MERCEK| Sınıf karmaşası: Orta sınıf kimdir?
Tarih evet sınıf savaşımlarının tarihi ve burada sınıf bilinci öne çıkıyor. “Sınıf bilinci bu genel anlamda, aynı sınıfa mensup bireylerinin paylaştığı ortak çıkar ve hedeflerle ilgili olarak bilinç durumunu ifade etmektedir. Ancak Marksist teori de bu bilinç durumu bireylerin kendisiyle ilgili bir mesele olmaktan çıkarılır; sınıfın doğrudan maddi üretim yapısındaki konumuyla ilişkili olarak sahip olduğu ya da olacağı bilinç durumunu ifade etmek için kullanılır.”
Neden bu sorunun yanıtını arıyoruz?
Geçmişte tartışılmış, tüm yönleri ile yanıtları verilmiş bir soruyu yeniden gündeme getirmek değil derdimiz. Derdimiz, yalnızca yanlış çözümlemelerin, tespitlerin ve/veya tahlillerin yarattığı olumsuz sonuçlar ile fazladan uğraşmamız ve bu enerji harcamasına bir yerde son vermek, mücadeleyi doğru bir zeminde yürütmek kaygısı. Bu kaygıyı büyüten de özellikle sosyal medyaya sıkışan tartışmalarda orta sınıf teriminin karşımıza çıkması ve giderek altı boş bir kavramlaştırmaya doğru gitmesi.
Yakın zamanda bu tartışma yapılmıştı, Gezi Direnişi sonrası yapılan sınıf/ eylem ilişkisi değerlendirmelerinden anımsayabiliriz. Direniş sona erdikten sonra direnişe dair özellikle sol tarafından yapılan analizler, direnişin yükselmesine neden olan toplumsal dönüşümleri anlamak ile ilgiliydi. Solun, bu dönüşümün gerisinde kalması direnişin başarısız sonunun ilk nedeni idi. Bu yüzden sonrasında yapılan değerlendirmeler önemliydi ancak bu değerlendirmeler çabuk tüketildi. Hâlbuki birikimler aktarılarak solun toplumsal dönüşümün lokomotifi olması mümkündü, olamadı.
Bu olamama hali mücadelede kendini göstermeye başladı. Giderek büyümesi gereken sol, kapitalizmin krizlerine rağmen küçülüyordu ve solun bir kısmı doğru tespitlerden giderek uzaklaşıyordu. Uzaklaştıkça içeri dönmeye başladı ve yakın bir zamanda direnişin “keşfedilen” sınıfı hedefe oturmaya başladı. Bu hedefin öznesi de tarifi çok sıkıntılı olan Orta Sınıftı. Peki, birçok tartışmada hedefe konulan Orta Sınıf kimdi? Örneğin yoksulluk sınırı üzerinde yakası fark etmeksizin kazananlar mı yoksa yaşam tarzları nedeni ile kodlanan beyaz yakalılar mı?
Bir sis bulutu olduğu kesin.
Önce yakın zamandaki tartışmada Orta Sınıf’ın bir kavram olarak yerleşmesine itirazla başlamak gerekiyor. Korkut Boratav bu tehlikeyi bir röportajına şöyle taşımıştı. “Marksist perspektifle bakıyorsak, orta sınıflar terimine kuşkuyla yaklaşmamız gerekiyor. Dikkat ediniz “terimine” diyorum; “kavramına” değil; zira Amerikan siyaset bilimi gevşekliği içinde kullanırsak, “orta sınıfların tanımlanması o kadar güçtür ki, bu ifadenin “kavram” mertebesine layık olmayan iki sözcükten ibaret olduğunu söylemek zorunda kalırız.”
ORTA SINIF: BURJUVANIN SOSYOLOJİ İDEOLOJİSİ
Önce günümüzde sınıf kavramına kısaca bakalım. Giydiğimiz kıyafetler, yeme içme alışkanlıklarımız, tüketim biçimi, kültürel etkinliklerimiz, hobilerimiz bizi kesin olarak bir sınıf içinde kümelenmemizi sağlamak için yeterli midir? Üretim araçlarına sahip olmak, özel mülkiyet, artı değer üzerinden mi sınıf tanımlamak gerekir; meslek, gelir, tüketim alışkanlığı, statü üzerinden mi? Marksist bir bakışsa elbette birinci şık ama sosyoloji ile tüm olanları yorumlamaya çalışıyorsak o zaman ikinci şık ve Weber’cilik.
