Mum ışığında video çekmek
Yaşadığımız onca deneyimden sonra yıkıcı tek adam rejimine karşı hâlâ yapıcı muhalefette ısrar etmek akıl almaz bir hatadır.
Zamlar geri alınmadıkça elektrik faturasını ödemeyeceğini bildiren Kılıçdaroğlu’na Cumhur İttifakı liderleri ortak bir yanıt verdi: “Elektriği kesilir”.
Bu vesileyle iktidar, faturasını ödeyemeyenlerin de elektriğinin kesileceğini ilan etmiş oldu. Ceberut devlet anlayışı, bireyden yurttaş olarak değil de yalnızca vergisini ödeyecek, askerlik yapacak hatta savaşta canını feda edecek bir makine olarak ödev bekliyor¹.
Türkiye’de kamu hizmetlerini radikal biçimde özelleştiren 20 yıllık AKP iktidarı, hep sermayenin yanında saf tuttu. Bu süreçte sendikal mücadelenin gücünü önemli ölçüde yitirmesi, emekçileri yalnızlaştırarak haklarını savunamaz duruma getirdi. Sonunda anayasadaki temel insan hakları da iktidar-sermaye işbirliğiyle ihlal edilince ülkede sivil itaatsizlik eylemleri yaygınlaşmaya başladı. “Sivil” kavramı, temel insan haklarını ve özgürlükleri savunmak kaydıyla mevcut yasa ve uygulamalara uymamayı meşrulaştıran şiddet dışı eylemleri niteliyor. Bunlar, toplumdaki diğer insanlar tarafından haklı ve meşru görüldüğü takdirde sivil olarak tanımlanıyor. Örneğin fahiş elektrik ve doğal gaz zamları nüfusun büyük bir bölümünü ilgilendirdiği için buna dönük eylemlerin kamuoyu nezdinde haklı ve meşru görülme olasılığı yüksek. Dolayısıyla ölçüsüz zamlara yönelik itaatsizlik, sivil tanımıyla örtüşüyor. John Rawls’a göre sivil itaatsizlik, yasaların ya da hükümet politikalarının değiştirilmesini amaçlayan, kamuoyu önünde alenen icra edilen, şiddete dayanmayan, vicdani ama yasal olmayan siyasal bir eylemdir. Eyleme katılanlar bunun olası sonuçlarını önceden kabullenirler². Kamuoyunu oluşturan çeşitli kesimler, hükümetlerin demokratik diyalog mekanizmasını oluşturmadığı ya da taleplere duyarsız kaldığı yönünde güçlü bir kanıya sahipse sivil itaatsizlik eylemleri meşruluk kazanır³.
Fatura ödeme krizi
Yeni Türkiye’de siyasal iktidarın barışçıl eylemlerin neredeyse tamamını şiddet kullanarak bastırmaya çalışması otoriter kimliğinin belirgin bir yansımasıdır. Toplumsal bir olgu haline gelen fatura ödeme krizini, sanki münferit bir olaymış gibi değerlendirip halkın elektriğini, doğalgazını kesmek şiddetin dik âlâsı sayılmalıdır. İktidar fahiş zamlarla önce milyonlarca haneyi yardıma muhtaç hale getiriyor sonra da göstermelik sosyal destek paketleri açıklayarak sözüm ona sorunu çözüyormuş algısı yaratıyor. Yurttaşlar, barınma hakkına ilişkin elektrik, su, doğalgaz gibi temel hizmetlerden yoksun ya da kısıtlı bırakılarak cezalandırılıyor. Bu bağlamda şiddetsizliğin dilini oluşturmak salt eylemcinin değil insan haklarına uymak zorunda olan yönetimlerin çabasını da zorunlu kılıyor. İktidar, hem vicdani bir duruş, hem de güçlü bir iletişim yöntemi olan şiddet dışı sivil itaatsizlik eylemlerini şiddete başvurarak bastırıyorsa sorun çözme iradesini tüketmiş demektir. Bu durum, seçimle elde edilmiş meşruluğun sakatlandığı anlamına gelir. Zaten çok sayıda kamuoyu araştırması, yetki süresi dolmasa da Cumhur İttifakı’nın toplumun onayını yitirdiğini gösteriyor. Mevcut durumda, hükümetin istifasına dair talebin haklı ve yerinde olduğu çok açıktır. Muhalefet ise halktan gelen bu talebi yeterince sahiplenip büyütmüyor. Tersine sorunları çözmek için ne yapması gerektiğini söyleyerek iktidara meşruluk sağlıyor. Yani muhalefet, varlığı sorun haline gelmiş tek adam rejimine akıl verip ‘biz söyledik yaptı’ demeyi başarı olarak görüyor. Yaşadığımız onca deneyimden sonra yıkıcı tek adam rejimine karşı hâlâ yapıcı muhalefette ısrar etmek akıl almaz bir hatadır. Bu kısır döngü, zaman kazanma derdinde olan Cumhur İttifakı’na oyun alanı açıyor. Muhalefet, halka kader ortağıymış gibi sızlanıp dururken ülkede sorunlar günden güne büyüyor.
