1956 yılında yapılan SBKP 20. kongresinde Prezidyum (Politbüro) üyesi ve MK birinci sekreteri Nikita Hruşçov, Stalin’i kişi kültü yaratmakla ve binlerce insanı ölüme göndermekle suçladı. Stalin’le birlikte çalışmış olan öteki kıdemli parti yöneticileri Molotov, Malenkov, Kaganoviç, Voroşilov ve Mikoyan, Hruşçov’a itiraz etmediler. Bu yöneticiler, Stalin’in 1953’te ölümünden sonra iç işleri bakanı Lavrentiy Beriya’nın hukuksuzca idamında da Hruşçov ile işbirliği yapmışlardı. Ancak Hruşçov’un giderek otoriterleşen tarzından dolayı Politbüro üyeleri ile Hruşçov’un arası açıldı. Haziran 1957’deki Prezidyum toplantısında çoğunluğu oluşturan üyeler Malenkov, Kaganoviç, Molotov, Voroşilov, Bulganin, Pervuhin, Saburov ve aday üye Şepilov, Hruşçov’u birinci sekreterlik görevinden almak istediler. Ancak Hruşçov ve yandaşları (başta savunma bakanı Mareşal Jukov ve KGB başkanı Serov) Merkez Komite üyelerini askeri uçaklarla hızla Moskova’ya taşıdılar, MK toplantısında Molotov, Malenkov ve Kaganoviç’i “anti-parti grup” olarak ilan ettiler ve MK üyeliğinden çıkardılar. SBKP eski Politbüro üyesi, SSCB eski başbakanı ve dış işleri bakanı Vyaçeslav Molotov, sade bir parti üyesi olarak SSCB Moğolistan büyükelçisi görevine bir anlamda sürgüne gönderildi. “Anti-parti grup”un öteki üyeleri de benzer biçimde merkezden uzak ve küçük görevlere atandılar.
İktidarını sağlamlaştıran Hruşçov, bir süre sonra Mareşal Jukov’u da savunma bakanlığı görevinden aldı ve parti ve devlette her yere kendine sadık kişileri göreve getirmeye başladı. Hruşçov 17-31 Ekim 1961 tarihinde yapılan SBKP 22. kongresinin delegelerinin de kendi yandaşlarından seçilmesini sağladı ve bu kongrede Stalin ile birlikte başta Molotov olmak üzere onunla birlikte çalışmış olan yöneticileri siyasi baskı ve idamlardan dolayı suçladı. Stalin dönemi ulaştırma bakanı ve Politbüro üyesi olan Lazar Kaganoviç, Hruşçov’a dönerek, “o belgeleri siz de imzaladınız” dedi ancak Hruşçovcular bunu dikkate almadılar, gizlilik kararı aldılar ve parti üyelerinin kongre tartışmalarının tamamından haberdar olmasını da engellediler. Kongre, Hruşçov’u destekleyen Anastas Mikoyan haricinde Stalin’in yakın çalışma arkadaşlarının partiden ihracı için işlemleri başlattı. Molotov, Şubat 1962’de Moskova’da mensup olduğu birincil parti örgütü tarafından üyelikten çıkarıldı ve parti Sverdlov rayon (ilçe) komitesi de bu ihraç kararını onayladı. Bu yazıda Molotov’un parti disiplin kurullarındaki savunmalarını özetleyip değerlendirmeye çalışacağım.
Molotov, kendisine yönelik iki suçlama olduğunu söylüyor. 1) 1957 yılındaki “anti-parti gruba” katılması. 2) “Stalin’in kişi kültü döneminde devrimci hukukun ve yasallığın çiğnenmesindeki sorumluluğu”. Bu iki suçlamaya karşı Molotov’un savunması, kendisinden devrimci bir çıkış bekleyenler için hayal kırıklığı yaratıyor. Birinci suçlamayı hiç itiraz etmeden kabul ediyor, hizipçilik/grupçuluk yaptığını da kabul ediyor ancak bu gruba sadece Politbüro içindeki belli kişiler dahildi, MKde veya geniş parti organlarında bir grup yaratma çabam olmadı diyor. Ardından, parti bu konuda o zaman karar aldı ve ben zaten MK üyeliğinden çıkarıldım, cezamı çektim, parti ne görev verirse büyük küçük demeden yapıyorum, son beş yıldır gruptan hiç kimseyle bir temasım olmadı, sadece parti üyesi olarak kalmak istiyorum diyor. 1957-61 arasında MKye gönderdiği eleştirel notların ise parti tüzüğüne göre hakkı olduğunu ve parti MKsine görüş bildirmenin suç olmadığını, bu notları başka kimseye vermediğini belirtiyor.
