in ilkeleri, Putin’in arkadaşlarının, en sevdiği filozofun ve salladığı çizgili bayrağın cephenin diğer tarafında – Hitlercilerin safında savaştığı Büyük Anavatan Savaşı’nın sınamasından geçmiştir. Bu tarihsel bir gerçektir ve temel bir sınıfsal neticedir. Putin bundan sıyrılmaya çalışıyor: “Elbette, geçmişteki olaylar değiştirilemez. Ancak en azından onlar hakkında doğrudan ve dürüstçe, hiçbir çekince ve siyasi ima olmadan konuşmamız gerekiyor.” İşte bu çok güzel. Nasıl yani – politik imalar olmadan? Safi ahmaklık mı bu? Sınıfsal netice şudur: Vlasovcular ve Banderacılar o vakit aynı safta savaştılar! Peki ya bugün? Kendi aralarında savaşıyorlarmış gibi görünüyor, oysa aslında en güçlü ve en gerici sermayelerin çıkarları için birlikte çalışıyorlar.
M.: Putin, Ukrayna’nın bugün bile haklı olarak “Vladimir İlyiç Lenin’in adını taşıyan Ukrayna” olarak adlandırılabileceği gerçeği hakkında komik bir şeyler söyledi, ne dedi?
V.T.: Yine Bolşevik politikalarının sonucuyla ilgili konuşurken şöyle söyledi: “Sovyet Ukrayna böyle ortaya çıktı. Lenin, Ukrayna’nın eser sahibi ve mimarıdır.” “Şimdiyse “minnettar ardılları” Ukrayna’daki Lenin anıtlarını yıktılar. Onlar bunu dekomünizasyon diye adlandırıyorlar.”
Başkan daha da ileri gidebilirdi. Bütün Sovyetler Birliği Vladimir İlyiç Lenin’in adıyla anılabilir. Lenin, onun eser sahibi ve mimarıdır. Putin’in meseleyi, Stalin’in daha sonra Leninist modelden ayrılarak kendi totaliter modelini kurduğu şeklinde sunma girişimleri de yeni değil. Bunlar Troçkistlerin heybesinden çıkan şeyler.
Putin, temel Leninci ilkelerin aynı zamanda Stalinci ilkeler olduğunu anlayamıyor, daha doğrusu anlamak istemiyor. Proletarya diktatörlüğünün bir uygulama biçimi olarak Sovyet iktidarı, SSCB’nin üzerine inşa edildiği temeldir – Rottenberg’ler, Vekselberg’ler, Abramoviç’ler, Usmanov’lar, Potanin’ler, Kovalçuk’lars, Deripaska’lar, Prokhorov’lar ve Putin’in iyi Rus kökenleri olan (!), günümüzdeki iktidarı birbirine yapıştıran diğer ortakları olmaksızın…
Lenin’in ve Stalin’in ilkeleri işe yaramış, Sovyetler Birliği’ne faşizme karşı zafer kazandırmış ve yaşamın her alanında SSCB’nin en büyük başarılarını mümkün kılmıştır.
M.: Yani Putin, Birliğin çöküşünden pişmanlık duyuyor gibi mi görünüyor? Sizce bu önlenebilir miydi?
VT.: Dış görünüşe bakılırsa Putin içini çekti ve Stalin’in cumhuriyetlerin egemenliği ve ulusların kendi kaderini tayin hakkı, cumhuriyetlerin Birlikten ayrılma hakkı hakkındaki hükmü anayasadan çıkarmamasından neredeyse içtenlikle yakındı: “Ne yazık, çok yazıktır ki tüm devletimizin üzerine inşa edildiği yasal temeller, devrimden ilham alan, ancak herhangi bir normal ülke için kesinlikle yıkıcı olan iğrenç, ütopik fanteziler, zamanında temizlenemedi. Tarihimizde daha önce de sıklıkla olduğu gibi kimse geleceği düşünmüyordu.”
Burada Putin, bir değil iki kere yanılmaktadır. Birincisi, özgür seçim ve ayrılma hakkı, tıpkı insanlar arasındaki evlilik birliğinde olduğu gibi bilinçli tercihi güçlendirme işlevi görür. Aslında güçlü bir evlilikte, mevcut ayrılma hakkı içi boş bir beyandan ibaret olduğu için değil, aile cana yakın, güçlü ve mutluysa başka bir yere gitmenize gerek olmadığı için kullanılmaz. Bu, Yeltsin, Kravçuk, Şuşkeviç ve Putin’in hiç takmadıkları Mart 1991 referandumunda çıkan sonuçla da doğrulanmıştır.
İkincisi, kimsenin geleceği düşünmediği de doğru değildir. Hiç kimse sosyalizme ihanet edileceğini, insanların efendiler ve hizmetkârlar şeklinde bölünmesine geri dönüleceğini düşünmedi. Burası doğru. Veya kısmen doğru. Hala bunu düşünen insanlar o zaman da vardı – Vlasov, Nazilerin yanında savaşan vatan hainleri. Onlar düşündüler. Hemen hemen Putin gibi, ama başarısız oldular.
M.: Ya şimdi?
VT: Şimdi mücadele devam ediyor. Putin, halka seslenişinde Kiev’deki yönetimin yarattığı sonuçları eleştiriyor: “2014’ten bu yana, su tarifeleri neredeyse üçte bir oranında, elektrik birkaç kat, haneler için doğalgaz fiyatları onlarca kat arttı. Birçok insanın kamu hizmetleri için ödeyecek parası yok, kelimenin tam anlamıyla yaşam savaşı vermek zorundalar.”
Bu noktada başkana doğrudan şunu söyleyeceğiz: Dur. Gel Rusya hakkında konuşalım. Sorunlar ortak! Donbass’ta herkesten önce madenciler ve traktör sürücüleri, Donbass halkı, Ukrayna ve Rusya’nın dürüst insanları ve burjuva demokrasisine yönelim gösteren güçler faşizme karşı savaşıyor, ancak meselenin, tıpkı Rusya’da olduğu gibi, tek bir temel çözümü olabilir: Tıpkı 1945’te olduğu gibi – Kremlin ve Kiev üzerinde dalgalanan orak çekiçli Kızıl Bayrak! Sosyalizm!