Göçmen krizi tırmanırken

Misafirlik ilkesi uluslararası sözleşmelere girerse Batılı ülkeler göçmenleri onurlu bir biçimde ağırlamak zorunda kalacak.

Kapitalist küreselleşme sürecine damgasını vuran irili-ufaklı emperyal savaşlar büyük göç dalgalarına neden oluyor. Ortadoğunun yanı sıra Afrika, Latin Amerika ve Güney Asya ülkeleri de göçlerle anılıyor. Silahlı çatışmalar, iklim krizi ve yoksulluk nedeniyle yaşam alanlarını terk edenler merkez kapitalist ülkelere göç etmek istiyor.

20. yüzyılın başlarına değin sanayileşmenin etkisiyle yaşanan göçler daha çok yerel nitelikteydi. Ülkemizde özellikle İstanbul’a ve diğer büyük kentlere yönelik nüfus hareketleri de bu bağlamda değerlendirilebilir. Türkiye’de doğudan batıya yönelen iç göç, yıllar içinde ülke sınırlarını da aşarak Avrupa ülkelerine uzandı. İnsanlar açısından iç ya da dış göç gereksinimi, daha iyi yaşam koşulları elde etme arzusundan kaynaklanıyor. Sınıfsal, bölgesel ve diğer eşitsizlikler sayesinde ayakta kalabilen kapitalizm, dünyanın çeşitli bölgelerinde halinden hoşnut olmayan çok sayıda insanın ortaya çıkmasına neden oluyor. Özellikle Batılı merkez ülkeler göçmenler için çekici hale geliyor. Bu ülkeler, gereksindiği nitelikte işgücünü göçmenlerle tamamlıyor. Örneğin 1960’lı yıllarda Türkiye’den Almanya’ya kol emekçileri göçtü; şimdi ise kafa emekçileri göçüyor. Bir süre önce İngiliz İçişleri Bakanı’nın sadece vasıflı mültecinin kabul edilmesine dair parlamentoya yasa önerisi sunması da aynı anlayışı yansıtıyor . (1)

POLİS DEVLETİNİN GÖÇMEN AVI

Emperyal yağmadan pay kapmak için BOP’un eşbaşkanlığını üstlenen Erdoğan, Ortadoğu’da yaratılan kargaşadan ve bu yüzden yaşanan göç krizinden doğrudan sorumludur. Irak, Suriye, Afganistan ve Libya gibi çatışma bölgelerinden yaşam kaygısıyla kaçan milyonlarca göçmenin yanı sıra çok sayıda cihatçı çete üyesinin Türkiye’ye sızması krizi içinden çıkılmaz bir duruma getirmiştir. İktidar, kimin göçmen, kimin çeteci olduğuna ilişkin kamuoyunu tatmin edecek doğru bilgiyi vermiyor ya da veremiyor. Göçmenlerin temel hedefinin Avrupa ülkelerine geçmek olduğu herkesçe biliniyor. Ne var ki AKP iktidarı, imzaladığı Ortak Eylem Planı ve AB-Türkiye Bildirisi’ne göre yıllık bir kaç milyar avro karşılığında çok sayıda kayıtlı ya da kayıtsız göçmenin Türkiye’de kalmasını sağlamak zorunda. Gerçekte göçmenlerin topluma entegrasyonu için AB kaynakları verimli kullanılsaydı kriz bu denli derinleşmeyebilirdi. Başıboşluğun hüküm sürdüğü bir ortamda göçmenler ucuz işgücü olarak sömürülürken bir çoğu da kayıt dışı çalışmak zorunda bırakılıyor. Dolayısıyla ülkedeki işsizler ve emekçiler göçmenleri ekmeklerini elinden alan düşmanlar gibi görüyor. Böylesi bir iklimde siyasi prim elde etmek isteyenler de kolayca ırkçı kışkırtmalara başvurabiliyor.

1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 13. maddesi, kişinin kendi ülkesi de dahil olmak üzere herhangi bir ülkeden ayrılma ve geri dönme hakkını düzenliyor. Kişiye sınırlı dolaşım serbestliği tanıyan bu madde, göç konusunu da kapsıyor. Uluslararası hiçbir sözleşmede sınırsız dolaşım ve yerleşim serbestliği hak olarak tanınmıyor. Sığınma konusu ise insanların göç yolculukları boyunca temel haklarına saygı gösterilmesi olarak değerlendiriliyor.

