İş cinayetlerinin anatomisi

İş cinayetlerinin anatomisi

28-10-2022 13:03

Güvenli olmayan ortamlarda daha çok çalışarak ölmek istemiyoruz. 2015 yılında Air France’nin işçi çıkarma planını açıkladıktan sonra şirketin binasına işçiler girmişti. Bir işçi durumu, “Ölürüz, daha fazla çalışmayız” sözleri ile anlatmıştı.

Yusuf Kurt

Dolgulu gölet alanına dikilen, ilk izinden sonra üç kat daha çıkılan, dünyaca ünlü tekstil markaları için üretim yapan, ağır iş makinelerinin olduğu bir bina, içinde işçilerin çocuklarının da bulunduğu kreş ile birlikte çöktüğünde tarih 24 Nisan 2013’dü, yer de Bangladeş. 1134 kişi bu cinayette yaşamını yitirdi. 12 saate varan çalışma süresi oldukça düşük ücretlerin yanında sağlıksız bir ortamda çalışılmaya mecbur bırakılmıştı işçiler. Hatta o gün işçiler binaya girmek istememiş ücret kesintisi ve işten çıkarma tehdidi karşısında mecbur kalmışlardı. Grizu patlamasına neden olabilecek -300 üretim derinliği olan, damarların tamamında gaz içeriklerinin yüksek olduğu, yeterli sayıda işçinin çalıştırılmadığı, bakım onarım eksikliklerinin olduğu, işçilerin uyarılarına rağmen önlem alınmayan madende yaşanan patlama sonucu 41 işçinin yaşamını yitirdiğinde ise tarih 14 Ekim 2022 yer Bartın’dı. Trajik veya cinayetten katliama uzanan sonuçlar algımızı bir süreliğine iş güvenliğine çevirse de yoğun gündem sonrasında unutuyoruz.

UNUTMAMAK

Uğur Şahin Umman’ın 2022 yılında çıkan kitabı1 var. “Çalışma Acısı” isimli kitabın bir kısmında o unutulanlara gidiyor. Satış / performans baskısı nedeni ile beyin kanaması geçiren banka işçisi Nadide’yi, AVM inşaatı sırasında alınmayan önlem ve kuralsızlık nedeni ile 11. kattan aşağı düşen Mehmet’i, 2 saat uyku ile çalıştığı dizi setinde aracın çarptığı Selin’i, maytap atölyesinde patlama sırasında binada olan Kadir ve 20 arkadaşını, reklam panosunu çatı üzerinde tamir ederken elektrik çarpan Eren’i, Van depremini izlerken yıkılan otelde bulunan gazeteci Cem’i yeniden anıyoruz. Umman aynı kitapta şu satırları da yazıyor “Kapitalist, işçinin acı çekerken çalışmaya devam etmesi için onlarca mekanizma tasarladı. İnsan kaynakları birimleri işçilerin acıya rıza göstermeleri için çalışırken; endüstri mühendisliği, verimlilik kutsalını işçilerin acı çeken bedeni üzerinden sağlamayı hedefledi. Onlarca üniversite ve araştırma enstitüsü kapitalistlerin kar marjını yukarı çekebilmek için, işçilerin daha verimli olması için araştırma yapıyorlar. Bu verimlilik ve kar hırsı işçileri hasta ediyor, öldürüyor ve sakat bırakıyor. Kapitalist, kar ve verimlilik adı altında işçi aleyhine bütün yasaları delmenin meşru olduğunu düşünüyor. İşyeri, sistematik bir şiddet örgüsü içinde kurulan ve yönetilen bir mekan. İşyerinde kapitalistin en son düşüneceği şeyse işçinin ruh ve beden sağlığı. Her ne kadar onlarca işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemi olsa da, bu kuralların uygulanmasının kapitalistin kar oranıyla yakından alakalı olduğunun unutulmaması gerekir”

