Mürit: Kafes içine kıstırılmış bir kaplan gibi…

Bireyin geleceğinin küresel kapitalizme karşı verilecek toplumsal mücadeleye bağlı olduğu düşüncesiyse dünya genelinde yaygınlaşmaya başladı. Dolayısıyla Marksist kültürün ağırlığını hissettirdiği geçmiş yıllarda olduğu gibi, edebiyatın yanı sıra sinemanın aydınlatıcı işlevine duyulan ihtiyaç da kendini güçlü bir biçimde hissettirmekte.

Mürit: Kafes içine kıstırılmış bir kaplan gibi…

Tülin Tankut

Karanlık diye bir şey yoktur. Karanlık ışığın yokluğudur.
Albert Einstein

Bireye gerçekliği, politik ve toplumsal olaylar ekseninde kavratmak önemlidir. Buna sanatı da özellikle yaygınlığı nedeniyle sinema sanatını (şimdilerde nitelikli dizileri ve belgeselleri de) eklemek gerekir. Kırk yıldır hüküm süren küresel kapitalizm, çağdaş toplumda eğitim, sağlık, din, hukuk, edebiyat, sanat, yaşam tarzı v.b. alanlara daha önce hiç olmadığı kadar politikayı soktu. Bireyin geleceğinin küresel kapitalizme karşı verilecek toplumsal mücadeleye bağlı olduğu düşüncesiyse dünya genelinde yaygınlaşmaya başladı. Dolayısıyla Marksist kültürün ağırlığını hissettirdiği geçmiş yıllarda olduğu gibi, edebiyatın yanı sıra sinemanın aydınlatıcı işlevine duyulan ihtiyaç da kendini güçlü bir biçimde hissettirmekte.

Bu bağlamda, 1969 doğumlu Rus yönetmen Kiril Serebrennikov’un kimi çevirilerde “Student/ Öğrenci”, kimilerinde “Mürit” olarak değerlendirilen 2016, Rus yapımı filmi de odaklandığı konuyu sansürsüz olarak yansıtmasıyla izleyiciyi şaşırtan bir yapım özelliği taşıyor.

Film, lise öğrencisi Veimen (Venya) ile işten dönen annesi arasında çıkan tartışmayla başlar. Anne, okulda yüzme dersini astığı için oğlundan hesap sorar. Çocuk tınmaz, kadın onun uyuşturucu kullandığından şüphelenmektedir. Uzayan tartışma, çocuğun ağzından baklayı çıkarmasıyla son bulur. Annesine, okula göndereceği yazıya, “dinine aykırı olduğu için yüzme dersine girmiyor” diye yaz, der. Anne şaşırır: “Senin dinin yok ki.”

Ertesi gün, okulun olimpik yüzme havuzunda kızlı erkekli öğrenciler neşe içinde yüzmektedirler. SSCB ‘den kalan alışkanlıkla eğitimde spora büyük önem verilmektedir. Venya ise giyinik olarak elindeki İncil’i okumaya dalmıştır. Bikinili sıra arkadaşı kurulanmak için yanına gelince kitaba bakarak, dine aykırı davranan kadınların cezalandırılacağı yolunda vaaz vermeye başlar. Kız dalga geçer. Venya bozulur; soyunmadan havuza atlar. Yüzerken zihninden kitaptaki cezalandırıcı bölümler geçmektedir.

Ertesi gün annesi oğluyla birlikte okula gider. Genç rehber öğretmen, aynı zamanda da biyoloji öğretmeni Elena’ya dert yanar. Üç işte birden çalışan bekar bir anne olduğunu, normal çocuklara benzemeyen oğluyla baş edemediğini, öğretmenlerin onunla daha çok ilgilenmesini, gerekirse zor kullanmasını söyler. Müdire Hanım tarafından sık sık okula çağrılmaktan bıkmıştır. Venya annesinin yakınmalarına sinirlenir; “ben de senden bıktım diyerek kadının üstüne yürür, öğretmenin gözü önünde kavga dövüş birbirlerine girerler.

