NATO’nun barış gücü yalanı: Genişleme nereye?
NATO’nun kuruluşundan beri devam eden söyleme ne oldu da bu gün NATO bir krizin ana parçası? Yoksa 1955’ten beri krizin odağındaki kendisi miydi?
Soğuk Savaş döneminin en büyük yalanlarından biri NATO’nun kuruluş felsefesiydi. Bu yalan Atlantik dünyasında ders kitaplarına kadar giren, “NATO’nun Varşova Paktı’na karşı kurulduğu” yalanıydı. NATO kurulduğunda daha ortada Varşova Paktı yoktu. Varşova Paktı, 1949’da kurulan NATO’dan 6 yıl sonra, 1955’te kuruldu. ABD ihtiyaçları doğrultusunda bu yalanı Soğuk Savaş’ın başından itibaren kullandı ama Soğuk Savaş biterken de yalanın tersini sürdürdü. 1991’de Varşova Paktı dağılırken, NATO’yu dağıtmayı hiç düşünmedi. Tersine NATO’ya daha çok ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Oysa madem NATO Varşova Paktı’na karşı kurulmuştu, Varşova Paktı dağıldığı halde NATO’da dağılmalıydı. Ancak tersine ABD yönetimi NATO’yu daha da genişletme kararı aldı.
1990’dan bugüne konsept nereye?
Siyaset bilimciler tarafından çok tartışılan başlık NATO’nun genişleyip genişlemeyeceği tartışmalarıydı. Farkına varmadıkları ise ABD NATO’yu dört alanda genişletme kararıydı. Buna göre İlk hedef Doğu Avrupa’ydı; eski Varşova Paktı üyesi ülkelerdi. İkinci hedef Balkanlar’dı; NATO’nun parçaladığı Yugoslavya’dan sonra ortaya çıkan ülkeler NATO’ya üye yapılacaktı. Üçüncü düzlem Avrupa’daki eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ülkeleriydi. Dördüncü düzlemdeki hedefler ise Kafkasya-Orta Asya hattındaki eski SSCB ülkeleriydi. İşte bugünkü Ukrayna krizinin kaynağı temelde emperyalist ABD’nin bu stratejisidir. Bu strateji sadece NATO eli ile örülmekte olsa da temelde ABD çıkarlarına ters düşen herhangi bir kutup bu başlıkta karşılık bulmaya devam edecektir. ABD, SSCB dağılırken Rusya’ya “genişleme olmayacak” diye söz vermişti ancak 2004’e kadar yukarıda belirtilen iki düzlemde NATO’yu genişletmişti. Rusya’nın henüz ABD’ye karşı koyamadığı şartlarda ABD hızla Doğu Avrupa’daki ülkeleri hem AB’ye hem NATO’ya üye yaparak Rusya’yı sıkıştırdı. 2008’de NATO hem ikinci düzlemde Doğu Avrupa’da genişlemeyi sürdürürken, aynı zamanda Gürcistan üzerinden Kafkaslar’da üçüncü düzlemde genişlemeye adım attı. İşte bu günlerdeki müdahale bu adıma geldiği başladı.
NATO barış gücü mü?
Soğuk Savaş sırasında NATO tarafından hiçbir askerî operasyon gerçekleştirilmedi. Soğuk Savaş sona erdikten sonra 6 adet büyük operasyon, irili ufaklı ise birçok operasyon gerçekleştirildi. Bosna-Hersek, Kosova müdahalesi, Afganistan Savaşı, Irak görevi, Aden Körfezi(Yemen), Libya müdahalesi bugüne kadar sayılan büyük harekâtlardır.
Bunlardan en önemlisi ve bugüne ışık tutan saldırı NATO’nun Yugoslavya’ya karşı ilân ettiği savaştır. NATO’nun yapısını anlamaya çok güzel bir örnek oluşturması açısından mutlaka üzerinde durulmak durumunda. Libya, Irak, Sudan ve Afganistan da “teröristleri” ya da “terörist ülkeleri” hizaya getirme amaçlı ABD saldırılarının bir parçası olarak düşünülürken Yugoslavya saldırısı ise bu yolla dünyaya yeni bir nizam verme sürecinin taçlandırılarak sonlandırılması ve herkesin hizaya gelmesi için bir uyarı olarak okunmalıdır. Görünürde, NATO, kurulduğundan bu yana ilk kez bir ülkeye, bu ülke herhangi bir NATO ülkesine saldırmadığı ya da herhangi bir tehlike oluşturmadığı halde savaş ilân etmiştir. Ama daha da önemlisi Amerika ilk kez saldırılarında açıkça NATO’yu kullandığını gizleme gereği duymamaktadır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin alınmadan sürdürülen bu savaşla Amerika, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi ülkelerin bundan sonraki veto etme olasılığı tehlikesini de ilelebet ortadan kaldırmıştır.