1985 yılında onaylanarak 1995 yılında yürürlüğe giren Schengen Sözleşmesi’nden sonra Avrupa’da sınır denetimi önem kazandı. Göç hareketleri de bir iç güvenlik sorunu olarak görülmeye başladı. Schengen ülkelerinin yurttaşları için dolaşım serbestliği sağlanırken göçmen girişlerine engel getirildi. Avrupa ülkelerinde sınır denetimi ve göçe yönelik kısıtlamalar ABD’deki 11 Eylül saldırılarından sonra daha da arttı. 2005 tarihinde faaliyete giren Avrupa Birliği Sınır Güvenliği Birimi (Frontex), AB ülkelerinin komşularıyla olan sınırlarının korunmasını ve güvenliğini sağlamak için polisiye yöntemler uyguluyor.

MİSAFİRLİK HAKKI

1930’lu yıllarda Batılı ülkeler yabancı işgücünün denetimine ilişkin yasal düzenlemeler yaparak çalışma iznine bağlı misafirlik sistemini oluşturmuştu. Bazı uluslararası hukuk uzmanları göçmenlerin de misafirlik hakkına kavuşturulmasıyla sorunun çözülebileceğini savunuyor. Bunların arasında öne çıkan Mireille Delmas-Marty, ‘Küreselleşme Okyanusunda Gezinmek için Küçük Bir Kılavuz’ başlıklı kitabında küreselleşme sürecinde dünyanın karşı karşıya kaldığı tehlikelere dikkat çekiyor. Göç konusunda, Batılı ülkelerin dolaşım serbestliği ile güvenlik kaygıları arasında sıkışıp kaldığını belirten yazar, sınırları kapatmanın çözüm olmadığını, ikilemi dengelemek için misafirlik hakkının kurumsallaşması gerektiğini ileri sürüyor.(2)

Marty, 2018 yılında BM’nin Marakeş Göç Paktı görüşmelerinde sunduğu bildiride misafirlik hakkının hukuki ilke haline getirilmesini savunuyor. Günümüzde merkez kapitalist ülkelerde göçmenler üzerinden yürütülen ırkçı siyasetin etkili olduğunu düşünürsek misafirlik ilkesinin uluslararası sözleşmelerde bugünden yarına yer bulması kolay olmayacak. Yine de toplumsal gelişmeler bir süre sonra bu hakkın hükümetler tarafından yasal olarak tanınmasını zorunlu kılabilir.

AB’deki mevcut işleyişe göre genellikle göçmenler sınırdan içeri sokulmuyor. Ülkeye girebilenlere de başının çaresine bakması söyleniyor. Mülteci kamplarının bir seçenek olarak dayatılması ise insan hakları açısından sorunlu görünüyor. Misafirlik ilkesine göre temel hakları güvence altına alınan göçmenlerin onurlu bir biçimde ağırlanması gerekiyor. Ülke sınırlarının kapatılmayacağı yönünde güvence verilerek vize reformu yapılması; entegrasyonu kolaylaştırmak için istihdam olanaklarının da erişilebilir kılınması öneriliyor . (3)

Batılı ülkeler kendi krizlerini çevre ülkelere ihraç ederek bertaraf etmeye çalışıyor. Misafirlik ilkesi meşrulaşırsa merkez kapitalist ülkelerde göç olayına bakış radikal biçimde değişecek. Bu değişim sayesinde göçmen deposu haline gelen Türkiye ve benzeri ülkeler de rahatlayacak.

Sonuçta fiili durumun yarattığı mağduriyetleri giderebilmek için yeni hukuki düzenlemelerin uluslararası düzlemde er geç yürürlüğe girmesi zorunlu görünüyor. Masum halklar ve çevre ülkeler yerine bundan böyle merkez ülkeler bedel ödemelidir.

Ek not: Soldan şaşana, sola düşman olana inat yaşasın Sosyalist Güç Birliği!

Kaynakça:

[1] https://www.birgun.net/haber/avrupa-birligi-nin-gocmen-politikasi-neden-cozum-degil-352788

[2] https://livre.fnac.com/a9701329/Mireille-Delmas-Marty-Aux-quatre-vents-du-monde-Petit-guide-de-navigation-sur-l-ocean-de-la-mondialisation

[3] https://basta.media/le-principe-d-hospitalite-consiste-a-accueillir-dignement-les-exiles-au-lieu-de-Marie-Laure-Morin

Yazarın Diğer Yazıları
Ronald-Donald döngüsü 14 Kasım 2024
Neofaşist küreselleşme 20 Eylül 2024
Kirli mahremiyet 25 Temmuz 2024