Öğretmenler odasında Venya için toplanılır. Tümü kadın olan öğretmenler eski kuşaktandır. Aralarında tek erkek Elena’nin sevgilisi, jimnastik hocası Oleg’dir. Venya’nın özür dilemesini ve ufak bir ceza almasını önerir Oleg. Toplantıya annesiyle katılan Venya, “benim yanlışım yok” diyerek özür dilemeyi reddeder. Cebinde İncil’le dolaşmaktadır. İncil’den bir cümleyi referans göstererek kızların bikini giyemeyeceğini savunur. Toplantıda kimseden ses çıkmaz. Venya okulda sevilmeyen, yalnız bir çocuktur. Annesiyle okuldan ayrılırken bahçedeki sınıf arkadaşları, “annesinin eteğinin altına saklansın “diyerek dalga geçerler. O sırada gruptan birileri de eğlence için bir arkadaşlarını zalim kahkahalar eşliğinde çöp dolu konteynırın içine atarlar. Venya uzaktan onları izlerken tedirgindir. Çocuğu hademe kurtarır. Daha sonra karşılaştıklarında Grişa adlı, bacağı sakat olan çocuk, Venya’ya onlara karşılık veremediğini söyler, “arkadaşlarım işte, ama beni severler” bahanesinin arkasına saklanır. Venya öfkelenir, vaaza başlar; “Sana yaptıklarının bedelini ödeyecekler” der.

Okul yönetimi bikini konusunu tartışmak üzere toplanmıştır. Müdire Hanım “Bikini normal mi?” diye sorar. Önündeki dosyaya bakan sekreter, Yönetmelikte ‘münasip bir mayo’ kullanılmalı, yazdığını söyler. Liberal görüşlü genç Elena hemen atılır: “Ya akıllı kızlardan biri, neden bikiniyi yasakladınız, diye sorarsa? ” Müdire Hanım fütursuz,” Altta kalmadan yanıt verecek olan sizsiniz” diye terslenir.

Varan bir … Kızlar, tek parçalı mayoyu itirazsız kabul etmişlerdir.

Deniz kenarında Elena ve Oleg öğrencileriyle birlikte güneşlenirken Oleg’in kaslarıyla övünmesi Elena’yı deyim yerindeyse gıcık eder ve duygularını açığa vurmaktan çekinmez: “Ergenlik, geçici bir ruhsal bozukluktur; kalıcı olmasın da.” İlişkide o dominanttır, Ev işlerini Oleg üstlenmiştir. O sırada Venya evde sinir krizi geçirmektedir. Odasını boşaltır, duvar kağıtlarını yırtar; pencereleri kapatır. Bir tek yatağı bırakır. Dininin emrettiği biçimde yaşayacaktır artık. Anne gözyaşları içinde “niye böyle yapıyorsun?” diye sızlanır. Venya ise yine vaaza başlar: “Herkes evliliğe saygı göstersin. Kadın kocasından ayrılmasın.” Anne, kocasından çok çektiğini söylese de derdini anlatamaz. Toplumbilimdeki devouring mother archetype (yutan anne) tipindeki annesine dırdırı yüzünden uzak duran Venya, başka bir erkekle zina yaptığı için onun Tanrı tarafından cezalandırılacağını söyler. Cehennem ateşiyle korkuttuğu kadını, sonra da artık günah işlememesi için öğüt vererek sarılıp öper.

Kadın çaresizlik içinde hem kilisede görevli hem de okulun din dersi öğretmeni olan Pederle konuşmaya gider. Oğlundan yakınır: “Sürekli İncil okuyor, beni cehennemle tehdit ediyor.” Peder, “Temel Ortodoks ilkeleri inceliyoruz” gibi yuvarlak laflarla konuşur ve kadına dua etmesini salık verir. İnanç, sorunlara katlanmasını kolaylaştıracaktır. Kadın inançsızdır, duraksayınca Peder israr eder: “Bilimsel olarak kanıtlanmıştır, dua edenler daha uzun yaşarlar. “Kadına elini öptürür, avucuna parmağıyla haç çizer ve “sizi kutsayan ben değilim, Tanrı” diyerek kadının güvenini kazanır.”

