HDP’nin laiklikle sınavı

HDP’nin laiklikle sınavı

23-12-2022 12:41

HDP tarafından ortaya konulan “sivil Cuma namazları”, Kürtçe ibadet yönünde atılan politik adımlar, gerici ve Cumhuriyet düşmanı Şeyh Sait’in “büyük bir Kürt âlimi olarak” lanse edilerek anılması ve 2014 yılında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından Dağkapı Meydanı’na adının verilmesi, Cumhuriyet düşmanı ve Atatürk’e “deccal” diyen Said-i Nursi’nin HDP’nin düzenlediği paneller ve etkinlikler ile anılarak Selahattin Demirtaş tarafından övgülere mazhar olması HDP’nin yakın dönem siyasetindeki laikliğe ters düşen yaklaşımlar olarak ele alınabilir.

Neşe Deniz Babacan

Hiranur Vakfı’nda yaşanan 6 yaşında evlilik ve çocuk istismarı gündeminin ayyuka çıkması ile birlikte Türkiye’de tarikatlar gerçeği ve laiklik gündemi bir kere daha tüm siyasal öznelerin gündemine girmiş bulunmaktadır. HDP’nin geçmişinden bugüne kadar laiklik başlığı üzerinden verdiği sınav ise dikkate alınması gereken bir başlık olarak mercek altına alınmayı gerektirmektedir.

KÜRT SİYASİ HAREKETİ VE LAİKLİK

Kürt siyasi hareketinin geçmişinden bugüne bakıldığında laiklik başlığına ulusal kurtuluş mücadelesinin içerisinde yer verdiği görülmektedir. En saf haliyle ve 12 Eylül öncesi pozisyonuna bakıldığında özellikle hareketin lideri Abdullah Öcalan’ın değerlendirmeleri ve PKK’nin ilk dönem yaklaşımlarında, hareketin görece radikal bir laiklik savunusu içerisinde olduğu görülmektedir. Bu durumun oluşmasında özellikle 12 Eylül öncesinde ve sonrasında Sovyetler Birliği’nin var olduğu dönemi kapsayacak şekilde sosyalist ideolojinin  etkisini hesaba katmak gerekmektedir. Ancak bunlarla birlikte, bu söylemin merkeze alınmasında ve Kürt halkına dönük seküler bir yaşam arayışının propaganda edilmesinde temel faktörlerden bir tanesinin özellikle Kürt yoksullarının yoğun olarak yaşadığı bölgelerdeki tarikatların, dini oluşumların varlığı ile yürütülen rekabet ilişkisi olduğunu ifade etmek önem taşımaktadır.

Kürt siyasi hareketi laiklik başlığında ideolojisi ile siyasetini biçimlendirmesinde öncelikle 1990’lı yıllarda, devamında ise AKP iktidarı döneminde iki dönüşüm geçirmiş ve bugünkü verili pozisyonuna yerleşmiştir.

Buradaki kritik halkaları saymak gerekirse şunları ifade etmek önem taşır.