CİNAYETLERİN ORTAĞI SİYASİ İKTİDAR

Kapitalizmin yarattığı ve her zaman hazırda beklettiği yedek iş gücü bir tehdit olarak dururken Türkiye gibi işsizliğin yüksek olduğu bir ülkede işçinin iş ararken “güvenlik” unsurunu dışarıda bırakmasına ve / veya bu güvenlik için gerekli faktörleri göz ardı etmesine neden oluyor. Bunun nedeni de hammaddeden başlayıp sunuma kadar gelen süreçte metanın maliyetinin düşük kalabilmesi için kapitalizm güvenliği umursamaması. Sermayenin bu yöntemine göz kapayan iş birlikçisi iktidar tüm yaşananlar karşısında göstermelik cezalar ile yetiniyor. Patronlar ödeyeceği işçiye tazminatın, devlete ödeyeceği para cezasının güvenlik önlemine ayıracağı maliyetten daha düşük olduğunu biliyor. ILO alınacak güvenlik önlemleri ile bu kazaların %98 (%50’si kolaylıkla, %48’i ise sistemli çalışma ile oranında önlenebilir) önleneceğini raporlar ile ortaya koyuyor. İş sağlığı güvenliği kurallarını uygulamayan, denetim görevlerini yerine getirmeyen siyasi iktidarda bu cinayetlerin sermaye ile ortaklığını göze seriyor

Devletin yaklaşımı ise şu satırlarda gözler önüne seriliyor. “Her gün sabah akşam sizi gözetleyecek birisi değil de siz kendi işinizin çalışanı olarak alın teri akıtarak kazandığınız rızkınızı karşılığında güvenli bir ortamda çalışma bilincine sizin de ermeniz gerekiyor.” (2)

YOĞUN SÖMÜRÜ KAÇINILMAZ SON

Üretim tarzı üretim araçlarına, mülkiyete sahip sömürü koşullarını belirleyen sermaye tarafından belirlenir. İşçi sınıfı bu süreçte üretmeli daha çok üretmeli daha az kazanmalı, daha çok çalışmalıdır. Emeğine yabancılaşmış işçi temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için güvenliği dahil bu süreçte birçok şeyi geride bırakabilir. Artık ürününe el konulan sermaye birikiminde emek bir üretim aracıdır sadece. Kapitalizm doğası gereği yaşadığı krizleri işçi sınıfını daha yoğun sömürerek aşmaya çalışır. Bu sömürüde devletin hangi tarafın yanında olduğu da çok açıktır. Üretim zorlaması, işsizlik baskısı, eski bakımsız üretim araçlar, satış ve performans kriterleri ile birlikte yaşanan mobbing ve işçinin dikkatsizlik dâhil her türlü sağlık sorununa açık hale gelmesi bu cinayetlerin başlıca nedenleri arasındadır.

CİNAYETİ ÖNLEMEK: BİR BAŞLANGIÇ

Güvenli olmayan ortamlarda daha çok çalışarak ölmek istemiyoruz. 2015 yılında Air France’nin işçi çıkarma planını açıkladıktan sonra şirketin binasına işçiler girmişti. Bir işçi durumu, “Ölürüz, daha fazla çalışmayız” sözleri ile anlatmıştı. “Daha fazla çalışmamızı istiyorlar. Eski yapıda zaten yeteri kadar çalışıyorduk. Zaten ücretler düşerken daha fazla çalıştırıyorlardı. Şimdi çok daha fazla çalışın diyorlar. Ölürüz, daha fazla çalışamayız.” Bu üretim tarzı devrilmediği sürece de işçi sınıfı bu cinayet ve katliamlar ile karşılaşacaktır. Bize dayatılan üretim tarzını reddetmeliyiz. Biz ürettiğimize karar verebilmeyiz, ne üreteceğimize, hangi koşullarda üreteceğimize, bu üretimin zamanına, evet biz karar verebilmeliyiz. Cinayetlerin ve katliamların hesabını sormalıyız. Hem bu hesabı sormalı hem de bir başlangıç yapabilmeliyiz.

1 Uğur Şahin Umman/ Çalışma Acısı Emek ve Eziyet Deneyimleri

2https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/bakan-celik-guvenlik-onlemi-olmayan-insaati-muhurletti-118895