Biyoloji dersinde Elena, “geçen ders cinsel yönelim konusunu işlemiştik, bugün cinsel ilişkiyle bulaşan hastalıkları göreceğiz” der. Akabinde Venya eşcinselleri galiz küfürlerle aşağılar. Sınıfta gırgır, şamata… Venya Elena’ya tepki olarak soyunmaktadır. Çırılçıplak kalır, “Rab der ki,” diye vaaza başlar. Gürültüye Müdire Hanım ve sekreteri gelirler. Elena, cinsellik eğitiminin önemi konusunda ısrarcı olduğunu vurgularken Venya, “cinsel eğitme gerek yok, burada kimse evli değil” diye bağırır. Sınıf her zamanki gibi, Hababam Sınıfı’nı aratmayacak gevşeklik içinde… Müdire Hanım, şov yapan Venya’ya sert bakışlar fırlatarak “gösteri bitti” der.
Sınıf boşalıp yalnız kaldıklarında Elena’yı sigaya çeker. Elena, öğrencilerine karşı görev bilinciyle hareket eder; anlayışlı ve sevecendir, Müdire Hanıma, “ergenlik dışında Venya’nın ciddi sorunları var” dese de kadın aldırmaz. Bu kez,” öğrencilere bilimin gerçeklerini öğretmek benim görevim” diye ısrar eder: Ya erkek öğrencilerden biri bir kız öğrenciyi hamile bıraksa? Ya da tehlikeli bulaşıcı bir hastalık kapsa?” (Derste öğrencilere kondom dağıtmıştır.) Müdire Hanım onun yenilikçi fikirlerinden yararlanmak ister ama çizmeyi aşmaması koşuluyla. Elena, Venya’nın eşcinsellik düşmanlığı yapmasının da kabul edilemez olduğunu söyler; “eşcinsellik, gerçekliğimizin bir parçası” diyerek kadını iyice kızdırır. Kadın da onu yenilikçi fikirlerini yaymak için okulu kullanmakla suçlar: “Yenilikçi fikirlerini kendine sakla, son kez uyarıyorum.” Öte yandan sıra arkadaşı kız, Venya’yı baştan çıkarmaya niyetlidir. “Sınıfın ortasında sırf ben bedenini de göreyim, diye çırılçıplak soyundun değil mi? “diyerek Venya’yı öper, okşar. Aslında onun tuhaflıklarından etkilenmiştir. Kıza karşı koymak bir genç için kolay değildir; Venya dini inancıyla arzuları arasında kalır ama bu uzun sürmez, kadın düşmanı vaazlarına başlar hemen.

Varan iki…Okulda verilen cinsel eğitimin geleceği belirsizdir.

Venya okulda, Peder’in kutsanmak için sıraya girmiş olan öğrenciler ve velilerle işinin bitmesini beklemektedir. Peder onu güler yüzle karşılar. Kilisenin onun gibi insanlara ihtiyacı olduğundan dem vurur ve kiliseye davet eder. Ama bu Venya’yı yumuşatmaz. “Ben niye inancımı yaşayamıyorum?” diye hesap sorar. Pederi uzlaşmacılıkla, okulun bir parçası olmakla suçlar. Göğsündeki altın haçı göstererek hakaret eder: “Mersedeslerde gezen rahipler, altınlar… Tanrı’yı kullanıyorsunuz. Kendinize göre bir din yaptınız.” Peder uyarır: “Kiliseye küfretme, Tanrı’nın evi.” Venya ayrılmadan önce elindeki İncil’i gösterir, “her şeyin kitapta olduğunu” söyleyerek Pedere öğüt verir: “Dua ettiğiniz ikiyüzlüler gibi olmayın.”

Venya, akran zorbalığına uğrayan, ayağı sakat Grişa’yı eve getirir. Onu yemeğe alıkoyar. Annesi, arkadaşının geleceğini önceden haber vermediği için bozulur; evde iki adet balık filetosu vardır, üç kişiye yetmeyecektir. Venya, Grişa’nın arkadaşı olmadığını, onu sakatlığı yüzünden eve getirdiğini söyler. Kadını İncil’in yolundan gitmesi için uyarır. Çıkar gütmeden birine yardımda bulunmayı yüceltir. İsa’nın iki balıkla beş yüz kişinin karnını doyurduğunu söyler. Niyeti Grişa’yı himayesi altına almaktır. Ayetleri kullanarak onu, inançlarını paylaşmaya zorlar. Çocuk o havada değildir. Önce çocuğu döver; “sakatsın, sakat kalacaksın, ama aklını başına topla, Rab yanında olacağı için korkma.” Diyerek gönlünü alır, sarılır. Çocuğu sınıftakilerden koruyacağına inandırarak kendine bağlamaya çalışmaktadır. Şaşkınlık içinde kalan çocuk odada yalnız kaldığında ağlamaya başlar.

