Molotov’un trajedisi (2)

Bugünden geçmişe baktığımızda, zaman kimi haklı çıkarmıştır? Stalin’i mi yoksa Molotov dahil olmak üzere Stalin sonrası parti merkez komitesi çoğunluğunu mu? Hruşçov ve ardıllarının siyasetinin en sonunda Gorbaçov eliyle ihanete ve kapitalizmin restorasyonuna yol açması kaçınılmaz mıydı?

Geçen hafta kaldığımız yerden devam ediyorum.

Molotov, 1965 tarihli mektubunda, SBKP Merkez Komitesinin kişi kültü üzerine 30 Temmuz 1956 tarihinde gazetelerde yayımlanan kararında sorunun kapsamlı bir biçimde ele alındığını ve bu kararın şimdi neredeyse unutulduğunu yazıyor. Kararda, Stalin’in, SSCB sosyalizme doğru ilerlediği ölçüde içerdeki sınıf mücadelesinin de keskinleşeceği tezinin yanlış olduğu vurgulanıyor. Molotov da bu tezin yanlış olduğunu savunuyor ve tezin ifade edildiği 1937 yılında sosyalizmin zaferinin ilan edilmiş olduğunu hatırlatıyor.

Burada biraz durup düşünelim. Bugünden geçmişe baktığımızda, zaman kimi haklı çıkarmıştır? Stalin’i mi yoksa Molotov dahil olmak üzere Stalin sonrası parti merkez komitesi çoğunluğunu mu? Hruşçov ve ardıllarının siyasetinin en sonunda Gorbaçov eliyle ihanete ve kapitalizmin restorasyonuna yol açması kaçınılmaz mıydı? Sürekli her yerde düşmanlar, ajanlar, hainler arayan paranoyak bir ruh halinin sağlıklı olmadığı açıktır. Ne var ki paranoyak olmanız takip edilmediğiniz anlamına gelmez. Yani sosyalizmin zafere ulaştığı bir ülkede sınıf mücadelesinin bitmesi gerekmez, başka biçimler altında devam edecektir. SSCB, gerçekten de bütün kapitalist ve emperyalist dünyanın takibi, tehdidi ve baskısı altındaydı. SSCB içinde de kapitalizme dönmek isteyenler elbette o zaman da vardı. Sorun bunlarla mücadelede hukuk ve sosyalist demokrasi normlarının dışına çıkılıp çıkılmadığıydı. Beriya ve ekibi gerçekten emperyalistlerin ajanı idiyseler veya gerçekten hukuksuz bir baskı rejimi kurmuş idiyseler onların açıkça yargılanması ve suçlarının net bir biçimde ortaya koyulması gerekmiyor muydu? Molotov, Beriya’nın yargısız infazına onay vererek kendi sonunu da hazırlamış olmadı mı?

Molotov devamında diyor ki kişi kültü konusu SBKP 20. kongresinde ölçülü ve ılımlı bir biçimde ifade edildi, Stalin’in bir yanda sosyalist inşayı omuzlaması bir yandan da kolektif yönetimden uzaklaşması “Stalin’in trajedisi” olarak yorumlandı, ancak 1961 yılındaki 22. kongrede iş tamamen çığırından çıktı ve Stalin’in ve onun en yakın yoldaşlarının karalanması kampanyasına dönüştü. 22. Kongrede Stalin ve en yakın yoldaşları Molotov, Kaganoviç, Malenkov, Voroşilov, iktidarda kalmak için, sovyet iktidarına sadık, suçsuz parti ve devlet kadrolarını yok eden ilkesiz, zalim ve entrikacı kariyeristler olarak sunuldu. Böylece partinin en merkez çekirdeğindeki insanlar amansız halk düşmanları olarak gösterildi. Hruşçov’un mantığına göre, diyor Molotov, parti ve halkı kandıran ve tehdit eden halk düşmanları 30 yıl boyunca parti ve devletin tepesinde bulunmayı başarmış oluyorlar. Yine Hruşçov ve yandaşlarının mantığını kabul edersek, diyor Molotov, yine o halk düşmanı Stalin ve Molotov gibi adamlar tarafından parti ve devlette yüksek makamlara getirilmiş olan şimdiki parti yöneticilerinin, o halk düşmanı Stalin ve arkadaşlarının gözünde önemsiz veya zararsız insanlar olduklarını kabul etmiş oluruz. Molotov burada Hruşçovculara dolaylı olarak Stalin halk düşmanı idiyse siz de onun hık deyicileri oluyorsunuz demek istiyor.

Bu noktada Molotov’a hayret etmemek mümkün değil: Molotov, Hruşçov’un daha 20. kongrede “gizli” oturumda Stalin hakkındaki yalanlarını dinlememiş miydi? Daha o zamandan işin çığırından çıktığı belli değil miydi? Neden sorun 1961’de 22. kongrede başlamış gibi davranıyor? Daha 1957’de Molotov, Kaganoviç ve Malenkov anti-parti grup olarak görevden alındığı zaman işin buraya geleceği belli değil miydi?

