Kendi kendine yeten ülkeden dışa bağımlılığa
29-06-2022 12:17Kapitalizm yıllardır kriz döngüleri içerisindedir, model değiştirerek krizleri geçiştirmektedir. 1929 sonrası Keynesyen sonra neoliberal şu an ise tekrar keynesyen politikalar tartışılmaktadır.Bu döngü kırılmalıdır. Yoksa tarımda da atılacak her adım bu dönem atlatıldığında tekrar geri plana atılacaktır.
Seyhun Sarıtaş
Küresel enflasyon sebebiyle tarım ürünlerinde de fiyat artışları yaşanmaktadır. Enerji fiyatlarındaki artış ise dolaylı yoldan tüm ürünlerin fiyatlarındaki artışa sebep olurken, Türkiye’de buğday gibi ürünlerindeki fiyat artışı yapısal sorunlardan da kaynaklanmaktadır. Türkiye’de tarımın GSYİH içindeki payı yıllar içerisinde giderek azalmıştır. Bu paydaki azalış ise kırsal nüfusun azalması ve gelişme olarak değerlendirilirken GSYİH içerisinde hangi sektörlerin daha fazla pay aldığının göreceli değerlendirmesi bu gelişmenin gerçekliğini ortaya koyacaktır.
Bu eksende hizmet sektörünün aldığı pay en büyük seviyedeyken yıllara göre artmaktadır. Arkasından sanayi ve inşaat sektörü gelmektedir. Hizmet ve inşaat sektörlerinin payının yüksek olmasının sebebi ise AKP döneminde uygulanan politikalar ekseninde değerlendirilmektedir. Bu durumu AKP’yi aşarak emperyalizmin Türkiye’yi bağımlılaştırma politikası olarak da geniş boyutlu okuyabiliriz. İnşaat ve hizmet sektörü bu değerlendirilmeler ekseninde küçümsenmemesinin de altını çizmemiz gerekmektedir fakat bu sektörler önemli olsa bile kapladıkları payın büyüklüğü, kriz anlarında veya uzun vadede üretken olmama durumu kalkınma politikasının başarısızlığına sebep olabilmektedir.
Bu yazıda, tarım gibi geniş ürün gruplarını kapsayan bir sektör içerisinde yer alan tahıl gruplarını daha baskın bir şekilde inceleyeceğiz. Diğer ürün gruplarına da olabildiğince yer vermeye çalışacağız.
Tarım sektörü aslında yukarıda bahsettiğimiz politikalar çerçevesinde sektörler arasında oransal olarak GSYİH içerisinde küçülmüştür. Dünyada ve Türkiye’de toplam gelir artarken tarım sektörünün de aldığı pay miktar olarak artsa bile oransal olarak azalmaktadır. AKP’nin ve çoğu yandaş ekonomi editörlerinin yaptığı haberler ise miktar olarak artışı ön plana çıkararak, oransal gerileyişi arka plana itmek çerçevesinde oluşmaktadır.
Aşağıdaki grafiklerde Tahıl ürünlerinin dış ticaretine dair veriler verilmektedir.
Yukarıdaki verilere göre tahıl dış ticaretinde Türkiye açık vermektedir. 2002 yılında -292.782.000 olan açık 2021 yılında -3.831.997.000 seviyesine gelmiştir. Strateji ve Bütçe Bakanlığı’na göre tarım ve gıda ürünlerinde fazla vermekteyiz. Halka açık verilerin tümünde benzer politikalar izlenerek, benzer rakamlar ön plana çıkarılmaktadır.
Aşağıdaki grafikte tarım sektörünün GSYİH içerisindeki payının yıllara göre değişimi verilmektedir.
1960 yılında %54,9 olan pay 2020 yılında %6,4’e gerilemiştir.
Aşağıdaki grafiklerde ise tarım alanı miktarı ve Türkiye’nin yüz ölçümüne göre ekilebilir alanların yüzdesi verilmiştir.
1961’den bu yana ekilebilir alanlar kimi dönemlerde artsa bile sonuç olarak bir miktar azalmıştır. Tarım alanları ise 1990’dan bugüne azalmaktadır. Tarıma yönelik politikalar aynı şekilde devam ederse uzun vadede azalmaya devam edecektir. Ekilebilir alandan çok verim ve kullanılan araçlar da önemlidir. Türkiye’nin tarımda kullanılan üretim araç gereçlerine olan yatırımı ise maliyet olarak büyük ölçülerde artmaktadır, üretim miktarları da keza büyük ölçüde artmaktadır fakat oransal olarak bir anlam ifade edememektedir. Tarım alanın küçüklüğü tarımda kullanılan yüksek teknoloji üzerinden ters bir şekilde okunmaması için bu kısım not edilmelidir.
Kamucu ve planlamacı anlayışın terkedildiği andan itibaren üretim zayıflamaktadır. 1923 yılında yeni kurulan cumhuriyetin bu anlayışının terkedilmesi ile birlikte özelleştirmeci anlayış tarımdaki gelişimi büyük ölçüde etkilemiştir.
Bugün yaşanan emperyalist yönelim, pandemi, bölgesel savaşlar, küresel kriz ise gıda ve enerji sektörlerinin önemini tekrar ortaya koymuştur.
Tarım ürünlerinde yaşanan fiyat artışları ise üretici yönünden TÜİK verilerinden hazırlanarak aşağıdaki grafiklerde verilmektedir.
Nohut, fasulye, mercimek, karnabahar, lahana, marul, ıspanak, soğan, patates, havuç, tütün, domates, hıyar, biber, patlıcan gibi birçok ürünün üretici fiyat endeksi 3 ile 8 kat arasında artış yaşamıştır. Bu durum tüketici tarafına da yansımaktadır.
Tarım ürünlerinin dış ticaretinde oluşan sorunlar fiyatlara yansırken bugün beklenen gıda ve enerji krizi gelecek dönemde fiyat artışlarını beraberinde getirme beklentisini de arttırmaktadır.
Buğday fiyatları ise borsalar üzerinden bakıldığında bile kilogram başı fiyatlar 8 kat artmıştır.
Tüm bu yaşananlar Türkiye ekonomisini üzerine yazılan tüm yazılar gibi yıllardır süregelen politikalardan kaynaklı oluşmaktadır. Gıda ve enerjiye, dış ticaret tarafından açık vererek, finansal sermaye girişleri ve borçlanma yoluyla sürdürülebilir bir şekilde erişimin mümkün olmadığı görülmektedir. Bunun sebebi ise yukarıda bahsettiğimiz yaşadığımız dönemin “uluslararası sorunları” çerçevesinde oluşmaktadır.
Kapitalizm yıllardır kriz döngüleri içerisindedir, model değiştirerek krizleri geçiştirmektedir. 1929 sonrası Keynesyen sonra neoliberal şu an ise tekrar keynesyen politikalar tartışılmaktadır…
Bu döngü kırılmalıdır. Yoksa tarımda da atılacak her adım bu dönem atlatıldığında tekrar geri plana atılacaktır…