İkinci ve esas suçlamaya gelince, Molotov yine partinin 1956’da 20. kongrede oybirliğiyle aldığı kararı hatırlatıyor ve 30 Haziran 1956’da Pravda gazetesinde yayımlanmış olan bu karardan şu alıntıyı yapıyor:
«Stalin’in ölümünden hemen sonra Merkez Komitenin Leninist çekirdeği, kişi kültüne ve onun ağır sonuçlarına karşı kararlı bir mücadele yoluna girdi. Denebilir ki, bu insanlar neden Stalin’e karşı çıkmadılar ve onu yönetimden almadılar? O zamanki koşullar altında bu yapılamazdı. Elbette olgular, Stalin’in, özellikle hayatının son döneminde işlenen birçok kanunsuzluktan sorumlu olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte unutmamalıyız ki Sovyet halkı Stalin’i her zaman SSCB’yi düşmanlarının entrikalarına karşı savunan, sosyalizm davası için savaşan biri olarak tanıyordu. O bu mücadelede bazen doğru olmayan yöntemler kullandı, parti yaşamının Leninist ilkelerini ve normlarını ihlal etti. Stalin’in trajedisi tam da bundan ibaretti. Fakat bütün bunlar aynı zamanda o zamanlar işlenen hukuksuzluklara karşı mücadeleyi de zorlaştırdı, çünkü sosyalizmin inşasının başarıları ve SSCB’nin güçlenmesi, kişi kültü ortamında Stalin’in adına yazıldı.
Bu şartlar altında ona karşı yapılan bir çıkış halk tarafından doğru anlaşılmazdı. Burada mesele kişisel cesaret eksikliği de değildi. Açıkçası, o ortamda Stalin’e karşı çıkan hiç kimse halkın desteğini alamazdı. Dahası, böyle bir çıkış, sosyalizmin inşasına karşı yapılan bir çıkış olarak, kapitalist bir ortamda partinin ve tüm devletin birliğini zayıflatmak için son derece tehlikeli bir durum olarak görülecekti. Buna ek olarak, Sovyetler Birliği emekçilerinin Komünist Parti önderliğinde kazandıkları başarılar, her Sovyet insanının yüreğinde meşru bir gurur yaratıyordu ve öyle bir atmosfer yaratıyordu ki bireysel hatalar ve eksiklikler büyük başarılar yanında önemsiz görünüyordu ve bu hataların olumsuz sonuçları da partinin ve Sovyet toplumunun muazzam büyüyen güçleri tarafından hızla telafi ediliyordu.»
Molotov bu pasajı okuduktan sonra kararın o dönemin koşullarını doğru biçimde aktardığını söylüyor ve soruyor: Bu karar oybirliğiyle alındı, karar alınırken MK, Stalin döneminin bütün belgelerine sahipti, o zamandan bugüne yeni olgular ortaya çıkmış da değil, o zaman şimdi ne değişti de beni sorumlu tutuyorsunuz? Molotov ayrıca Stalin dönemindeki kararların partinin yetkili organları tarafından oybirliğiyle alınmış veya onaylanmış olduğunu, bundan dolayı kendisinin kişisel olarak sorumlu tutulamayacağını söylüyor. Molotov şöyle diyor:
“O zamanın hatalarından ve birçok masum kurbanından söz ettiğimizde, şunu da unutmamalıyız ki düşmanlar da vardı, onlarla mücadele gerekliydi, düşmanlarla mücadele etmeden, en rezil Sovyet karşıtı eylemcilere, aşağılık sabotajcılara ve doğrudan Japon-Alman ajanlarına dönüşen Troçkistlere ve başka düşmanlara karşı, Merkez Komitesinin kararında belirtildiği gibi, kararlı bir şekilde savaşmadan, işimize devam edemezdik. Yapılan hatalar ve yanlışlıklar ve Politbüro üyelerinin her birinin bu işteki payı elbette bellidir ve sadece kınanmayı değil, aynı zamanda gerekli sorumluluğu da hak ederler.
