Ortaya karışık kimlik salatası

Cumhuriyet Halk Partisi, ülkeyi darmaduman eden AKP ile anketlerde hâlâ başabaş çıkıyorsa bunun temel nedeni seçmenin zihninde yarattığı kimlik karmaşasıdır.

1980’lerin ilk yıllarında Kenan Evren Türkiye’yi dolaşıp açık hava mitingleri yapardı. Binlerce kişi tarafından coşkuyla karşılanan Evren, darbe sonrası siyaset yasağı getirdiği liderleri meydanlarda yuhalatırdı. 1987’deki referandumla eski liderlerin siyaset yasağı kalktı. Aynı yıl yapılan erken seçimlerin kampanya sürecinde meydanları dolduran kitle önceden yuhaladıkları siyasileri alkışlayıp yeniden bağrına bastı… Hatta mitinglerde Süleyman Demirel’e “Kurtar bizi baba!” diye yalvaranlar vardı.

Kürsü, bir güç simgesi olarak her dönem itibar görmüştür. Kitleler, kendine tepeden bakanlardan medet umduğu için sömürü düzeni değişmiyor. Özellikle otoriter yönetim geleneğinin baskın olduğu toplumlarda seçimler, güçlü ve karizmatik bir lideri başa getirme oyunu olarak algılanıyor. Kurtarıcı lider kültü, yelpazenin sağındaki kadar solundaki partiler için de geçerli. Yeni Türkiye’de parti içi demokrasinin ast-üst ilişkisiyle yürüdüğünü simgeleyen en moda sözcüklerden biri de ‘talimat’. Hemen her gün “Cumhurbaşkanımızın talimatıyla” ya da “genel başkanımızın talimatıyla” diye başlayan cümleler duyuyoruz. Cumhurbaşkanı’ndan belediye başkanına kadar ülkede birileri diğerlerine durmadan talimat veriyor. Sivil siyaset, emir komuta zincirine göre demokrasi talimi yapıyor!

Popülizme yenik muhalifler

Düzen partileri sermaye sınıfının ideolojik hegemonyasını yeniden üretme işlevi görüyor. Buna karşı çıkan muhalif söylem ve eylemler ‘ideolojik’ ya da ‘marjinal’ diyerek tu kaka ediliyor. Doğrudan insan yaşamını biçimlendiren siyaset alanı, salt liderler ve partiler arasındaki kısır çekişmelere indirgenerek halktan koparılıyor. Halk, yazgısını teslim ettiği siyasileri birbiriyle geçinemeyen kavgacı komşularıymış gibi uzaktan izliyor. “Bay Kriz neye kızdı, Bay Kemal ne yanıt verdi? Hangi yandaş gazeteci uçağa, hangisi otobüse bindi?” gibi sorular medyanın gündemini meşgul ediyor. Kerli ferli adamlar ideolojiden kopuk siyasi magazin başlıklarını televizyon ekranlarında ya da sosyal medyada ‘ciddiyetle’ tartışıyor. İktidara muhalif olan popüler zevat, altılı masadaki AKP kökenli liderleri kolayca içine sindirebiliyor ama Nagehan Hanım’ a ‘femme fatale’ muamelesi yapıyor.

Cumhuriyet’in en değerli kurumlarını “babalar gibi satan” bir Maliye Bakanı ile yıllarca aynı kabinede çalışan Ali Babacan, bu ülkede yandaş gazetecilerden daha masum görülüyor. 2015 yılında, iki genel seçim arasında yaşanan kanlı kaos sürecinin başbakanı Ahmet Davutoğlu, sütten çıkmış ak kaşık gibi muhalefet saflarında meşrulaşıyor.

Söz konusu muhalif zevat, Ekrem İmamoğlu’nun tutarsız ideolojik duruşunu ima yollu eleştirip geçiyor da iktidar tetikçisi gazetecilerle poz verdi diye feryat ediyor. Özellikle CHP’li politikacılar, duygusal açıdan kendilerine bağlanmış çocuksu yürekleri sık sık hayal kırıklığına uğratıyor. Siyasi figürleri popüler kültürün ikonları gibi algılayanlar, onları kimi zaman göklere çıkarıyor kimi zaman da yerin dibine batırıyor. Bereket ki ülkede gündem çok hızlı değişiyor… Popülist liderler gönül almayı da iyi bildiği için küslük vız gelip tırıs gidiyor (!)

Kimlik karmaşası

1960’lı yıllarla birlikte ideolojik açıdan güçlenen sosyalist muhalefeti dizginleyebilmek için Bülent Ecevit, CHP’nin sosyal demokrat çizgisini ortanın solu kavramıyla tanımlamıştı. Bugünün CHP’si ise neoliberal dönemin kimlikçi siyasetinden kendini kurtaramadığı için ortaya karışık bir strateji izliyor. Herkesi kucaklama söylemini desteklemek için Menderes, Türkeş, Demirel, Erbakan ve Özal gibi isimler ideolojik günahlarına bakılmaksızın sahipleniliyor. İşin tuhaf yanı Menderes’le birlikte onun asılmasının yolunu açan Türkeş de hayırla anılıyor. Üç fidan için anıt dikilirken onları darağacına gönderen Demirel de minnetle yad ediliyor. Tarihin affetmedikleri için bir de helallik isteniyor. Hesaplaşma ile helalleşme arasında bocalayan CHP, bugün yaşadığı kimlik bunalımı nedeniyle tek başına iktidar alternatifi olamıyor. Ana muhalefet partisi, statükoya uygun bir kimlik algısına sığındığı için oylarını gerektiği kadar artıramıyor.

Siyasi partiler toplumdaki farklı kesimlerin duyarlılıklarını gözetirken özgün kimliğiyle barışık bir görüntü vermelidir. Ülke, ekonomik sefaletin toplumsal krize evrildiği bir süreçten geçerken neoliberal politikaları yarım ağız eleştirmek yetersiz kalıyor. Siyasal kimliğin temel göstergesi ideolojik tutarlılıktır. Kılıçdaroğlu’nun inisiyatifiyle kurulan altılı masada, ideolojik safı belirgin olmayan CHP dışındaki her parti kendine benziyor. Masada AKP-MHP seçmeninden oy alabilecek beş parti varken altıncısı olmaya çabalamak pasif bir tavırdır. Kuşkusuz farklı siyasi partileri demokrasi ortak paydasında uzlaştırmak önemlidir. Ne var ki uzlaşıyı ‘dostlara’ benzeyerek sağlama niyeti, ancak özgüven eksikliğiyle açıklanabilir. Kamuoyunda kafa karışıklığına neden olan bu tutum, ‘ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranamamak’ gibi bir sonuç doğuruyor. Cumhuriyet Halk Partisi, ülkeyi darmaduman eden AKP ile anketlerde hâlâ başabaş çıkıyorsa bunun temel nedeni seçmenin zihninde yarattığı kimlik karmaşasıdır. Gerçekte her siyasi partinin amacı, tutarlı bir ideolojik kimlikten güç alarak halkı ikna etmek olmalıdır. Ayrıca evin dışındakilere uluorta dağıtılan mavi boncukların evin içindekileri kızdırması kimseyi şaşırtmamalıdır.

Pazarlama iletişimi alanına özgü jargonla söylersek “marka kimliğini netleştirmeden tüketici nezdinde olumlu bir marka imajı oluşturulamaz”. Boşuna dememişler “ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” diye…

Yazarın Diğer Yazıları
Ronald-Donald döngüsü 14 Kasım 2024
Neofaşist küreselleşme 20 Eylül 2024
Kirli mahremiyet 25 Temmuz 2024