TKH Merkez Komitesi üyesi Kamil Tekerek ile siyasal gelişmeleri, Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal durumu ve özelde solun görevlerini konuştuk.
Manifesto: 2022 yılı büyük bir zam dalgası ile açıldı. AKP’nin ülkeyi götürdüğü yöne dair neler düşünüyorsunuz?
Kamil Tekerek: Her sene 1 Ocak tarihinde Türkiye’nin yeni yıla zamlar ile merhaba demesi aslında çok yeni bir durum değil. Aşağı yukarı her sene benzeri bir tablo ile karşı karşıya kalınıyor. Bu sene ise AKP iktidarının ülkeyi içine soktuğu ekonomik darboğazda yolun sonuna kesin olarak gelindiği ortaya çıkmıştır. AKP iktidarı, son tahlilde sermaye iktidarının ve ülke yönetiminde işgal ettikleri yerin devamlılığını sağlamak adına Türkiye’yi faiz-kur-enflasyon sarmalının içine bırakmıştır. Bundan sonra ceplerinden çıkarttıkları türlü türlü ekonomik enstrüman sadece topu taca atmaktan başka bir anlama gelmiyor. Sermaye düzeni açısından tablo budur. Halkın cephesinden bakılırsa yaşananlar, emekçilere “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek”ten başka bir anlam taşımıyor. Faiz-enflasyon tartışmalarına, kur garantili mevduat açılımına, yastık altındaki tasarrufların bankalara akıtılması arayışına, yüzde 80’lere vurduğu alenileşmeye başlayan enflasyon rakamlarına, yükselen işsizlik ve yoksulluk rakamlarına baktığınızda bunu görürsünüz. Sermaye düzeninin en temel kriz çözüm yöntemi AKP iktidarı eliyle hayata geçiriliyor. Yani krizin faturası emekçilere kesiliyor, büyük sermaye hiçbir birikimi olmayan yurttaşlardan kesilen vergiler ile finanse ediliyor.
Manifesto: AKP iktidarı bu krizi aşıp tekrar istikrarlı bir döneme girebilir mi? Emperyalizm ve Türkiye sermayesi açısından ülkenin geleceği nasıl görünüyor olabilir?
Kamil Tekerek: AKP iktidarının artık siyasal boyutları da görünür hale gelmeye başlayan bu krizi aşma ehliyetinin olmadığını öncelikle ifade etmek gerekiyor. Bunun nedenleri arasında AKP’nin nev-i şahsına münhasır bir pozisyonda olması ve bu yüzden kaybetmek zorunda olduğuna dair yapılan aşırı vurgular bizi yanlış bir yöne sürükleme potansiyeli taşıyor. AKP bu krizi çözemediği oranda iktidardan düşmesi elbette yakınlaşıyor. Ancak bununla birlikte ülkemizde yaşanan ve siyasal boyutları da olan krizlerin yapısal olduğunu, emperyalizm ve Türkiye kapitalizminin gelmiş olduğu noktalar ile bağlantılı olarak düşünmek gerektiğini bir kere daha vurgulamak gerekli. Emperyalizmin ittirmesi, Türkiye sermaye sınıfının ve liberallerin desteği ile iktidara gelen AKP ve özelde Tayyip Erdoğan’ın kullanım sürelerinin dolmuş olması, son yirmi yıl içerisinde emekçi halka karşı hep birlikte işledikleri suçların yok sayılması anlamına gelmemeli.
12 Eylül ile birlikte temelleri atılan özelleştirme dalgasının zirvesi AKP iktidarı döneminde yaşandı. Bundan yerli, yabancı sermaye hepsi nemalandı. Tayyip Erdoğan’ın “yan gelip yatıyorlar” söyleminin ideolojik arka planı uluslararası sermaye ile bütünleşme söylemi üzerinden liberaller tarafından döşendi. Ülkemiz bugün büyük bir kriz içerisindeyse bunda yaşanan özelleştirmelerin payı olmadığını söylemek akla ve bilime aykırı olmak yanında yalandan başka bir şey değildir.
IMF politikaları doğrultusunda tarımın ve elde kalan sosyal devlet uygulamalarının tasfiyesini nihayete erdirmek de AKP iktidarına nasip oldu. 8 saatlik iş gününün buharlaşması, esnek çalışma modeline geçiş, güvencesiz çalışmanın yaygınlaşması da cabası… Bu süreçlere sermaye, emperyalizm ve liberaller cenahından en ufak itiraz dahi gelmedi.
Listeyi iç siyaset ve dış siyaset alanında uzatabiliriz. Başkanlık sistemi, sermayenin merkezileşme arayışının bir ürünü olarak gündeme geldi, Türkiye’de bir rejim değişikliği yaşandı. Yaşanan rejim değişikliğinin bugünkü tek adam yönetiminde cisimleşmesi, Tayyip Erdoğan’ın bu açıdan merkeze konulması, AKP iktidarının yeni rejim üzerinden ülkeyi yönetemiyor olması birer veri olarak karşımızda duruyor. Ancak tasfiye edilen cumhuriyetin yerine kurulan yeni rejimin köklerinde sermayenin ve emperyalizmin arayışları olduğunu ve aslında AKP’nin bunu da bir anlamda nihayete erdirdiğini not etmek önem taşıyor. Bu açıdan bakıldığında özellikle emperyalizme bağımlılık ve laikliğin tasfiyesi bağlamında AKP iktidarı büyük bir misyonla hareket etmiş, sermaye ve emperyalizm tarafından destek almıştır.
