Kurak Günler: Bir Türkiye anatomisi

Emin Alper bu filmini mücadeleye armağan etmiştir ama unutulmamalıdır ki sivil bir başkaldırı örgütlü bir cevabın yerini tutamaz. Film bir yönetmenin cephanesidir lakin tetiği ancak örgütlü bir toplum çekilebilir.

Kurak Günler: Bir Türkiye anatomisi

Bora Çolakoğlu

Emin Alper’in son filmi ‘Kurak Günler’, prömiyerini gerçekleştirdiği festivallerde adından bolca söz ettirdi. Geçtiğimiz aylarda hem Cannes’da yönetmenin yaptığı konuşmayla hem de Kültür Bakanlığı ödeneği alan filmin senaryosunda yapımcının haberi olmaksızın ‘değişiklik’ olmasıyla gündeme oturdu. Peki içeriğinden bağımsız olarak da gündeme oturan bu film aslında ne anlatıyor?

Film sırasıyla dört bölümden oluşmakta: Ziyafet, Soruşturma, Yeni Gözaltılar ve Seçimler. Geniş portrede film; belediyedeki bir yolsuzluğu araştıran ve gözü korkutularak tayinini isteyen bir savcının yerine gelen Cumhuriyet Savcısı Emre’nin, neredeyse her bağımsız sinema filminde olduğu gibi, devlet ve hukuka bağlı idealist bir savcıyken mevcut düzenle karşı karşıya gelmesiyle açılıyor. Savcı Emre, belediye başkanının oğlu Avukat Şahin ve dişçi Kemal tarafından ziyaret edilir ve kendisinden bu süreci yavaşlatması istenir fakat idealist protagonistimiz buna tenezzül etmez.

  1. Ziyafet: Filmin ilk kısmı bu reddiyeyle ve bir ziyafet davetiyle açılarak ilerler. Bu sekansta görülenler; egemen sınıf olarak belediyeyi elinde tutan ailenin bu “iktidarlarını” terk etmemek üzere savcıyı yanlarına çekme çabası olarak özetlenebilir. Bu doğrultuda savcıdan; “su getirme” yönteminin sorgulanmamasını ve mahkemeye sunulan heyet raporunun kulak ardı edilmesini isterler. Bu bölüm salt bakıldığında AKP’nin 20 yıllık iktidarının ilk yıllarında ekonomiye para girişinin sağlanışı olarak değerlendirilebileceği gibi, iktidara yükselişlerinde kamuoyu oluşturmalarının da temeli olarak okunabilir. Tabi bu “ziyafet” gecesinin ilerleyişinde gerçekleşen Pekmez’in başına gelenler, daha çok feodal kültürün yaygın olduğu yerlerden oy almalarına gönderme olarak okunabilmekte. (2002 yılında Adana’da çoğunluğun oylarını AKP almıştır.) Savcının rakısına uyuşturucu konularak şantajın ilk ağları örülür ki bu oyunun aslında ne olduğu belediye soruşturmasıyla da paralel ilerleyecektir.

 

  1. Soruşturma: Bu bölümde gerilimin tırmanmasıyla orantılı olarak olayların nereye evrileceğinin belirsizliğini ortaya koyar. Akli dengesi tam olarak yerinde olmayan Pekmez’in “Ziyafet” gecesi tecavüze uğraması ve karakterin azınlıkların filmdeki temsiliyetini oluşturmasından dolayı bu sürecin “Anadolu irfanı” olarak portre edilmiş olması muhtemeldir. ‘Aklı yetmeyen’ kadın karakter olarak gösterilen Pekmez; Anadolu’da yakın geçmişteki kadına bakışı birebir göstermektedir. Başına bir iş geldiğinde hâkim görüş; bu olayların daha önce de yaşandığı, çok üstünde durmanın bir manası olmadığı ve nasılsa çingene kadını olduğu üzerinde birleşir. Hem başka bir kimliğin ötekileştirilmesi hem de kadınların aşağılanması ortaya konulmaktadır. Bu filmin gidişatında önemli bir roldür, çünkü yakın geçmişimizde de kadın sorunun üstünü örtmek için aile, gelenek ve töreler ortaya atılarak pek çok ciddi olay görmezden gelinmiştir. Emin Alper’in burada çizdiği tablo ülkemiz gerçekleriyle birebir örtüşmekte. Yine bu bölümde Murat karakteri üzerinden muhalif kimlik verilmiştir. Bütün şehir çocuk olduğu dönemde istismar ettiği Murat’ı günah keçisi ilan ederek namussuz olduğu ve milletin eşini çocuğunu ayarttığı kanaatine varmıştır. Bu portre Karaman gibi şehirlerimizde tarikat ve vakıf yurtlarında gerçekleşen taciz olaylarını portre etmektedir. Bu olaylar yukarıda yazıldığı üzere asıl meselelerin üzerini kapatmak üzere saptırma yöntemleridir, bugün bir benzeri terör saldırıları olarak kodlanan seçim öncesi korku taktileri olarak görülebilir. (Bu olaylar zincirinden 4. Bölümde tekrar bahsedilmekte)