Molotov, Hruşçov ve yandaşlarının Stalin zamanında sözde baskıya uğrayan komutanlar arasında saydıkları Mareşal Tuhaçevskiy hakkında 1963 yılında L. Nikulin’in bir kitabının yayımlandığını ve kitapta güya Stalin’in 1920’de Polonya savaşı sırasında cephede görev aldığı sırada Tuhaçevskiy ile anlaşmazlıkları yüzünden ona kin beslediğini ve daha sonra öç aldığının yazıldığını belirtiyor. Bu iddialara karşı Molotov, öncelikle Tuhaçevskiy’in Varşova’ya saldırısını eleştirenlerin başında Stalin’in değil Lenin’in geldiğini hatırlatıyor. Lenin’in Mart 1921’deki 10. kongrede Varşova’ya saldırıyı hata olarak kabul ettiğini hatırlatıyor. Stalin, Tuhaçevskiy’i sevmiyorduysa nasıl oluyor da Tuhaçevskiy askeri kariyerinde hızla yükselmeye devam etti diye soruyor, gayet doğal olarak. Ayrıca Tuhaçevskiy’in kendisi 1934 kongresinde Stalin’i övenlerden biridir. 1935 yılında Tuhaçevskiy, Kızılordu’daki beş mareşalden biridir. Hruşçovcu iftiracıların iddialarının tutarsızlığı barizdir. Molotov, Hruşçovcuların Sergey Kirov cinayetinde Stalin’in parmağını aramalarını da saçma buluyor. Kirov’un Stalin’in en yakın yoldaşlarından olduğunu, partide en sağlam Stalin destekçisi olarak görüldüğünü hatırlatıyor. Daha sonra Kirov cinayetinin kararını Troçki-Zinovyev örgütünün verdiğinin 1937 duruşmalarında ortaya çıktığını, cinayeti Zinevyev ve Kamenev ve ötekilerin itiraf ettiğini söylüyor. Molotov o duruşmaların halka açık olarak yapıldığını da hatırlatıyor ancak diyor ki elimde belgeler olmadan bu itirafların gerçek mi olduğunu yoksa işkence veya tehdit altında mı alındığını kesin olarak bilmek kolay değildir. Burada ilginç olan husus şudur: Molotov, Hruşçovcuları bütün 1937-38 duruşmalarını zan altında bırakmakla suçlarken kendisi de bu itirafların gerçekliğinden emin olmadığını ifade etmiş oluyor. Ama sonuç olarak diyor ki 1937-38 duruşmalarının sonuçlarından şüphe duymak veya yadsımak için öznel veya nesnel bir sebep göremiyorum. Hruşçov ve yandaşları ise sanki 1930ların duruşmaları hakkında bir şey bilmiyormuş gibi davranıyorlar ve Tuhaçevskiy, Yakir, Uboreviç gibi hüküm giyenlerin itibarının iadesini istemekle bu davaları şüphe altında bırakıyorlar, isteyerek veya istemeyerek, Zinovyev, Kamenev, Rıkov, Buharin, Pyatakov, Radek gibi adamları himaye ediyorlar. Molotov, duruşmaların yayımlanmış tutanaklarından aktararak, Troçkistlerin Gorki, Kuybışev, Menjinskiy gibi Bolşeviklerin ölümünde de rol oynadıklarını söylüyor. Ardından, 22. kongrede Şvernik’in bizzat Molotov hakkındaki suçlamasına yanıt veriyor. Şvernik, diyor ki, 1934 yılında Molotov’un Prokopyevsk’i ziyaretinde içinde bulunduğu araba ufak bir kaza geçirdi, kimse zarar görmedi ama güya suikast girişimi olmuş gibi suçsuz insanlar hüküm giydi. Molotov ise ortada suikast olmadığını bilmesine rağmen bu suçlanan insanları savunmadı. Molotov bu suçlamaya şöyle yanıt veriyor:

Birincisi. Molotov ilgili organların yardımı olmadan, kazanın suikast olup olmadığını kendi başına nasıl anlayacaktı? Şvernik’in ‘suçsuz insanlar’ dediği kişiler, Muralov, Boguslavskiy, Şestov, Arnold vd. Bunlardan sonuncusu hariç ötekiler sadece Molotov’a suikast girişimine değil başka suçlara da karıştılar ve 1937 duruşmalarında suçlarını itiraf ettiler. (Molotov tutanaklardan bu itirafları alıntılıyor). Molotov, 1937 duruşmalarına eleştirel bakabiliriz elbette ancak 22. kongrede o tutanaklara karşı hiçbir ciddi kanıt gösterilmedi. Stalin döneminde hiçbir keyfilik, kariyerizm, masum insanların hüküm giymesi olmadı diyemeyiz ama kendime soruyorum: bu karşıdevrimci örgütler adalet organlarına da karışmış olamaz mı? Stalin dönemi parti ve devlet örgütümüzün 22. kongrenin betimlediği gibi olduğunu kabul edersek, o zaman bütün dünyaya partimizi ve halkımızı korkaklar ve dalkavuklar olarak tanıtmış olmuyor muyuz?

Haftaya kaldığımız yerden devam edeceğim.