Bu arada Elena, okulda ilkelerini savunmak için kendini İncil araştırmalarına vermiştir. Akşamları bilgisayarın başındadır hep. İhmal edildiğini düşünen Oleg, bir süre görüşmemek üzere evi terk eder.

Bu kez Venya tarih dersinde, tahta başındadır. Soruyu yanıtlayacağı yerde vaaza başlaması üzerine öğretmen, işledikleri konuda dinin gerekli olmadığını ima eder. Venya, tam da sanayileşmeye gerek yok demeye çalıştığını söyler. Yılların öğretmeni ona papuç bırakırmaz. Sanayileşmenin ihtiyaçtan doğan bir tarihsel bir gerçek olduğunu açıkladıktan sonra sözü sürdürür: “İnsanlar eskiden bir şeylere inanırdı, paraya ihtiyaçları vardı. Ama her şey değişti. Komünizmi unuttular. Şimdi başka şeylere inanmaya ihtiyaçları var.” Konudan uzaklaştığı için onu paylar: Otur sıfır! Bizi galeyana getirmeye uğraşıyorsun ama gelmeyiz.” Venya’ya gıcık olan öğrencilerin alkışları arasında, “Nerede kalmıştık” diyerek konuya döner: “ Gelen krizi fırsata çeviren Stalin, büyük bir değişimi ve sosyalizmi müjdeledi. Ülke zorluklar yaşıyordu. Tüm güçlerin merkezileştirilmesi gerekiyordu. Bu da katı bir siyasal rejimin kurulmasına yol açtı. Gücünü devlet teröründen almaktaydı. Stalin rejime karşı çıkanları elimine etti. Yine de insanları modernleşme sürecine dahil etmeyi başardı. Ödev başlıklarınız: ‘Etkili bir yönetici olarak Stalin, baskı, korku ve ceza, etkin kadrolar oluşturmak’

Venya , Grişa’ya sakat bacağını iyileştirebileceğini vaat eder. Çocuk duraksar; sakatlığı doğuştandır. Öbürü İsa’lığa oynar: “Bacağına uzamasını söyleyeceğim, ama önce senin inanman gerek.” Grişa, sınıfta kimse kendisine ilgi göstermediği için onun her şeyine katlanmaktadır. Bacakta bir değişiklik olmayacağını bile bile, Venya’yı kırmamak adına bacağının uzamasının zaman alacağını söyleyerek boynuna sarılır arkadaşının. Ancak öbürü, bu yakınlıktan huylanır, “çek kollarını“der, çocuğa sertçe.

Biyoloji dersinde Venya, maymun kılığında, sıra tepelerinde, oradan oraya sıçrarken Evrim Kuramı’nı İncil’e dayanarak protesto etmektedir. Sınıf yine gırgır peşinde… Müdire Hanım çıkagelir; Venya ona da sataşır. Kadın, olaya sebebiyet verdiği için Elena’ya çatar. Elena,” din dersinde değiliz; elimizde tek bir bilimsel teori var” diyerek Evrim Kuramı’nı savunmaya çalışır. Kadın sözünü keser: “Büyük Patlama”dan öncesi?” Karşılıklı konuşma sürer: “Bilmiyoruz, belki bir başka evren vardı.” / “Bilmiyoruz, diyorsun işte!” / “Her şeyi bilmediğimizi kabul edemez miyiz?” / “Bir uzlaşma bulunabilir.” Bu bilim dışı söz, Elena’yı kızdırır: “Boşluğu peri masallarıyla dolduramayız, ‘bilmiyoruz’ deriz.”( 1)

Varan üç…” Evrim Kuramı”nın okutulması tehlikededir.