  • Sovyetler Birliği sonrası dönemde yükselen kimlik siyaseti ve Kürt siyasi hareketine nüfuz etmeye başlayan liberal etki, dinin siyasete alet edilmesi boyutuna geçilmese de, siyasal İslâm’ın veri kabul edilmesine paralel bir şekilde gelişmiştir. 90’lı yıllarda  Kürtleri hedef alarak gelişen Hizbullah örgütlenmesinin, Kürt siyasi hareketi açısından gerçek ve dişli bir rakip olarak ortaya çıkması, bahsettiğimiz olguyu güçlendiren faktörlerden bir tanesi olarak görülebilir.
  • Daha önceki dönemlerde dini örgütlenmelerin toplumsal karakteri ile ulusal kimlik ve laik duruş üzerinden mücadele ettiğini söyleyen Kürt hareketi açısından Hizbullah örgütlenmesi ile birlikte görülen toplumsal sonuçlar, laiklik mücadelesinden taviz verilmesinin ilk adımlarının ortaya çıktığı bir uğrak olarak nitelenmelidir.
  • Bunun temel nedenlerinden bir tanesi de Kürt siyasi hareketinin zayıf karınlarından biri olan Kemalizm ve Cumhuriyet ile kurulan karşıtlık ilişkisinde aranmalıdır. Hizbullah ya da 90’lı yıllar öncesi dönemde, Kürt hareketi genel ulusal propagandası içerisinde bölgedeki tarikatları ve dini örgütlenmeleri “Kemalist Cumhuriyet’in Kürtleri kandırmak için kullandığı truva atları” olarak niteleyerek ulusal kimlik üzerinden taraftar toplamaya çalışmakta idi. Ancak Hizbullah’ın devreye girmesi ile birlikte bu sefer propaganda tersine dönmüş, Kürt hareketi, Kürt İslâmcı örgütlenmeleri tarafından “kafir” ve “Kemalist T.C.’nin laik ajanı” olarak nitelenerek hedef tahtasına oturtulmuştur. Bunun Kürtler’in belli bir kesimi içerisinde karşılık bulduğu da bilinmektedir. Yukarıda bahsettiğimiz ve laiklikten ilk tavizlerin verildiği dönemin genel arka planı bu şekilde gelişmiştir.
  • Kürt siyasi hareketinin laiklikle sınavındaki ikinci dönüşüm süreci ise AKP iktidarı döneminde yaşanmıştır. Burada çok açık şekilde en tepesinden başlayarak günümüzde HDP’nin siyasal çizgisine de yansıyacak şekilde bir dönüşümden bahsetmek gerekir. Bu bahisteki temel olguyu ise Kürt siyasi hareketinin İkinci Cumhuriyet’e eklemlenmesi sürecinin bütünselliği içerisinde açıklamak doğru olacaktır.
  • Bu açıdan AKP iktidarı döneminde Kürt siyasi hareketinin laiklik başlığında yaşadığı ikinci ve büyük dönüşüm Türkiye’deki yeni rejime verilen onay verilmesi ile birlikte laikliğin yeni rejim içerisindeki statü talebinin bir bağımlı değişkeni olarak karakter kazanmasıdır. Türkiye’de cumhuriyetin tasfiyesi ile birlikte merkeze yerleşen en önemli başlıklardan bir tanesi olan laikliğin tasfiyesi, Kürt siyasi hareketinin bu mücadeleyi ajandasından düşürmesi ile cisimleşmiştir. Oysaki, Kürt halkının ulusal demokratik haklarının mücadelesi için laiklik belki de en kritik noktada durmakta idi. Bu açıdan Kemalizm ve Cumhuriyet’e dönük kurulan karşıtlık ilişkisi Kürt siyasi hareketini tam anlamıyla siyasal İslâmcı AKP iktidarının yanına doğru itmiştir.
  • Özellikle 2009 yılı itibariyle başlayan ve 2014 yılına kadar devam eden “çözüm süreci” esnasında başta Öcalan’ın dinsel ya da İslâmik girdileri ve HDP’nin ya da bir dizi Kürt örgütlenmesinin eliyle laikliğin neredeyse arka plana atıldığı örneklerin ortaya çıkması şaşırtıcı olmamıştır. O açıdan, Kürt hareketi laikliği “çözüm süreci”ne kurban etmiştir dersek yanılmış olmayız. Siyasal İslâmcı, liberal koalisyona eklemlenen Kürt hareketi ve HDP bu açıdan AKP iktidarı döneminde çok kötü bir sınav vermiştir. Benzeri şekilde Ergenekon sürecine verilen destek, 2010 referandumundaki boykot tutumu ve Gezi sürecinde alınan pozisyon buraya kadar bahsettiklerimizin bileşkesinde yer alan olgular olarak nitelenebilir. Hatta bu örneklerin hepsinin laiklik mücadelesi ile de alışverişi olduğu söylenmesi yanlış olmayacaktır.
  • Çok kabaca ifade etmek gerekirse, Kürt siyasi hareketi açısından bugün laiklik başlığı konjonktürel bir başlık haline dönüşmüştür. Geçmişte bunun ne kadar programatik ya da taviz verilmeyecek ideolojik başlıklardan biri olup olmadığı ve yaşanan dönüşümümüm çözümlenmesi ayrı bir değerlendirmenin konusu olmakla birlikte, Kürt siyasi hareketi ve bugün HDP açısından laiklik başlığı ulusal mücadelenin ve statü talebinin pragmatik anlamda başvurulacak nesnelerinden bir tanesidir.

HDP’NİN LAİKLİKLE SINAVI

Gelinen noktada Kürt siyasi hareketinin ve dolayısıyla HDP’nin siyasal İslâmcı çizgiye kaydığını iddia etmek ve bu anlamıyla AKP eliyle kurulan yeni rejimin ana aktörlerinden bir tanesine dönüştüğünü ifade etmek abartı bir değerlendirme olacaktır kuşkusuz. Ancak bununla birlikte, HDP liberal ideoloji ile harmanlandıkça bugün geldiği noktanın iyi ihtimalle “özgürlükçü laiklik” bağlamında değerlendirilmesi yerinde olur.

Bu anlamıyla, HDP’nin laikliğin önemine vurgu yapıyor olması ile güncel siyasette laikliği geri çeken siyasal açılımlara imza atıyor olması çelişkili gibi görünmekle birlikte yukarıda bahsettiğimiz pragmatizmin ürünü olduğunun bilinmesi gerekir. AKP ile çözüm süreci yürütüldüğü zamanlarda laiklik mücadelesinin geri çekildiği ve ulusal bağlamda “dini ittifaklar ya da açılımlara” yer verilmesinin meşru sayıldığı örnekler HDP’nin siyasetinde yer bulmuştur. AKP ile ihtilaflı düşülen zamanlarda ise laikliğin söylemsel düzeyde hatırlanıyor olması, yeni rejimin karakteri itibariyle ayakları havada kalan bir başlığa dönüşmektedir. Yeni rejim açısından laiklik mücadelesinin sulandırılması önemli bir başlıktır ve özellikle AKP tarafından kendi muhaliflerinin “özgürlükçü laiklik” kapsamında kalmaları da kritik bir önemdedir. Hal böyle olunca laiklik adına tarikatlara özgürlük demek de, siyasal alanda İslâmik açılımların gündeme getirilmesi de meşru sayılabilmektedir. CHP tarafından gündeme getirilen helalleşme ve türban açılımlarını bu kapsamda ele almak mümkün olacağı gibi HDP’nin bir dizi açılımını da bu bağlamda değerlendirmek isabet olur.

