Kapitalizmin hanedanları

Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı’nın tutuklanmasıyla sonuçlanan yolsuzluk skandalını doğuran nedenlerin arkasında kapitalist merkezlerin gaz ve petrol zengini hanedan yönetimlerine ihtiyaç duyması yatıyor.

Kapitalist sisteme eklemlenmiş hükümetler ve şirketler herhangi bir ülkede yasa yapıcılara ulaşmak istediğinde lobicilik faaliyetlerine başvuruyor. Yeni bir yasanın çıkarılması ya da mevcut yasanın değişmeden devam etmesi için yasa yapıcıyı ikna etmeye çalışan lobiciler, temsil ettikleri hükümetlerin veya şirketlerin çıkarlarını koruyor. Kapitalist dünyada siyasal sürecin aktörleri olarak kabul edilen lobiciler, yasa yapıcılarla ilişki kurmak için çeşitli yöntemler kullanıyor. Bunların başında yüz yüze iletişim olanağı veren formal makam ziyaretleri ve toplantılar geliyor. Ayrıca akşam yemeği, kokteyl, resepsiyon gibi informal organizasyonlar da taraflara bir araya gelme fırsatı sağlıyor.

Angloamerikan kökenli lobicilik, siyasetçilerle kurulan hukuk dışı bağlantılar olarak görüldüğü için kıta Avrupası’nda eskiden beri soğuk karşılanıyor. Buna karşın AB ülkelerinde lobiciliğin özellikle neoliberal küreselleşme sürecinde yaygınlaştığını görüyoruz. Örneğin Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu’nda ve AB  komisyonlarında  çok sayıda lobici bulunuyor[1].

Sermayenin emrindeki bu tür faaliyetler, hukuki ve etik açıdan sorunlu görünüyor.   Lobicilik, yasa yapıcının oyunu satın almaya dönük rüşvet suçunun işlenmesine ortam hazırladığı için sık sık yolsuzluk skandallarına konu oluyor.

Lobicilikle aklanmak

2022 FIFA Dünya Futbol Şampiyonası’nda maçlar devam ederken Batı medyası, büyük bir rüşvet skandalının haberiyle çalkalandı. Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Eva Kaili başta olmak üzere çok sayıda parlamento çalışanının Katar Emirliği’nden rüşvet aldığı ortaya çıktı. Maddi çıkar karşılığı Katar lehine AB kurumlarında yasa dışı lobi yapmakla suçlanan Kaili ve diğerlerinin evinde yapılan aramada 1,5 milyon avrodan fazla nakit para ele geçirildiği bildiriliyor. Belçika polisi tarafından suçüstü yapılan sanıklar gözaltına alınarak hemen soruşturma açıldı. Savcılar, dört aydan beri parlamentoda onaylanan ekonomik ve siyasi kararların bir Körfez ülkesi lehine manipüle edildiği iddiasında bulunuyor.

Avrupa’da lobiciliğe karşı mücadele etmek üzere kurulan Corporate Europe Observatory (CEO) adlı örgüt, büyük skandalın ardından baskıcı rejimlerin AB’deki lobicilik faaliyetlerine son verilmesi için yetkililere çağrı yaptı. Bu tür lobicilik faaliyetlerini kısıtlamak için kural koymaya yanaşmayan Avrupa Parlamentosu’nu ve AB kurumlarını eleştiren CEO’nun 2015 yılında yayımladığı kapsamlı bir raporu var. Raporda, baskıcı rejimleri aklamak amacıyla Brüksel’de bulunan halkla ilişkiler firmaları sorgulanırken Dünya Kupası organizasyonu için Katar’ın yaptığı lobicilik mercek altına alınıyor.

Birleşik Arap Emirlikleri ile Suudi Arabistan’ın AB’ye yönelik lobicilik faaliyetlerini de inceleyen Örgüt, Avrupa kurumlarının ve ​​siyasi liderlerin vahim ihmallerine dikkat çekiyor. Özellikle sivil toplum kuruluşları üzerinden gelen talepler, şeffaflık ilkesi ve etik kurallar gözetilmeden karşılandığı için bu tür skandalların ortaya çıktığı değerlendiriliyor. Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinden sonra bazı AB ülkelerinin, gaz ve petrol ithalatını güvenceye almak amacıyla, Katar’la yakın ilişkiler kurmaları vurgulanıyor[2].

CEO, önerdiği reformların uygulanabilmesi için Avrupa’yı temsil eden kurumlardan destek bekliyor. Bu reformların kapsamında, Avrupa Parlamentosu üyeleriyle lobiciler arasında yapılacak toplantıların kayıt altına alınması, baskıcı rejimler adına yürütülen lobiciliğin kısıtlanması, özellikle Avrupa Parlamentosu’ndaki lobicilik faaliyetine yönelik sicil sorgulamasının yasalaşması gibi başlıklar yer alıyor[3].

Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı’nın tutuklanmasıyla sonuçlanan yolsuzluk skandalını doğuran nedenlerin arkasında kapitalist merkezlerin gaz ve petrol zengini hanedan yönetimlerine ihtiyaç duyması yatıyor.