Venya, “yolumuza neden çıkıyor” diye diş bilemektedir Elena’ya.” Ağzını kapamak gerek. Onu susturmalıyız.” der Grişa’ya. Çocuk, öğretmenine kıyamaz; onun gözünde iyi bir insandır çünkü. Öbürü, adına bakılırsa Elena’nın Yahudi olduğunu, ondan bunun için nefret ettiğini; ayrıca derste sakatlardan söz ederken Grişa’yı kastettiğini söyleyerek çocuğu kışkırtır, kadına “Tanrı’nın razı olacağı bir ceza” verilebileceği konusunda ikna eder. Grişa bir plan yapar: Elena’nın her gün okula gelip gittiği motosikletinin frenlerinin tutmaması için fren kablosundaki civatayı sökecektir.

Onları sınıfta yalnız görürüz: Grişa ıslak bezle yerleri silmektedir. Bacağının uzamadığından söz eder; Venya’yı gerçekliğe dönmesi için zorlar gibi. “İnancın tam olsaydı uzardı” der, öbürü. Grişa onu kaybetmek korkusuyla bir daha denemelerini önerir. Bu kez duanın daha etkili olması için pantolonunu çıkarır, çıplak tenine dokunmasını ister Venya’dan. O sırada Venya’nın sıra arkadaşı kız girer sınıfa; sanki onları suçüstü yakalamış gibi imalı gülerek alay eder. Yanlış anlama olduğunu açıklamaya çalışan Venya’yı dinlemez; karşılıklı küfürleşmeler kavgaya dönüşür. Grişa’nın şaşkın bakışları arasında kız, “Ben öperken hoşlanmıştın, korkak “diyerek Venya’ya unutamayacağı bir dayak atar. Kızın yüzme dersi öncesi öğretmen eşliğinde yaptığı antrenmanlar işe yaramıştır.

Karizması yerle bir olduğu için mi bilinmez; Venya evde tahtadan kocaman bir haç yapmaya koyulur. Çaresizlik içinde başında duran annesine, “babama gideceğim” der. Kastettiği Tanrı’dır. Annesi gerçek babasından söz ettiğini sanarak “o da seni sordu” diyerek baba- oğlun arasını bulmaya çalışır. Ama Venya oralı olmaz; işi bitince kulaklığını takar, dışarı taşan dinsel ezginin eşliğinde; sokakta, otobüste çevre tarafından hiç yadırganmaksızın ( halkın duyursızlığını ima etmek için olsa gerek, gerçeküstücü bir sahne ) yüklendiği kocaman haçı okula götürür; sınıfın duvarına çaktığı sırada içeri giren Elena, “ Burası okul, kilise değil, in aşağı “ der, sandalye tepesinde elinde çekici ve çivileriyle duran Venya’ya inmesi için elini uzatır. Venya, numaradan,“Şeytan ! Bana dokundun” diye bağırır. Aralarında din konusunda yine ağız dalaşı başlar. Aslında ikisi de İncil’i yeni okumaya başlamıştır. Venya’nın kitabın içinden cımbızla çektiği cümlelere Elena yanıt vermeye çalışmaktadır.

Gürültüye gelen sekreter, haçın biraz yamuk durduğunu söyler, istavroz çıkarıp işinin başına döner. Yanındaki okulun üniformalı iki koruması da tıpkı onun gibi en ufak şaşkınlık belirtisi göstermeksizin istavroz çıkararak peşi sıra giderler.

Deniz kıyısında Venya, Elena’nın neden hâlâ ölmediğini sorar Grişa’ya. Sonra elindeki şarap şişesinden avucuna döktüğü şarabı çocuğun ağzına akıtarak onu kutsadığını söyler. Çocuk bu ilgiden ötürü heyecanlanır; onu dudaklarından öpmek ister ve İncil’in lanetlediği bu davranış karşısında Venya kıyameti koparır. Çocuğun “yanlış anlamışım, senin de istediğini sanmıştım, bir daha olmaz” diyerek özür dilemesi, yalvarmaları boşa gider. Grişa bu kez tehdite başvurur: “Motosikletin frenlerini tek başına halledersin artık.” Elena’yı cezalandırmayı kafasına koyan Venya köpürür:” Demek motosiklete daha dokunmadın bile ha!” Ani bir kararla İncil’i uzatır: “Yüksek sesle oku bakalım.” Grişa, korkudan dediğini yaparken arkasına geçer ve kayalıktan aldığı koskoca bir taşı çocuğun kafasına indirir.