O zamanlar Politbüro’da Stalin, ben ve Kaganoviç’ten başka Kalinin, Voroşilov, Orconikidze, Kuybışev, Mikoyan, Andreyev gibi yoldaşlar olduğunu söylemek istiyorum. Gerçekten hiçbirimiz bu işlere tepki vermeye cesaret edemedik mi yani? Yoksa bunu, Merkez Komitesi’nin bu kararında vurgulanandan farklı bir şekilde mi ele almalıydık? O sırada Partinin Moskova komitesinin sekreteri Yoldaş Hruşçov, Leningrad komitesinin sekreteri de Yoldaş Jdanov’du. Sonuçta, bu olayların hepsi sadece bizim önümüzde değil, onların da önünde gerçekleşti. Her şey Merkez Komitesinin Genel Kurullarında, daha sonra Partinin 18. Kongresinde ve daha sonraki Merkez Komitesi Genel Kurullarında ele alındı ve onaylandı. Sonuçta, şimdi o dönem için sorumluluk hakkında konuşursak, elbette bu işten ilk sorumlu ben olmalıyım. Ama şunu söylemek istiyorum ki, aslında Merkez Komitesinde o zaman bu önlemlere karşı hiçbir ses yükselmemişti. Ve bunun nedeni, o zaman ki kişisel cesaretin yetersizliğinden değil, insanların bu hataları düzeltmek istemedikleri gerçeğinden değil, Merkez Komite’nin de belirttiği gibi, o dönemin özel ve hatta çok önemli koşullarından kaynaklanmaktadır.
Dün konuştum ve burada tekrar söylüyorum, kişisel olarak suçlandığım zaman, özellikle burada söz edilen baskı politikasından çıkarım olduğunu iddia ettikleri zaman bu yanlıştır ve haksızdır. Bu şeylere karşı sesimi yükselttiğime dair pek çok örnek verebilirim, zaten başka türlüsü mümkün değildi. 1948’in sonlarında, bu baskılar bir ölçüde yeniden yaşandı. Karım Polina Jemçujina’yı tutukladılar. 1918’den bu yana parti üyesi olan ve yıllarca partide ve ekonomik işlerde aktif olarak çalışmış olan karım tutuklandıktan beş yıl sonra, 13 Mart 1953’te, yani Stalin’in ölümünden sonra Lubyanka’daki hapishaneden çıkabildi. Çıktığında ağır bir şokun etkisi altındaydı. Çıktıktan hemen sonra, 1918’den beri bir parti üyesi olarak hakları iade edildi.
Merkez Komitesinde, Polina’nın tutuklanmasının şahsen beni de hedef aldığı iyi bilinmektedir. Bu benim işimi bitirmeye hazırlanmak için bir girişimdi. Yoldaş Hruşçov, partinin 20. kongresinde, kişi kültüyle ilgili bir raporunu okurken bu konuda konuştu.”
Böylece Molotov’un, Hruşçov’un yalanlarla dolu raporuna karşı neden sessiz kaldığını öğrenmiş oluyoruz. İnsan olarak Hruşçov’u anlamak mümkün. Karısı Polina, Yidişçe bilen bir Yahudi ve savaş sırasında ve sonrasında Yahudi Antifaşist Komitesinde çalışıyor. Haziran 1948’de Moskova’ya gelen ilk İsrail büyükelçisi Golda Meir ve başkalarıyla Yidişçe konuşması dikkat çekiyor. Daha sonra Stalin’e Molotov’un Politbüro’da konuşulanları karısına anlattığı, Polina’nın da bunları İsraillilere anlattığı rapor ediliyor ve Stalin’in de buna inandığı anlaşılıyor. Stalin’in son yıllarında gerçekten herkesten şüphelenir bir hale geldiği anlaşılıyor. Nitekim Stalin’in İsrail politikası da inişli çıkışlıdır. SSCB, İsrail devletini ilk tanıyan devlet oldu ve İsrail’e silah bile verdi. Ancak daha sonra İsrail ve siyonizm ABD etkisine girdikçe Stalin, İsrail’den soğudu ve içerde de İsrail’e yakın Yahudilere yönelik baskılar başladı.
Molotov, 1955 yılında Politbüro’da ve MK’de Yugoslavya ve Tito ile ilişkilerin yeniden kurulmasına karşı çıkan tek üye olduğunu ancak MK karar aldıktan sonra karara uyduğunu ve bütün parti hayatı boyunca hep böyle davrandığını, parti kararlarına aykırı eylemi olmadığını söylüyor.