“Emek gücü ya da emek kapasitesi dediğimiz zaman, insanın canlı varlığında mevcut olan ve onun herhangi bir kullanım değeri üretirken kullandığı fiziksel ve zihinsel yeteneklerin bütününü anlıyoruz.” Marx bunu Kapital’de yazmıştı. Ve Marx sınıf kuramını yıllarca süren araştırmalar, çalışmalar ile oluşturmuş, bu araştırma ve çalışmalarda kapitalizmin hareket yasaları, sınıflar ve sınıf mücadelesini çözümlemişti. Sınıfı, üretim ilişkilerindeki konumlarına bağlı olarak bir araya gelen bireylerin oluşturduğu toplumsal bir gerçeklik olarak tanımlamak gerektiğini göstermiş, sınıf kuramını ve mücadelesini iki sınıfa dayandırmıştı: Burjuvazi ve işçi sınıfı. Birde, zamanla ya kapitalistleşecek ya da proterleşecek; serbest meslek yapanları, esnafı, rant gelirine sahip olanları kapsayan başka bir ara sınıf vardı Marx’a göre, küçük burjuvazi.
Sosyoloji disiplininde ise sınıf ayrımı, gelir bölüşümüne bağlı olarak yapılır ve en alt ile en üst dilimler arasında yer alan kesimleri tanımlamak için kullanılır. Bu disiplinin en büyük kuramcısı ise Weber’dir. Orta sınıfı girişimciler, köylüler, çiftçiler, esnaf ve zanaatkarlar, memurlar, büro çalışanları, serbest çalışan profesyoneller, rant gelirine sahip olanlar oluşturur. Memur ve büro çalışanlarının emek sömürüsü Weber için bir ölçü değildir. “ Weber, Marx’ın ikili sınıf sisteminden farklı olarak ‘sınıf’ı dört farklı kategoriye ayırır. Mülk sahibi burjuva sınıfı, mülksüz beyaz yakalı orta sınıf, küçük burjuvazi ve işçi sınıfı. Mülk sahibi burjuvazi sınıfı iktisadi güç, sosyal statü ve siyasal nüfusa sahip oldukları için en tepede yer almaktadırlar. Mülksüz ancak eğitime dayalı profesyoneller ikinci en yüksek konumda bulunmaktadır. Bu profesyoneller genel olarak mülksüzdür ancak yüksek bir sosyal statü ve siyasal etkiye sahiptir ve işgücü piyasasında yüksek konumdadır ve bu nedenle ikinci sıraya yerleştirir Weber. Küçük burjuvazi kendi kendine yeter mülk sahibi olduğu için üçüncü sıraya yerleşir ve beyin gücü kendine yetecek mülk ve sadece kol gücüne dayandığı için de işçi sınıfı dördüncü sırada yer alır.”
GÜNÜMÜZDEKİ ORTA SINIF TANIMI
20.yüzyılın ortalarından itibaren çalışma yaşamını etkileyen teknolojik dönüşüm 21.yüzyılla birlikte çok daha hızlı ilerlemeye başladı. Bu iş ve istihdam biçimlerinde de kuşkusuz dönüşümlere, bu dönüşümler yeni yaklaşımlara neden oldu.
Örneğin Poulantzas, “yeni küçük burjuvazi” olarak adlandırdığı şeyin hem egemen sınıfların hegemonyasını pekiştirmede hem de proletaryanın kendini örgütleme yeteneğini baltalamadaki rolünü analiz etti. Ona göre yeni küçük burjuvazi, ticaret, banka, ofis ve servis çalışanları gibi üretken olmayan ücretlileri, beyaz yakalıları ve servis sektörü çalışanlarını kapsamaktadır. Sorunlu kısım üretken ve üretken olmayan emek kavramının ortak noktası sömürünün göz ardı edilmesidir. Emek sömürünün ortaklaştığı yer işçi sınıfıdır ve üretken değil diye bir bölümü küçük burjuvaziye katmak sorunludur.
Erik Olin Wriht ise çözümlemesini “çelişkili sınıf konumları” olarak adlandırır. Ayrımı ise şu şekilde yapar; 1) kapitalistler ve işçi sınıfı arasındaki yöneticiler ve idareciler; 2) küçük burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki yarı-otonom çalışanlar ve 3) kapitalist ve küçük burjuvazi arasındaki küçük işverenler. Buradaki sorun da kapitalistler ile yöneticiler ve idarecilerin aynı sınıfa dahil edilmesidir. Kapitalizm adına güç ve yetki kullanımı nedeni yapılan bu ayrım baştan yanlışlığını ilan etmiştir.