Bu operasyon ve savaşların hepsinde merkezi ABD çıkarlarını tehdit eden ana unsur bulunmasıydı. ABD en başından beri NATO’yu temel saldırı aracı olarak kullanmak üzere kurgulamıştı. Bunun için gerekli meşruiyeti alacağı ve çıkar sonuçlarından pay dağıtacağı bir organizasyona evrilmesiydi. NATO bu iş için olmazsa olmaz bir paravan işlevi görüyor hala.
Genişlemenin askeri üsleri
2016 yılı başında Bükreş radyosuna konuşan Romanya Savunma Bakanı Mihnea Motoc, ABD askerlerinin NATO’nun Doğu Avrupa sınırlarını koruma projesi çerçevesinde Romanya’da üsleneceğini ve bu konuda Washington’la mutabakata vardıklarını söyledi. ABD Savunma Bakanı Ash Carter, Şubat ayı başında Avrupa’ya yerleştirilecek yeni Amerikan gücüyle ilgili olarak “Ülkeleri Rusya’nın etkisine karşı güçlendirecek ve aynı zamanda onlarca yıldır yaptığımız gibi NATO müttefiklerimizin savunma gücünü artıracağız” demişti. Romanya’nın Olt vilayetindeki Deveselu bölgesinde yer alan askeri üsse ABD’nin anti-balistik füze kalkanı yerleştirilmişti. Türkiye’den çıkarılan nükleer başlıklar Romanya’da bu dönemde konuşlandırıldı.
2009 yılında Çek Cumhuriyeti ile ABD, güçlü bir radar yerleştirilmesi için ilk ikili diplomatik anlaşmayı temmuz ayında imzalaması gelmiştir. Polonya ile Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) ile Polonya, ülkenin 6 bölgesinde konuşlanacak yeni Amerikan birliklerinin yeri hakkında anlaşmaya 2019 yılında varmışlardı. Polonya Savunma Bakanı Mariusz Blaszczak, ülkeye yıl dönümü için gelen ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ile düzenlenen ortak basın toplantısında, “6 bölge üzerinde anlaştık, yedinci konum hakkında ise konuştuk.” diyerek anlaşmayı ilan etmişti. Yakın dönemde ise Estonya Savunma Bakanlığı, ülkedeki askeri üslerin altyapısının gelişimi için ABD’den 68 milyon dolar alacaklarını açıklamıştı. ABD dışişleri sözcüsü bu anlaşmayı NATO’nun doğu ülkelerine destek programı Еuropean Reassurance Initiative (ERI) sayesinde Estonya’nın Amari ve Tapa’daki askeri üslerin altyapısının gelişimi için 68 milyon dolar alacağını gezisinde ilan etmişti.
Gelinen süreçte NATO’nun doğuya doğru genişlemesini sadece üye ülke artırımları şeklinde değil, doğrudan Rusya’yı merkeze alan, tehdit hedefine Rusya’yı yerleştirerek ve bölgeyi silahlandırarak bu işin bu günler için nereye getireceğini göstermiş oldu. Sorunun bir ayağı Rusya’nın buna ne kadar hazırlıklı yakalanması ya da hazırlık yapması olarak gözükse de, ABD merkezli emperyalizmin çok kutuplu dünya fikrinden kendisine tehdit oluşturacak ya da buna aday bir ülkenin varlığından bile tetiklenir hale gelmiş olmasıdır. ABD’nin konseptinin büyük devlet kalmasın mantığını daha önce bu gazete sayfalarında bir çok kez işlenmişti. Hem teknolojik olarak hem de coğrafi ve kaynak büyüklüğü açısından bu kutbu oluşturan tüm devletleri saldırı konseptinin merkezine koyacağı, sermaye düzeninin temel ihtiyacının bu olduğunu da NATO’ya dikte ettirmiş durumda. Geçen yıl gündeme gelen NATO’nun beyin ölümü gerçekleşip gerçekleşmediği tartışmasından çıkan sonuç ise; 2021 konsepti ile 138 maddelik bir dönüşüme evrilmiş durumda. Rusya dize gelir mi şimdilik bilinmiyor, ideolojik yüklenmenin daha başat gittiği bir savaş denklemi izlediğimiz bir süreç içinden geçiyoruz. İşçi sınıfının müdahalesinin olmadığı bir toplamda halkları bir birine düşürme şeklinde işleyen bir süreç örülüyor.