Parasız ve eşit eğitim talebinin önemi
Aynı sermayedara ait olan Doğuş ve Beykent üniversitelerinde yapılan fahiş zamlar ile öğrencilerin eğitim hakkı gaspa uğramıştır. Devlet okullarındaki imkansızlıklar ve kontenjan sorunu bu öğrencileri özel okullara itmiş, özel okullar ise onların emekçi ailelerini okul masraflarını karşılayabilmek için kredi çekmek zorunda bile bırakmıştır.
Tilbe Su Aslanpay
Türkiye’nin eğitim sorunu, ideolojik bir temelin üstüne kurulan ve ekonomik ilişkilerin şekillendirdiği siyasal dinamiklerin bir çıktısıdır. Kapitalist sistemin ihtiyaçlarına yanıt üretebilme üzerine kurulu olan eğitim sistemine, toplumsal gelişimin zedelenmesi için bir rol atfedilmiş ve eğitim alanı sektörleştirilerek iktidar ve sermayesi için yeni bir maddi kaynak yaratılmıştır.
Ekonomik krizin ağır yükü ile birlikte gündemde daha fazla yer tutmaya başlayan parasız ve eşit eğitim talebi ise eğitim sorununu yaratan temeller gereği siyasi bir kriz olmaya adaydır. Toplumsal gelişim için bir araç olan eğitim, bu gelişimin bilimsel ve sonuç alır bir şekilde sağlanabilmesi için toplumu var eden her birey için ihtiyaçtır. Fakat yaşadığımız sistemin ihtiyaçları gereği Türkiye gibi bir ülkede toplumsal gelişimin sağlanması önem verilmesi gereken bir unsur değildir. Eğitimin pazar ürünü haline gelmesi, ulaşılabilirliğinin azalma sı, içeriğinin bilimsellikten uzaklaştırılması kurulu düzenin ve onun iktidarlarının siyasal çıkarlarının gerektirdiği doğrultuda alınan hamlelerdir.
Eğitimde piyasalaşmanın artması hem toplumsal yapıda yapılmak istenen değişikliğe alan açarak hem de maddi kaynak yaratarak iktidarın değirmenine su taşımaktadır. Var olan siyasi rejimin laikliği tasfiye edebilme ihtiyacını karşılayan imam hatiplerin, devlet okulları arasında sayısının artması ve laiklik isteyenlerin özel okulların kapısını çalar hale getirilmesi; yandaş sermaye grubunun ve gerici vakıfların özel okullarının artması ile kendi yarattıkları burjuva sınıfının ihtiyaçlarının karşılanması; devlet okullarının eğitimci ve materyal noktasında her geçen gün daha da zayıflatılması öğrencileri ve velileri özel okullara teşvik etmek te ve eğitim ticarileştirmesine alan açmaktadır. Bunlar iktidarın ideolojisini ve hizmet ettiği sınıfı da gün yüzüne çıkarmaktadır.
Bugün özel okullara dair karşımıza çıkan örnekler ise yukarıda bahsettiğimiz üzere eğitim sistemi içerisindeki piyasacılığın ve zedelenmenin tam karşılığıdır. Aynı sermayedara ait olan Doğuş ve Beykent üniversitelerinde yapılan fahiş zamlar ile öğrencilerin eğitim hakkı gaspa uğramıştır. Devlet okullarındaki imkansızlıklar ve kontenjan sorunu bu öğrencileri özel okullara itmiş, özel okullar ise onların emekçi ailelerini okul masraflarını karşılayabilmek için kredi çekmek zorunda bile bırakmıştır. Bu yalnızca bir örnektir. KYK yurtlarında, devlet okullarının yemekhanelerinde yapılan zamlar da bunların yansımasıdır. Öğrencilerin “Müşteri değil, öğrenciyiz!” diyerek hak arayışları ise eğitimde piyasalaşmayı vurguladığından ötürü önemlidir. Toplumsal alandaki her meselede olduğu gibi eğitim konusunu da politik bir zemine oturtmak, arka planını anlamamıza yardımcı olmakta ve çözümün ne olması gerektiğini kavrayabilmemize olanak sağlamaktadır.
Ortaya çıkan bu tablo, bugün eğitim gündemin de yaşadığımız sorunlara, özel okul zamlarına, okullardaki yurt ve yemekhane sorunlarına yaklaşımımızı ve yükselttiğimiz parasız ve eşit eğitim talebinin arka planını açıklamaktadır. Parasız eğitim diyerek piyasalaşmanın önüne geçilmesini; eşit eğitim diyerek ise eğitimde sınıfsal eşitliğin sağlanmasını talep etmekteyiz. Çünkü bunların gerçekleşmesi ile ancak doğru bir eğitim sistemi ne erişebileceğiz.