Kılıçdaroğlu, ‘rejimin hassasiyetini’ dikkate alarak elektrik faturasını ödememe kararını kişisel bir tavır diye açıklamıştı. Buna karşın yandaşlardan halkı sivil itaatsizliğe (isyana) teşvik ettiği yönünde tepkiler gelince “ödeyemeyecek insanların acısını topluma hissettirmek” amacıyla bu kararı aldığını söyledi. Sanki tuzu kuru bir azınlık dışında toplumun tüm kesimleri aynı acıyı yaşamıyormuş gibi… Bağımsız medya kuruluşlarında ve dijital ortamda sürekli gündemde olan böylesi yaşamsal bir konuda kamuoyunu duyarlı kılmak için Kılıçdaroğlu’nun elektriğinin kesilmesi mi gerekiyor?
Sivil itaatsizlik eyleminin amacı, hükümetlerin haksız bir uygulamadan vazgeçmesini sağlamaktır. Gerçekte ana muhalefet liderinden tüm muhalif oluşumların yanı sıra demokratik kitle örgütlerinin de desteğini alarak sivil itaatsizlik eylemine öncülük etmesi beklenir. Bu konuda iktidar üzerinde baskı oluşturmak ancak on binlerce hanenin katıldığı kitlesel bir eylemle mümkündür. Kılıçdaroğlu, kişisel eylemiyle böyle bir etki yaratamaz.
Zararın kamulaştırılması
Çoğulcu olarak tanımlanan görece demokratik rejimlerde sivil itaatsizlik eylemleri, yerleşik düzene ya da onu temsil eden iktidara değil sadece haksız uygulamaya dönük bir isyandır. Literatüre sonradan giren siyasal itaatsizlik kavramı ise yerleşik düzene ve işleyişine ilişkin tümel bir direnci tanımlar. Siyasal itaatsizlik eylemleri de tıpkı sivil itaatsizlik eylemleri gibi şiddet dışılığı ilke edinmiştir. Bu anlayış, siyasal iktidarın, hiyerarşik yapıların ve yasal uygulamaların geleneksel klişelerine itiraz eder; yönetim erkini oluşturan kurum ve kişileri yadsıyarak özellikle modern döneme ait tüm egemen ideolojilere karşı muhalif bir tavır takınır. Neoliberalizmin orantısız sermaye birikimini protesto eden ‘Wall Street’i işgal et’ eylemlerini bir siyasal itaatsizlik örneği olarak çözümleyen Harcourt, direnişin sistemin dayattığı şablonlardan ve kısır tartışmaların yüzeyselliğinden soyutlanarak özgürleştiğini ileri sürmüştür ⁴.
Bu eylemlerin ideolojik dayanağını oluşturan ABD’deki 2008 ekonomik krizi, serbest piyasa mitinin çöktüğünü göstermiştir. Federal Hükümet, krizi atlatmak için serbest piyasaya müdahale ederek bankaları, konut kredisi sağlayan finans kuruluşlarını ve sigorta şirketlerini kamulaştırma yoluyla iflastan kurtarmıştır. Kapitalist ekonomi, doğası gereği kârı özelleştirirken zararı da kamulaştırır. Ülkemizde tek adam rejimi, benzer bir süreci en acımasız biçimde yürütüyor. Erdoğan, “külfeti hep birlikte sırtlayacağız” deyip halkın sırtına bindirdiği fahiş zamlarla tamtakır hazineye su taşıyor. Bunu da yandaş şirketlere aktarıyor.
Kılıçdaroğlu’nun evde mum ışığında video çekip yayınlaması, kendisine mağduriyet üzerinden oy mu getirir yoksa Erdoğan’a propaganda malzemesi mi olur bilinmez… Ne var ki sonuç alınmayan eylemlerin lider imajını olumsuz yönde etkileyeceğini mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bakalım ana muhalefet partisi, iktidara geri adım attırabilecek daha kitlesel bir itirazı örgütleme iradesi gösterebilecek mi?
NOTLAR
1) Henry David Thoreau. Doğal Yaşam ve Başkaldırı. 2. Baskı, İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2007, s.361.
2) John Rawls, “Sivil İtaatsizliğin Tanımı ve Haklılığı”, Kamu Vicdanına Çağrı Sivil İtaatsizlik, 2. basım içinde. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2001, s.56.
3) José Bové ve Gilles Luneau, Sivil İtaatsizliğe Çağrı, İstanbul: İletişim Yayınları, 2006, s.165.
4) Bernard E. Harcourt, “Siyasi İtaatsizlik”, İşgal Et, İtaatsizlik Üzerine Üç Tez iç., W.J.T. Mitchel, Michel Taussig, Bernard E. Harcourt, çev.Elif Ersavcı, İstanbul: Kolektif Kitap, 2013, s.134.