Kapitalizmin müstakbel suçları ya da liboşların distopyası
Film boyunca bütün binalar terk edilmiş, tahrip edilmiş ya da birkaç yüzyıl önden kalmış gibi görünür. Bu yönetmenin sistem eleştirisi olarak okunabilir, Trans-hümanizm’ in insanlığı ileri götürmek yerine tarihin bir noktasına çakılı bıraktığını da simgeler.
Bora Çolakoğlu
Hollywood’un yeraltı edebiyatçı yönetmeni David Cronenberg’ün son filmi Crimes of The Future (Müstakbel Suçlar) eseri vizyona girdi, Cannes’daki gösteriminin ilk beş dakikasında çokça kişinin çıktığı “olaylı” gösterimden sonra Cronenberg, son eserinde Hollywood’a yakışmayan bir portre çizdi.
Genellikle liberallerin kapitalist ütopyalarını süsleyen Trans-Hümanizm ideası Müstakbel Suçlar filminde optimist görüşlerin aksine neredeyse sosyalist bir bakış açısıyla işleyerek asıl suçları ifşa etmiştir, kapitalizmin genetiğiyle oynadığı besinlerle geliştirdikleri kimyasal silahlar yüzünden insanlık evrimleşir, lakin bu evrimleşmenin doğurmuş olduğu, işlevi bilinmeyen yeni organlar üreyerek evrimleşen formasyonların çoğunluğu ölüme sebep olduğu söylemleri devlet tarafından propaganda ediliyor. Başkarakter Paul Tenser ise bu formasyonlara uğrarken bu oluşumların sebebi olarak sistemi görür buna karşı koymak adınaysa sistemin zararlarını gösteriye dönüştürmeyi sosyalist açıdan bir başkaldırı, ayaklanma olarak görür, böylelikle Yok edici doğaya sahip bu canavarla mücadele yolunu halka dile getirmekte ve sanata dönüştürme biçimini mücadele haline dönüştürmek olarak görür.
Tenser bu sanatını, Evrimleşmiş organları seyirciler önünde çıkartmadan öncesinde teknoloji yardımıyla üzerlerine mesajlar ileten dövmeler yaparak, sonra ise seyircilerin karşısında kapitalist rüya sisteminin kendisinde bıraktığı izleri tam olarak <vücudunda> ters yüz ederek gösterir. Tenser bu gösterisini gerçekleşirken canlı ve bilinç sahibi yarı organik makineleri kontrolle gerçekleştirir, bu başlı başına kapitalistlere karşı devrimin bir distopyası olarak karikatürize edilir, liberallere karşı çizilen bir distopya manzarası haline dönüşür. Liberallerin trans-hümanist ütopyası uyarınca Kapitalist üretim süreci devam ederek otomatikleşir, sistem kar ettikçe insanlar yaşamlarını daha zahmetsiz bir şekilde geçirmeleri, teknolojiyle birleşen homo sapiens türü daha üstün hale gelir böylece alt sınıf ortadan kalkar.
Lakin Cronensberg bu ütopyalarını eserinde sistemin geliştirdiği yarı makine-yarı canlı organizmalara parası yetmeyen, bu evrimsel dönüşüm sürecini olumlu olarak gören ki filmde Sosyalistler-Sol/Devrimci Kanat diye tanımlayabileceğimiz özneler (Radikaller) kendi geliştirdikleri yöntemlerle bedenlerini Fabrikaların ürettiği endüstriyel atıkları/plastikleri sindirebilecek hale getiren ameliyatlarını gerçekleştirirler. Bu gruba önderlik eden Lang, Anti-Kapitalist mücadelede önderdir ve filmin baş “düşmanı” ile bir evlilik gerçekleştirerek ilk melez kuşağın geleceği olması öngörülen Brecken’e baba olur, lakin sistem propagandasınca Lang’e inanmayan, sistemden taraf olan eşi Djuna tarafından etkisiz hale getirilir, yeni devrimci evrimsel kuşağın başarılı örneği <Brecken’ı> ortadan kaldırır.
Lang kendisi gibi olan “devrimcilerle” yeraltına çekilirler, sistemin ürettiği atıkları yoldaşlarıyla çikolata benzeri tabletlere dönüştürür. sonra “karşı-devrim” mücadelesine başlayarak sistemin peşine taktığı ajanları da yine bu besinle etkisiz hale getirirler. Sistem bu evrim sürecinin insanlara sağladığı organların onları kendisinden özgürleştirdiğinin farkına varır, bu sebepten dolayı Yeni Ahlak Masası CIA’yı kurarak bu yeni büroyla insanları “silahlarından” arındırmak üzere ulusal organ kayıt FBI biriminde muhtemel eylemcileri fişler.
Film boyunca bütün binalar terk edilmiş, tahrip edilmiş ya da birkaç yüzyıl önden kalmış gibi görünür. Bu yönetmenin sistem eleştirisi olarak okunabilir, Trans-hümanizm’ in insanlığı ileri götürmek yerine tarihin bir noktasına çakılı bıraktığını da simgeler. Çünkü atmosferin bütün 1980’lerden kalma gibi gözüküyor, sokaklarda köleleşmiş insanların birbirlerini keskin alet ya da bıçaklarla yaraladıklarını görmekteyiz, bu yarı makine yarı organizma haline getirilen insanların canlılıklarından uzaklaştırılarak hissizleştirilmiş olmalarından, yalnızca acı çektiklerinde bir şeyler hissetmeleriyle en çok yakınlaştıkları anın çabasını simgeler. Bu imgelem değişimin İlk örneği olan Brecken’in sindirim sistemini halka duyurmak ve evrimsel devrime sempatizan toplamak üzere gerçekleştirilen otopside Tenser, organ dövmeleri üzerinden sistemin aile bağlarını zedeleyişini, insan beyninin algılarını nasıl yeniden düzenlediğini ortaya çıkartarak anlatmaya çalışır.
Devrimci kanadın önderi Lang’in suikastı, otopsinin yukarıda anlatılan acının tarif edilerek hissedilme sahnelerinin hemen ardından yarı canlı makinelerin bakımını yapan teknisyenlerce gerçekleşir böylece hareketin önü kesilir, Coup D’etat! bu olayın ardından film boyunca muhbirlik için Tenser’la gizli gizli görüşen Yeni Ahlak Masası CIA başkanı Cope, sistem/devlet amaçlarının dışına hatta karşısına çıkan Tenser’ı Lang’in müridi olmakla suçlar, kendisinin de bu evrimden doğal olarak etkilendiğini fark eden Tenser, yıllardır sistemin dayattığı makine üretimi gıdaları tüketemediğini fark edip Lang’in denemesi üzere verdiği tableti makineleşmiş organizmalara ihtiyaç duymadan sindirebildiğini fark etmesiyle film son bulur.