Haç olayını tartışmak üzere öğretmenler odasında toplanılır. Müdire Hanım, olaya değinmez, Venya’nın derslerinin çok kötü olduğundan söz eder. Peder de çağrılmıştır toplantıya. İsa’nin kilisesini yok etmek isteyen düşmanlardan yakınır. Elena gül bahçesinde dikendir. Onun dışında diğerleri, söz birliği etmişçesine “daha o çocuk” diyerek Venya’yı korumaktadırlar. Venya’nın annesi başını örtmüş, belli ki dine dönmüştür. “Oğlum kimi örnek alsın?” diye sızlanır. Öğretmenlere çatar, oğlunun yeteneklerini değerlendiremedikleri için suçlar. Elena dayanamaz, oğlunun kendisini Yahudi olduğunu düşünerek düşman ilan ettiğini söyler. Peder sözde arabuluculuk için çağırılmıştır. Kaş yapayım derken göz çıkarır, konuşmalarıyla Müdire Hanım’ı bile güldürür. Venya’yı kiliseye katılmaya davet eder. Venya onu işirmez bile; her zamanki soğukkanlılığıyla son kozunu oynar, Elena’nın kendisini taciz ettiğini söyler, elleriyle bedeninde kadının sözde dokunduğu yerleri gösterir ve “Tanrı’ya onu ıslah etmesi için dua ettim “der. Anne, oğluna inanır, Elena’ya hakaret ederken, Elena’dan bir süredir ayrı yaşayan sevgilisi Oleg de “demek bana olan soğukluğun bu yüzdendi “diyerek kadının sabrını taşırır. Toplantı vodvile dönmüştür. Venya’nın attığı iftira karşısında kendini tutamayan Elena onu tokatlayınca Müdire Hanım, “Kovuldunuz! Eşyanızı toplayıp gidin” diye bağırır. Okulda kız- erkek havuza girilmesine, cinsel eğitime, Evrim Kuramı’na İncil’den aldığı güçle karşı çıkan Venya’ya , tek bir ceza verilmezken kabak Elena’nın başına patlamıştır. Ayrıca, bir öğretmenin yargısız infazla “kovulması” da manidardır.

Toplantı bitmek üzereyken tarih öğretmeni yüzünde tedirgin bir ifadeyle içeri girer, haberi Oleg’in kulağına fısıldar. Sahilde bir öğrenci kafasına taş atılarak öldürülmüştür. Toplantıyı terk ederken Elena okuldan ayrılmayı düşünmüştür. Boş bir sınıfta, öldürülen öğrenciden habersiz, kendisiyle yüzleşirken kararını değiştirir: “Hiçbir yere gitmiyorum, ben buraya aidim”

Son sahne, polisler deniz kenarında yerde yatan Grişa’nın cansız bedeninin üstünü örtmektedirler. (2) Bu durumda okul yönetimine ne denir? Şimdi “ayıkla (yın) pirincin taşını” bakalım! Değişime açıkmış gibi görünüp statüsünü koruma derdindeki Müdire Hanım başta olmak üzere okuldaki genel hava, olayları akışına bırakmak yönündedir. Eğitim politikasını tepkilere göre belirleyen böyle bir yönetimle yetiştirilecek olan öğrenci de ona göre olacaktır. Bu anlayışla, lise öğrencilerinin pedagojik ihtiyaçları da karşılanamamaktadır. Yalnızlık ve tek başınalığın kıskacındaki, günah korkusuyla yaşamın tüm hazlarını kendine yasaklamış olan Venya, sonsuz yaşam vaat eden dinsel inanca doğru çekilirken ve sonunda akıl dışı umutların peşine düşmesine yol açacak kadar kendinden vazgeçtiğinde bile öğretmenlerin aymazlığı sürmektedir. Bu mudur dinsel eğitim, bu mudur laik eğitim? Gerçeklikle bağlarını tümden kopararak, işi sınıfın duvarına haç asmaya kadar vardıracak fanteziler üretmeye başlayan bir lise öğrencisinin bireyselleşme ve özgürlük gibi bir arayışı olabilir miydi? Durumu fark eden Elena’nın bir pedagog olarak uyarıları da dikkate alınmamıştır. Diğerlerinin Venya’yı sözde koruma tavrı da fincancı katırlarını ürkütmemek içindir. “Kol kırılır, yen içinde kalır.” Ne de olsa kaybedecek şeyleri vardır. Geceleri, Müdire Hanım ve öğretmen arkadaşları, önlerinde lüks çikolata kutuları, bol bol içki içip şarkı söyleyerek kadın kadına efkâr dağıtırlar.