Dört yıl önce açılan İtalya-Azerbaycan arasındaki Güney Gaz Koridoru’nun sözleşme sürecinde offshore şirketler aracılığıyla milyarlarca dolar kara para aklandığı, çok sayıda kişiye de rüşvet verildiği ortaya çıkmıştı. Raporlarda dönemin Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi başkanı olan Mevlüt Çavuşoğlu’nun da adı geçiyordu. Havyar diplomasisi olarak isimlendirilen Azerbaycan’ın lobi faaliyetinin etkisi altındaki Avrupa Parlamentosu üyeleri, baskıcı Aliyev hanedanlığının seçim hilelerini ve ülkedeki insan hakları ihlallerini görmezden gelmişti[4].

21.yüzyılın hanedanları, kapitalizmin kalesi olarak görülen dünya metropollerindeki  bankaları ve şirketleri satın alıp batmaktan kurtarıyor. Demokratik değerleri temsil etmekle övünen AB ülkeleri, antidemokratik hanedan yönetimlerini kapitalist sistemin krizine merhem oldukları için hoşgörüyle karşılıyor.

 Ahbap çavuş kapitalizmi

Yerleşik kurumlara ve kurallara göre yönetilen Batılı ülkelerin tersine Türkiye’de siyasal iktidar, hukuki ve etik hiçbir denetime ya da yaptırıma tabi değil.

Tek adam rejiminde yasa yapıcılar etkisiz kılındığı için Katar ve benzerleri, ülkemizde lobicilik faaliyeti yürütmeye gerek bile duymuyor. Dikensiz gül bahçesi olarak görülen Erdoğan Türkiyesi’nde işler, al gülüm ver gülüm tarzı iletişimle yürüyor. Özellikle baskıcı rejimlerin liderleri birbirleriyle gayet iyi anlaşıyor. Gaz ve  petrol zenginleri tarafından ülkeye sokulan fon miktarını ve bunların hangi yatırım amacıyla kullanıldığını kısmen biliyoruz. Bu tür finansal ve ticari işlemlerden sebeplenen aracıların kimlik bilgilerine ise ulaşılamıyor (!)

Hanedan mensupları, kamu ya da özel sektöre ait kuruluşları ve lüks gayrimenkulleri liramız değersizleştirildiği için ucuza kapatıyor. Bu tarz  alışverişler kamuoyuna yabancı yatırım diye yutturuluyor. Körfez ülkeleri yüksek teknoloji üretecek bilimsel altyapı ve birikime sahip olmadıkları için istihdama dönük kalıcı yatırımlar yapamıyor. Hanedanlar, ancak Batı’dan satın aldıkları teknoloji, uzman işgücü ve markalı ürünler sayesinde kendi ülkelerinde ihtişam ve itibar inşa edebiliyor.

Körfez sermayesi, ülkemizdeki mevcut ve olası yatırımlarının güvencesi için Erdoğan’a mecbur. Dolayısıyla seçim sürecinde iktidara mali destek sağlamalarına şaşırmamak gerekiyor.

Yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının Aralık ayına denk gelmesi doğrusu pek manidar. Anımsanacağı gibi 17-25 Aralık skandalına adı karışan yerli ve milli siyasilerimiz TBMM’de alkışlar eşliğinde aklanmıştı. Avrupalı mevkidaşları ise evlerinde sakladıkları avrolarla yakalanınca tutuklandılar. Bizde ayakkabı kutularında yakalanan dolarlar şüpheliye geri verildi. Yürütülen soruşturmalar da takipsizlikle sonuçlandı. Tek adam hukuku ile evrensel hukuk arasındaki trajik fark bu olsa gerek!

Önümüzdeki seçimler yerli ve milli burjuvazinin geleceği için de önem taşıyor. Bakalım köklü sermaye gruplarında ahbap çavuş kapitalizmine dur diyebilecek kadar nefes kalmış mı? Kadim burjuva aileleri, iktidarın seçim süreci için kurguladığı hukuksuzluklara tepki vermezlerse sırf bayramdan bayrama anımsadıkları Cumhuriyet’i bile mumla ararlar.

Not: 2023 tüm okurlarımıza esenlik ve mutluluk getirsin. Yeni yılın yeni bir ülke umudunu büyütmesi dileğiyle…

[1] Bıçakçı, İ. (2016). Halkla İlişkilerin Kurmaca Dünyası ve Hakikatın Direnişi, Ütopya Yayınları, Ankara. s.59.

[2] https://basta.media/qatargate-il-est-temps-de-fermer-la-porte-au-lobbying-des-regimes-repressifs

[3] https://corporateeurope.org/en/who-we-are

[4] https://corporateeurope.org/en/2022/12/qatargate-time-close-door-repressive-regime-lobbying-0

 

Yazarın Diğer Yazıları
Ronald-Donald döngüsü 14 Kasım 2024
Neofaşist küreselleşme 20 Eylül 2024
Kirli mahremiyet 25 Temmuz 2024