Bugün TÜSİAD’ın bağımsızlık ve laiklik konusunda döktüğü timsah gözyaşları, liberallerin AKP ile ihtilaflı pozisyona düşmesi ya da ABD ve AB’nin AKP’ye hayırhah bakmıyor olması ile geçmişte yaşananlar arasında büyük bir çelişki olmadığını bu noktada ifade etmek gerekiyor. Hepsi Türkiye’nin geleceğinde iktisadi ve siyasi açıdan tam boy bağımlılık, işçi sınıfının haklarının tamamen tasfiyesi, sulandırılmış bir laiklik anlayışı görüyorlar. Bunun için yeni rejimin orasının burasının düzeltilmesi yani restore edilmesi yönünde tercihleri mevcut ve bunun üzerinden pozisyon alıyorlar.
Manifesto: Bahsedilen restorasyon arayışının siyasi temsilcisi Millet İttifakı olarak görülüyor. Burası ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Kamil Tekerek: AKP iktidarı şu anda tam anlamıyla bir soygun düzeni kurdu. Millet İttifakı ise geleceği dönük “güçlendirilmiş parlamenter sistem” dışında bir projeksiyona sahip değil. Dolayısıyla örneğin Millet İttifakı’nın temsil ettiği değerlerin “güçlendirilmiş soygun düzeni” gibi bir kapıya açılması olasılık dahilindedir. Millet İttifakı’nın iktidara gelmesi durumunda parlamenter sistem tartışmalarının gölgesi altında kemer sıkma politikalarının, emperyalizme bağımlılığın perçinlenmesini ve laikliğin sulandırılmış halinin meşrulaşmasından başka bir şey çıkmayacağından emin olabiliriz. Sonuçta bu bahsettiklerimizin bu şekilde hayata geçmesi ile Millet İttifakı’nın sağ karakteri arasında da bir çelişki oluşmayacağını söyleyebiliriz. Türkiye’nin geleceğine dair kaygılanan kesimler, cumhuriyetçi insanlar, emekçiler, gençler ve aydınlar için Millet İttifakı’nın bir kurtuluş yolu olarak sunulması ise çelişkinin bir diğer tarafını oluşturuyor. Bu çelişki Türkiye sosyalist hareketinin dikkate alması gereken bir başlık ve tersinden bakarsak gerçek sol değerlerin nasıl toplumsal bir güç olacağının belirteçleri de bu çelişki içerisinde yer alıyor.
Manifesto: Bu noktada Türkiye Komünist Hareketi ne durumda? Yeni dönem için neler planlanıyor?
Kamil Tekerek: Öncelikle, şu ana kadar bahsettiklerimizi tersine çevrilebilmesinin en önemli yolu ülkede sınıf siyasetinin yükselişe geçmesi ve toplumsal bir karakter kazanması olarak ele alınmalıdır. Bunun için ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Türkiye Komünist Hareketi tam da bu saikle yoluna devam ediyor. Türkiye’de eksikliği hissedilen bir sınıf partisinin ve gerçek bir komünist partisinin adım adım ayakları üzerine doğrulması gibi bir misyonla hareket ediyoruz. “AKP gitti gidiyor, biz de bunun için Millet İttifakı’na destek verelim” şeklinde ortaya çıkan popülizm ile faşist partiden çıkan İyi Parti’nin iktidara taşınma stratejisine solun ortak olmak gibi bir derdimiz yok . Parti, ülkemiz emekçilerinin politik özlemleri ile komünistlerin söylemlerinin bu kadar yakınlaştığı bir dönemde verili tepkiyi örgütlü bir güce ve bir siyasal dinamiğe dönüştürmek gibi bir sorumlulukla hareket ediyor. AKP iktidarına karşı yükselen tepkilerin boşa gitmemesi ve AKP iktidarının, paranın saltanatının ve emperyalizmin gerçek anlamda yenilmesi için TKH saflarında örgütlenmeye çağırıyoruz.
Pandemi koşullarında yürüttüğümüz örgütlenme faaliyetini seçimlere katılım konusundaki yeterlilik bağlamında tamamlamış durumdayız. Şimdi bu zeminden hareket ederek Partimizin örgütlenmesini bir üst seviyeye taşıyoruz. Bu topraklarda “Neden sınıf siyaseti?”, “Neden sosyalizm?”, “Neden örgütlü mücadele?” gibi soruların daha fazla sorulacağı bir dönemdeyiz. Biz ise bu soruların ve “Neden TKH?” sorularının yanıtlarını en güçlü şekilde vermek için hazırız.
Türkiye Komünist Hareketi, emekçilerin, gençlerin, ilerici kadınların ve onurlu aydınların partisidir. O açıdan halka çağrımız açıktır: Emperyalizmi yeneceğiz, paranın ve haramilerin saltanatını yıkacağız, laikliği kazanacağız, yeni bir ülke yeni bir Cumhuriyet kuracağız. Gelin bu mücadeleyi birlikte büyütelim.
*Bu röportaj Sosyalist Cumhuriyet gazetesinin 224. sayısında yayımlanmıştır.
Yenidoğan davası, duruşmanın altıncı gününde devam ediyor. Örgüt lideri olmakla suçlanan Dr. Fırat Sarı savunma…
NNA’daki habere göre “Kurtarma ekipleri, düşman savaş uçaklarının bir konut binasını hedef aldığı ve çok…
Türkiye Komünist Hareketi Tunceli İl Örgütü ,Tunceli ve Ovacık belediyelerine kayyum atanması üzerine bir açıklama…
İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre Tunceli Belediye Başkanı Cevdet Konak ve Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül…
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya'nın nükleer olmayan hipersonik ekipmanlarla donatılmış bir balistik füzeyi fırlatarak, Batı'ya…
Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jean-Pierre yaptığı açıklamada ne ABD'nin ne de Ukrayna'nın bölgedeki gerilimi arttırmada…