14 Şubat 1962’de Molotov’un partiden ihracıyla ilgili karar Moskova Sverdlov ilçesi (rayonu) parti komitesinde görüşülüyor. Burada 1930’lardaki siyasi baskılar tekrar sorulunca Molotov şöyle diyor: “Elbette, o sırada yapılanlardan kişisel olarak sorumluyum, ama şunu söylemek istiyorum ki, burada bahsedilen dönemde, 30’lu yıllarda, acımasız düşmanlarımız olan Troçkistler vardı. Bunlar çoğu zaman Japonya ya da Almanya’nın ülkemizdeki ajanlarıydı. Sanayimizde ve tüm devlet ekonomimizde tahribatla uğraştılar ve bize büyük zararlar verdiler. Ve o zaman alınan önlemler, partinin ve Sovyet devletinin bu düşmanlarını yenmek amacındaydı. Bu düşmanların arasında parti kimliği olan insanlar olduğu da iyi biliniyor.”
“1937’de, tam da şubat ayında, Sovyetler Birliği’ndeki Troçkistler arasında Japon-Alman ajanlarının sabotaj ve casusluk faaliyetleri hakkında Merkez Komitesi plenumunda rapor okumam gerekmişti. Bu rapor bir broşür şeklinde yayınlandı, rapor olgulara, Pyatakov, Bitker (Kimya dairesi başkanı) ve başka kişilerin ifadelerine dayanıyor. Onlar bu sabotajı itiraf ettiler, yabancı burjuva devletleriyle ilişkilerini kabul ettiler. Bence bu uygun bir karşılık gerektiriyordu. Şunu da unutmamalıyız ki, o zaman Kirov öldürülmüştü, sözde bir komünist olan ve her halükarda parti kimliği olan Nikolaev tarafından. Bu 1934’ün sonlarındaydı. Ve en azından iç işleri halk komiserliğinde (NKVD) verilen ifadelere göre, Kuybışev ve başka bazı yoldaşlarımız da öldürülmüştü. Tüm bu ifadelerin doğru olup olmadığından emin değilim fakat baskının sebebi buydu, ancak bu baskılarda, yakın arkadaşlarım da dahil olmak üzere birçok dürüst komünist acı çekti. Bu komünistlerin NKVD yetkilileri tarafından gönderilen kişisel itirafları, bazı durumlarda, hatta birçok durumda yanlış, asılsız, samimiyetsiz olan ifadeleri, yine de, belli kararların temeli olarak hizmet etti.
Ancak şunu hatırlatayım, yoldaşlar, baskıya maruz kalanlar arasında bana, Kalinin’e ve birçok kişiye yakın insanlar da vardı. Yoldaş Hruşçov’un 20. kongrede işaret ettiği gibi, Stalin en azından biraz daha yaşamış olsaydı bugün Molotov aramızda olmayacaktı. Önemli bir konumda olduğum için bana karşı da birtakım hazırlıklar vardı, bazıları iftiralar attılar, üstelik Stalin de benim ve birçok kişinin defterini dürme yoluna girmişti…”
“O zaman işlenen bu hatalar, yanlışlar ve kanunsuzluklardan dolayı sorumluluğumu kabul ediyor muyum? Kuşkusuz, ediyorum. Politbüro üyesiydim, uzun süre Halk Komiserleri Sovyeti Başkanıydım (o zaman bu görevde 10 yıldan çok kaldım) ve daha sonra 10 yıldan çok Merkez Komite sekreteriydim. Bu işin içinde olduğum ve yapılan yanlışların sorumluluğunu üstlenmekten kaçamayacağım açık. Politbüro’nun öteki üyeleriyle birlikte bu sorumluluğu taşıdığıma inanıyorum. Sanırım bu konuda ötekilerinden daha sorumlu olduğumu söyleyebilirim, çünkü hem Halk Komiserleri Sovyetinde hem de parti Merkez Komitesinde uzun süre çalıştım. Bu konudaki sorumluluğun büyük bir kısmını taşıdığımı inkar etmiyorum. Ancak o zaman Politbüro’nun ben ve Stalin dışında başka üyeleri de vardı, Kalinin, Voroşilov, Mikoyan, Kaganoviç, Andreyev gibi kişiler ve daha öncesinde Orconikidze, Kuybışev, Kirov – hepsi toplantılara katılıyordu ve oybirliğiyle bu kararları aldılar. Bunlar, deyim yerindeyse, gerçeğe tekabül eden olgulardır. Parti Merkez Komitesi 1956’da bu kanunsuzlukları 20. Kongrede Yoldaş Hruşçov’un raporunda ifşa etti. 20. Kongreden sonra, Merkez Komitesinin 30 Haziran 1956 tarihli kararı Pravda’da yayınlandı, asıl mesele orada ifade edildi, bu hatalar ve kanunsuzluklar orada dile getirildi. Aynı zamanda, o koşullar altında, lider grubun üyelerinin bu hatalara karşı seslerini yükseltmemesinin korkaklıktan olmadığına, Stalin’in kişi kültünün ne denli büyük olduğuna dikkat çekildi. O koşullarda her itiraz ya da protesto Merkez Komitede ve halk arasında anlaşılması zor bir tepkiye yol açabileceğinden, Stalin’in önderliğinde alınan kararlara karşı çıkmak anlaşılmaz olurdu. Bu kararlar, yönetici grubun üyelerinin, Merkez Komite Politbürosu üyelerinin ve hatta Hruşçov gibi yoldaşların birlikte aldığı kararlardı ki Hruşçov’un kendisi o zaman Moskova il ve şehir komitelerinin sekreteriydi ve Moskova’daki tüm davaları biliyordu ve bu kararları uyguluyordu, 1936’da Politbüro’ya katıldı, önce aday üye, sonra tam üye oldu.”