Demek ki, yalnızca müfredata bağlı kalmak nitelikli bir eğitim için yeterli değildir. Öğrencinin; bilginin kullanılması, eleştirel bakış kazanması, yargıda bulunma gücünün eğitilmesi gerekmektedir.

Özetle; tanıtım yazılarında filmin, Rus Ortodoks kilisesinin gündelik yaşam üzerindeki denetiminin eleştirildiği değerlendirmesi yapılıyor. Ancak film bununla yetinmeyip sinema sanatından ödün vermeden mizansenlerle, mizahın muhalif olma özelliğini kullanarak izleyiciyi sıkmadan, dikkatini dağıtmadan çağdaş Rus toplumuna ayna tutuyor.

DİPNOT:

Elena, eğitimde metafizik dogmalarla mücadelesinde haklıdır. Ancak, liberal görüşten sıyrılabilseydi, sırf okulda kalabilmek için laiklikten ödün vermeyi göze alan Müdire Hanım’a daha doyurucu bir bilimsel açıklama yapabilirdi. Şöyle ki; diyalektik, göreliliğe indirgenemez, onu kapsar. Diyalektiğin içinde kuşkuculuk, görelilik vardır. Bilgi kuramı görelilik üzerine kurulamaz; bu yapılırsa benmerkezcilik, öznelcilik, kuşkuculuk v.b. kavramlara saplanılır. Giderek nesnel gerçeklik yadsınır hale gelir. Diyalektik materyalizm, bütün bilgilerimizin göreliliğini; nesnel gerçeğin yadsınması anlamında değil, bilgilerimizin bu gerçeğe yaklaşımının sınırlarının tarihsel göreliliği anlamında kabul eder.

Elena, dejavantajlı gruptan Grişa’ya özgüven aşılamaya çalışır, ona iyi davranır. Ama sakat çocuk neden okulun temizliğini yapar? Bunu sorguladığını göremeyiz. Liberal görüş, insan haklarından dem vururken ekonomik ve sosyal hakları göz ardı eder çünkü. Öte yandan Venya’nın eleştirdiği kilisenin altınları nasıl birikiyor? Filmin başında annesi, yüzme dersinden kaytaran Venya’ya bunun nedenini sorarken neden ilk aklına gelen “uyuşturucu mu kullanıyorsun” oluyor? Demek ki, gençler arasında yaygın… Venya’nın annesi üç işte birden çalışmasına karşın neden hâlâ yoksunluk çekiyor? Müdire Hanım, Elena’yı bir kalemde işten atma cesaretini nereden buluyor? Liberal demokrasi denen şey, sermayeyi koruyor, toplumsal eşitsizliklerin siyasetçiler tarafından meşru gösterilmesine yarıyor. Dolayısıyla “katılımcılık” kavramı da hayata geçirilemeyip havada kalıyor. Eğer Elena, Venya ile tartışırken köktendinciliğin palazlanmasında küreselleşmenin getirdiği sosyoekonomik eşitsizliğin rolünü öne sürebilseydi çocuğun karşısında daha güçlü durabilirdi. Dünyada da köktenciliğin, şoven milliyetçiliğin zemin bulmasının nedeni bu değil mi? Bundan ötürü popülist politikalar da güçlenmiyor mu? Nitekim Putin, Çarlık Rusya’sıyla SSCB’yi aynı kefeye koyarak sahiplenip onlardan ilham aldığını söylemedi mi? En son, Putin’in danışmanının bir bomba düzeneğiyle yaşamını kaybeden kızı Darya Dugina’nın cenaze töreninde (28.8.2022 tarihli haber ) dünya medyasının dikkatini çekecek kadar dini öğelere yer verilmesi de düşündürücü değil mi?