Büyüyen Eşitsizlik Çağında Amerikan Sınıf Yapısı kitabında ise Gilbert Amerikan meslek yapısını altıya ayırır. Gilbert modeli de denilen bu çalışmada “Kapitalist sınıf (yatırımcılar, mirasçılar ve yöneticiler); üst orta sınıf (üst düzey yöneticiler, profesyoneller, orta büyüklükte iş sahipleri); orta sınıf (alt düzey yöneticiler, yarı-profesyoneller, zanaatkarlar, ustabaşılar, satış temsilcileri); işçi sınıfı (düşük beceri gerektiren işlerde kol emeği ile yapılan işlerde, yazı işleri ve satış işlerinde çalışanlar); çalışan yoksullar (en düşük ücretli işlerde kol emeği ile çalışanlar, perakende ve servis işlerinde çalışanlar); ve alt sınıf (işsizler ya da part-time işlerde kol emeği ile çalışanlar, kamu yardımı alanlar)
Tüm bunlar toplumsal dönüşümleri sınıf mücadelesi yönünden açıklama çabaları. Ancak toplumsal sınıfların gelir düzeyinden, tüketim alışkanlıklarından yola çıkarak açıklanmaya çalışılması her dönem yetersiz kaldığı gibi çelişkileri de aşamıyor. Yeni sınıflar “icat “ ediliyor ve sınıf bilincinin oluşmasında geçerli olan koşullar, çıkarlar, gelecek çarpıtılarak sınıf mücadelesi bölünüyor. İcat ediliyor dememizin nedeni emek sürecinde olunan yer, artı değer üretimi ve mülkiyet ile ilişkide bir köklü değişiklik dönüşümü olmamasına rağmen sınıf kavramının yeniden tarif edilmesindeki gereksiz ısrar. Ki bu ısrar yalnızca orta sınıf için değildir aynı kültürel kodların da etkisi ile alt sınıf ve/veya prekarya da başka bir icattır.
Prekarya ile ilgili bir yazısında Gamze Yücesan Özdemir aslında bu tartışmanın ana fikrine değinmiştir. “Burjuva sosyal bilimleri proletarya kavramını “sanayide çalışan, mavi yakalı, sendikalı ve güvenceli” bir kavrayış olarak ele almayı tercih eder. Sol içi tartışmalarda da proletaryanın tam da burjuva sosyal biliminin tarifiyle kabul edildiğine ve prekaryayla güncellendiğine tanık oluyoruz. “Sol” olduğunu iddia edip burjuva bilimlerin sınırları içine düşmemek ve onların günahlarına ortak olmamak gerekir.”
ORTA SINIF GÜNDEMİ VE SİYASİ SONUÇLARI
Orta Sınıf tartışmasının siyasi sonuçları nedir? “Siyasi sonuçlardan birincisi, toplumu anlayamamak oluyor.” Sungur Savran böyle diyor ve devamında şu duruma değiniyor. “Ama en azından Türkiye’de “orta sınıf” diyenlerin ezici çoğunluğu aslında hali vakti yerinde, mürekkep yalamış, dünyayı görmüş ya da görmek isteyen, varoşlarda oturmayan demek istiyor. Neredeyse salt kültürel olarak tanımlıyorlar “orta sınıf”ı. Sosyal hiyerarşide ne kadar yukarı çıkacakları belirsiz. Bazen büyük burjuvaziyi de katıyorlar. Mesela siz E. Ahmet Tonak’ın bizim kitapta verdiği örnekte olduğu gibi, TÜSİAD’ın dergisine bir yazı yazıp “önümüzdeki dönemde Türkiye’nin geleceği açısından orta sınıflara büyük rol düşüyor” derseniz, bunun anlamı burjuvaziyi öne sürmenizdir. Daha genel olarak, “orta sınıf” tahlili yapanlar, hele hele demokrasiyi ve ilericiliği “orta sınıf”a bağlayanlar, burjuvazinin saflarında politika yapmaya yatkın demektir. Bu insanlar, işçi sınıfını çok cahil, çok kaba, gerici ideolojilere çok çabuk kapılan bir güruh gibi görüyorlar. Gerçekten farklı bir geleceğin ancak bilinci değişmiş bir işçi sınıfının sayesinde kurulabileceğini ya anlamıyorlar, ya unutmuşlar.”
Tarih evet sınıf savaşımlarının tarihi ve burada sınıf bilinci öne çıkıyor. “Sınıf bilinci bu genel anlamda, aynı sınıfa mensup bireylerinin paylaştığı ortak çıkar ve hedeflerle ilgili olarak bilinç durumunu ifade etmektedir. Ancak Marksist teori de bu bilinç durumu bireylerin kendisiyle ilgili bir mesele olmaktan çıkarılır; sınıfın doğrudan maddi üretim yapısındaki konumuyla ilişkili olarak sahip olduğu ya da olacağı bilinç durumunu ifade etmek için kullanılır.”
Yalnızca hangi sınıfa ait olduğunun keşfi değildir bu bilinç. Sınıf bilinci gerçek çıkarın sınıflı toplum yapısına son vermek olduğunun farkındalığına sahip olmaktır. Bu bilinci aktarmak, yüklemek ise öncülere düşer. Eğer sınıf kavramınız tam oturmamışsa sınıf mücadelesini de kavrayamamışsınız demektir.
Yapılması gereken ilk olarak kavramları yerli yerine oturmaktır. O zaman yalnızca emek sürecindeki bulunduğu yer, emek sömürüsü, artı değer üretimi, üretim aracı ile ilişkisi belirleyici olur. Bir işçinin kültürel farklılıkları sınıf kavgasındaki yerini değiştirmez, değiştirir diyorsanız o zaman yeniden baştan okumaya başlayın.