Molotov devamında diyor ki 22. kongrede yeni olgular gündeme gelmedi, 20. kongrede zaten ifade edilen olayların bazısında biraz daha ayrıntı gündeme geldi ancak olgular aynı olgulardı. Bu durumda 20. kongrede sorumlu tutulmayan ben neden şimdi sorumlu tutuluyorum? Yüksek makamımı korumak için baskıları uyguluyorduysam, aralıksız 12 kez parti kongrelerinde nasıl Merkez Komitesine seçildim? Bu kendi partimize hakaret değil mi? 36 yıl aralıksız Politbüro üyeliği yaptım, sadece 19. kongrede Stalin bana karşı tavır aldı, yine Prezidyum (Politbüro) üyesiydim ama Büro’ya dahil değildim… Beni 1957 gruplaşmasına katılmakla suçluyorlar. Evet yedi Politbüro üyesi ve bir aday üye bu gruba katıldı ve MK bu konuda kararlı ve net biçimde bu gruplaşmayı mahkum etti. Ancak bu gruplaşma Prezidyum (Politbüro) üyelerinin dışına taşmadı. Biz gerçekten Yoldaş Hruşçov’un çalışmasının bazı yönlerinden memnun değildik. Ben onun oportünist saydığım bazı hatalarını MK plenumunda dile getirdim, onun kendi kişi kültünün başlangıcı olarak gördüğüm bazı olguları anlattım ancak bu toplantının tutanakları üyelere gönderilmedi. Beni MK üyeliğinden çıkardılar ve bana komplocu dediler. Ancak bazen komploların meşru bir temeli vardır. Ben 10. kongrede (8-16 Mart 1921, parti içinde hizipçiliği ve gruplaşmayı yasaklayan kongre – C. Badem) Yoldaş Lenin ile birlikte bir komploya katıldım. Lenin, MK seçimleri öncesinde kongre üye ve delegelerinden yirmi beşimizi bir araya topladı ve Troçkistlerin seçilmemesi için çalışmamızı istedi. Çünkü Troçkistlerden bazıları parti içinde popülerdi. Lenin daha öncesinde bazı durumlarda parti içinde azınlıkta kalmıştı ve bunu tehlikeli olarak görüyordu. Ben o sırada Ukrayna MK sekreteriydim ve Lenin beni uygun görmüş olacak ki bu işe dahil etti. Ve biz gerçekten gayrıresmi önlemler aldık. Bu da bir çeşit komploydu ama partinin çıkarları için gerekliydi. Stalin’in Birinci Sekreter makamında olduğu dönemde de birçok kez Troçkistlere ve sağcılara karşı gayrıresmi biçimde toplanıp önlemler almak zorunda kaldık. Nihayet 1953 yılında Prezidyum toplantısı öncesinde Yoldaş Hruşçov ile birlikte Beriya’nın toplantıdayken tutuklanması ve aykırı ses olmaması için bir komploda anlaştık. Bazı üyeler tereddüt ediyordu ancak askeri grup kapının ardında bekliyordu ve karar alınır alınmaz içeri girip Beriya’yı tutukladılar. Bazen öyle durumlar olur ki resmiyete uymayan önlemler almak gerekir.
Haftaya kaldığım yerden devam edeceğim.
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…
Uluslararası Ceza Mahkemesi, (ICC) Gazze'de savaş suçu ı̇şledikleri gerekçesiyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…