Nereye gidiyor bu gençlik?
Biz bu toprakların öğrencisi, işçisi, emekçisi... Biz bu toprakların yetiştirdiği nesilleriz. Biz laik, tam bağımsız bir Türkiye'de yeni bir cumhuriyet sevdasıyla yanıp tutuşan sosyalist gençleriz
Onur Cem Altuntaş
Gençler… Gençler bir ülkenin geleceği, ileride ülkenin en ön saflarında boy gösterecek kesimi. AKP’den başka iktidar görmeyen gençler bu iktidardan ve düzenden ne kadar rahatsız olsa da henüz harekete geçmiş değil. Aslında bu sorunun köklerini besleyenler arasında 22 yıllık AKP iktidarının apolitik, bireyci ve çözümden uzak bir gençlik yaratma çabası var.
Peki arzuladıkları gençliği yaratmak için neler yapıyorlar? Gençleri önce gerçek tarihinden uzaklaştırıp yerine saçma sapan tarih dizilerine mahkûm ettiler, sonra “Tarihini bilmeyen geleceğini de bilemez.” diyerek pozitif bilimlerden mahrum ettiler, sonra “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.” diyerek kültür ve sanatı murdar ettiler, en son bunları dile getirenleri de “Silivri soğuktur.” diyerek hapsettiler.
Altyapı üst yapıyı belirler. Gerçeklik ve toplumsallıkla bağı kopartılan müfredatlarla yalnızca ezberden ibaret bir “eğitim” yaratıldı. Bilimin esamesinin okunmadığı ders kitapları, hurafelerle dolduruldu. Akıllarda bir tek “Bu bilgiler gerçek hayatta ne işimize yarayacak?” sorusu kaldı.
AKP’nin gençliğe reva gördüğü; başıboş sokak köşelerinde mafyacılık oynarken sözde mücadeleye rağmen uyuşturucu baronlarının ve sokak çetelerinin kucağına düşmekti. Bir taraftan şeriat istiyoruz diye bağıran ve arka planda büyük sermayedarların beslediği, kirli işlerin döndüğü, taciz ve tecavüzlerin olduğu tarikatlar tarafından sindirilmekti. Kendilerini “maymuna benzeten” karikatür dergileri kâğıttan olduğu için fabrikaları kapatan iktidar ve ardı arkası kesilmeyen özelleştirmelerle birlikte çıkan ekonomik krizi vergiler ve pahalılık ile toparlamaya çalışanlar, gençlere bir darbe de buradan indirdiler.
Bir yandan okuyup bir yandan çalışan ve kendilerini bu sömürü düzeninin içinde bulan gençlerin birçoğu ümidini giderek yitiriyor. Çünkü üniversite mezunlarının bile işsiz olduğu ülkemizde başta KYK (devlet kurumu olmasına rağmen) ve diğer kurumlara borçlanıyor. Borçlandıkları için de sisteme ister istemez bağlanıyor ve boyun eğmek zorunda bırakılıyor. Boyun eğmeyenler de baskı ve zulüm ile karşı karşıya kalıyorlar.
Bu duruma diğer düzen partileri de net bir çözüm üretemiyor. Günümüz düzen partileri her alanda yaptığı gibi bu alanda da Z kuşağı adı altında bir sınıflaştırma yoluna giderek gençlerin sadece oylarına talip olmakla yetinebiliyor. Fark ettiyseniz gençler hep kendilerini ya bir durumun içinde buluyor ya da buna zorunda bırakılıyor.
Gençlerin yine böylesi kuşatma altında zorunda kaldıkları ya da doğrusu zorunda “hissettikleri” bir durum da ülkeden kaçış olarak karşımıza çıkıyor. Ülkeyi terk etme arzusu ise en çok umutsuzluktan ve geleceksizlikten kaynaklanıyor. Terk edilmek istenen AKP’nin ve sermayenin Türkiye’si oysaki terk etmekle sorunlar çözülmüyor; gençlerin başına çoraplar ören kapitalizmden, bir başka kapitalizme kaçılıyor ve bu kez gidilen yerlerde türlü sorunlarla karşılaşmaya devam ediliyor.
Sorunun esası ise şudur: Ya devrim yolunu seçeceğiz ya da bu düzenin baskılarına, haksızlıklarına boyun eğerek, şu ya da bu biçimde teslim olarak yaşamayı seçeceğiz. Bu çeşit bir seçiş, yok olmanın bir biçimidir.
Biz bu toprakların öğrencisi, işçisi, emekçisi… Biz bu toprakların yetiştirdiği nesilleriz. Biz laik, tam bağımsız bir Türkiye’de yeni bir cumhuriyet sevdasıyla yanıp tutuşan sosyalist gençleriz. Bugün bireyin kurtuluşu ve bireyin mahkumiyetinden kurtulması bireysellikte değil, tam tersine toplumsal örgütlenmeyle mümkün diyenleriz. “Nereye gidiyor bu gençlik?” sorusuna verecek tek yanıtımız ise, hiçbir yere gitmediğimizdir.