 

  1. Yeni Gözaltılar: Bu bölüm savcının artık parladığı anları gösterir. Savcının telefonuna bilinmeyen numaralardan gelen Murat’ın istismar edildiği anlar, video ve fotoğraf formatında iletilmektedir. Bu yaklaşan seçimlerden önce savcıya tanınan taraf seçme şansı, veyahut yürüttüğü soruşturmada kaynaklarını doğru seçmesi doğrultusunda bir uyarıdır. Murat’ın ailevi arka planında ise bir nevi İsmet-Erdal İnönü gibi bir bağlamın ortaya çıkması, Adana’yı bir il-ilçe olarak görmekten bu bağlamın kurulmasıyla çıkılıyor. Önceki iki bölümde ifade edildiği üzere yakın tarihimizi bölgeselden genele çıkartan ana bağlantılar tam olarak buradan itibaren gün yüzüne çıkıyor. Bu doğrultuda filmin bu kısmından itibaren belediye ve bölgeye su getirilmesi, bir yeni obruğun merkezi yere yakınlaşması ve kırsal bölgede yeniden ortaya çıkmasıyla ilerleyiş ana hatta yeniden dönüyor ve yavaş yavaş resmî makamların işleyişini, seçimlerin yaklaşmasıyla müdahale mekanizmalarının nasıl sertleştiğini kesinleştirip ince ince örüyor. (Bu, tam olarak Gezi Direnişi öncesi hâkim olana benzer şekilde 4. Bölümde patlayacak havayı örmekte.)

 

  1. Seçimler: Seçimler artık bölgeye su getirme soruşturmasının davaya döndüğü süreci ve seçim sonuçlarının açıklanmasını ele alıyor. Bu geceden sonra gerçekleşen olaylar sırasıyla şöyle: Muhalif Murat’ın gazete bürosu ve matbaasının basılması, seçim kutlaması kisvesi altında Murat’ın evinin on ila yirmi sefer kurşunlanması ve cinayete teşebbüsten savcının kolluk güçlerine Belediye başkanının oğlu Şahin’in ve dişçi Kemal’in gözaltına alınmasını talep etmesi; bu gelişirken halkın Şahin ve babasını kurtarıcı olarak görüp kolluk kuvvetlerine direnmeleri ve iki “kurtarıcıyı” teslim etmeyi reddetmeleri üzerine jandarmanın çağrılması; savcının dış güç ve bekaya karşı çıktığı söylemin yayılarak önceki şehirdeki azınlık olan çingenelerin <Pekmez’in ailesi dahil> kaldığı şehrin tepe uçlarında bulunan çadırlarının isyan ateşi olarak yakılması ve savcının müdahale çabası. Can güvenliği olmayan Murat’ın savcıya sığınması ile Gezi Direnişinin sağ uyarlamasının başlaması aynı ana denk gelmektedir. Murat’ın savcıya sığınması, savcının evi etrafında toplanan kalabalığın evi taşlaması ve linç girişiminde bulunmasıyla 2015 süreci filmde kurgulanmış olur. Bu süreç iki Persona non Grata’nın <istenmeyen adamın> şehir dışına kovalanmasına kadar sürer ve film burada sonlanır.

Buradan anlaşılabilecek iki şey vardır. Yakın dönem Türkiye siyasetinin kendini tekrar ettiği ve solun güçlenmek yerine kan kaybettiği süreç, hiçbir zaman istenen sonucu vermeyecektir. Bu tablo, önümüzdeki seçim süreci düşünüldüğünde uzak değildir. Bugün bu doğrultuda adımlar atılmaktadır, Sosyalist Güç Birliği filmde portre edilen güncel kaosun önüne geçmek için örgütlenmektedir. Emin Alper bu filmde bir kurşun atmıştır, ama attığı taş ürküttüğü kuşa yetmez. Bugün filmlerin önemi ortadadır, ama yakın gelecekte gidişatın değişimi ise filmlerden değil, kararlılıktan ve daha önemlisi örgütlülükten geçer. Emin Alper bu filmini mücadeleye armağan etmiştir ama unutulmamalıdır ki sivil bir başkaldırı örgütlü bir cevabın yerini tutamaz. Film bir yönetmenin cephanesidir lakin tetiği ancak örgütlü bir toplum çekilebilir.