O açıdan bazı siyasal pratikleri hatırlamakta fayda bulunmaktadır.

Bugün AKP saflarında Kürt sorunu adına bolca konuşan eski milletvekili Mehmet Metiner’in geçmişte HADEP’ten çıkarak bu noktalara gelmesi gibi, şeriatçı kimliğiyle bilinen Altan Tan, Hüda Kaya, Ayhan Bilgen gibi İslâmcı öznelerin HDP’den milletvekili olarak seçilmesi HDP’nin Türkiyelileşme söylemi adı altında ve çözüm sürecinde vermek istediği mesajlardan bir tanesi olarak karşımıza çıkmıştır. 2014 yılında HDP’nin ittifakları arasında yer alan Kürdistan İslâmi Hareketi (Azadî) de İslâmcı kimliğiyle bilinmektedir ve hareketin temsilcisi olan Adem Özcaner HDP saflarından Van milletvekili seçilmiştir. Azadî hareketinin adı HDP’nin 2023 seçimleri için önüne koyduğu ittifaklar zinciri içerisinde yer almaktadır.

Abdullah Öcalan’ın önerisiyle gündeme gelen ve 2014 yılında toplanan Demokratik İslâm Kongresi ise bu noktaya kadar yazdıklarımızın en temel ifadesi olarak ortaya çıkmıştır. Dönemin HDP Grup Başkanvekili İdris Balüken tarafından okunan Abdullah Öcalan’ın kongre açılış mesajının “Mümin kardeşlerim” diyerek başlaması ve Kongre’nin Kürt siyasi hareketini “dini-laik ekseninin” dışında bir yerlere yerleştirmeye ve İslâm’a bu anlamda yorum katmaya çalışması çeşitli tartışmalara yol açmıştır. Ancak hem öncesindeki gidişat hem de sonrasındaki bir dizi pratik laiklik mücadelesinin yerinde yeller estiğinin göstergesidir.

Yine benzeri şekilde HDP tarafından ortaya konulan “sivil Cuma namazları”, Kürtçe ibadet yönünde atılan politik adımlar, gerici ve Cumhuriyet düşmanı Şeyh Sait’in “büyük bir Kürt âlimi olarak” lanse edilerek anılması ve 2014 yılında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından Dağkapı Meydanı’na adının verilmesi, Cumhuriyet düşmanı ve Atatürk’e “deccal” diyen Said-i Nursi’nin HDP’nin düzenlediği paneller ve etkinlikler ile anılarak Selahattin Demirtaş tarafından övgülere mazhar olması HDP’nin yakın dönem siyasetindeki laikliğe ters düşen yaklaşımlar olarak ele alınabilir.

Laiklik mücadelesi ve/veya siyaseti Kürt siyasi hareketinin sol, sosyalist ideolojiden aldığı bir kavram olarak geçmişte yer alsa da günümüzde, etnik kimlik ve inançlara özgürlük bağlamında yükseltilen liberal siyaset çizgisi HDP’yi laiklik mücadelesinin dışına düşürmüştür. Bunun en temel göstergelerinden bir tanesi, HDP’nin liberaller ve reformist sol oluşumlar ile birlikte kurduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nın kuruluş deklarasyonunda laiklik mücadelesi başlığına neredeyse hiç yer verilmemesi olarak karşımıza çıkmıştır.

Siyasette bazı mücadele başlıkları konjonktüreldir ya da taktik olarak ele alınabilir. Ancak emek, laiklik, anti-emperyalizm ve sosyalizm gibi başlıklar ilkesel ve olmazsa olmazdır. Nasıl ki, emperyalizme karşıyız demekle Ortadoğu’da ABD ile işbirliği yapmak arasında uzlaşmaz bir çelişki varsa, laiklik önemlidir diyerek dinsel açılım yapmak olmaz. Kürt siyasi hareketi bu anlamda bazı defterleri kapatmış görünmektedir. Ya da iyi ifadeyle, ulusal mücadele ve statü talebi adına laiklikten ricat edilmiştir. Geri dönüşün mümkün olup olmadığına ise elbette toplumsal mücadeleler ile birlikte karar verilebilecektir.

O yüzden hatırlanması gereken en temel doğru şudur: Laiklik olmadan özgürlük olmaz. Kürtler için de, Türkler için de…