AKP-İsrail yakınlaşması
16-06-2022 21:16AKP dış politikasında benzer “arabuluculuk” hevesini Rusya ve Ukrayna arasında da göstermeye çalıştığını görebiliriz. Aslında AKP’nin bu görüşmelerinin arkasında “bölgenin büyüğü” ya da “bölgenin emanetçisi” rolünü kapmak olabileceğini de göz ardı edilmemelidir.
Behiç Oktay
Son aylarda Orta Doğu’da ilginç gelişmeler yaşanıyor. Merkezinde Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail’in yer aldığı birtakım görüşmeler, yakın gelecekte Orta Doğu’da yeni gelişmelere kapı aralama potansiyeli barındırıyor.
Öncelikle 2021’in son aylarında BAE tarafından başta İran ve Türkiye’ye dönük olmak üzere, sıcak mesajlar gönderilmeye başlandı. BAE Devlet Başkanı Diplomasi Danışmanı Enver Gargaş, yeni çatışmalardan kaçınmak için İran ve Türkiye ile uzun süredir devam eden gerginlik havasını tersine çevirme yönünde gayretleri olduğuna dair açıklamalarda bulunmuştu. “Türkiye’nin Mısır, Müslüman Kardeşler, Suudi Arabistan’a yönelik politikalarını yakın zamanda yeniden gözden geçirmesini” memnuniyetle karşıladıklarını söyleyen Gargaş, “Türkler, onlara söylediklerimiz konusunda çok olumlular” demişti.
Gargaş İran hakkında da “İran’ın bölgesel rotasını değiştireceği konusunda çok mu olumluyum? Burada daha gerçekçi olduğumu söylemeliyim ama İran da boşluk ve gerilim konusunda endişelidir” ifadelerini kullanmıştı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da BAE’ye yönelik sıcak mesajlar iletmiş, “Böyle devam ederse ilişkiler rayına girer” demişti.
Son haftalarda ise Türkiye ve BAE arasındaki ilişkiler çok daha yakın ve samimi bir görüntüye büründü. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında AKP’nin darbenin arkasında olmakla suçladığı BAE yönetimi ile bu kadar yakın bir ilişki içine girmesi, AKP’nin dış politikasındaki tutarsızlıkların ve ilkesizliklerin sadece bir örneğidir. Bunda Türkiye’nin bağımsız bir dış politika izlemeyi tercih etmemesinin de oldukça önemli bir payı vardır.
AKP’NİN İSRAİL İLE YENİDEN ORTAKLAŞMASI
BAE ve İsrail üzerinden ilerleyen Orta Doğu’yu yeniden şekillendirme planı, Trump dönemindeki en bilindik politikalardan biriydi. Bu politikanın Biden döneminde de aynı doğrultuda devam ettiğini gözlemleyebiliyoruz. İsrail ve BAE’nin yanı sıra Suudi Arabistan’ın da aktif olarak rol aldığı bu yeni şekillendirme planında AKP’nin de aktif bir biçimde rol kapmak istediği görülüyor.
İsrail’in BAE ile imzaladığı Abraham Antlaşması sonrasında Türkiye’nin de aynı yakınlaşma yoluna girmesi, bölgede İran’ı sıkıştırma konusunda atılmış önemli bir adımdır. İlk olarak bu doğrultuda, 21 Ocak’ta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid arasında 13 yıl sonra ilk kez bir telefon görüşmesi gerçekleştirildi. Bunun yanında Körfez ülkelerinin BAE ve İsrail’e dönük olumlu tavrı ve Erdoğan’ın BAE ziyaretiyle “normalleşme” adımları atıldı.
Bu arada İsrail ile BAE arasındaki bu anlaşmaya Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın Twitter’da “Filistin halkına ve davasına ihanet edenlerin hüsranını tarih elbette yazacaktır” diyerek tepki göstermişti. AKP’nin Abraham Anlaşmasına verdiği bu tepkiden bir yıl sonra izlediği politikaya bakılacak olursa, Türkiye de “Filistin halkına ve davasına ihanet edenlerin hüsranını” yaşayanlar arasına adını bir kez daha yazdırmıştır.
AKP’nin BAE ile yakınlaşma hamlesiyle İsrail ile de yakınlaşmanın yolunu açtı. Erdoğan’ın BAE ziyareti sırasında İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye’ye yapacağı ziyaretin tarihinin açıklanması (9-10 Mart), İran açısından önemli bir mesajı içinde barındırıyor.
Yine Erdoğan’ın BAE ziyaretinin olduğu gün, İsrail Başbakanı Naftali Benet’in de Bahreyn ziyaretinde İsrailli yetkililer “bölgesel güvenlik tehditlerine karşı ortak hareket etmekten” bahsetmeye başladılar. İsrail açısından bölgesel güvenlik tehdidinin merkezinde ise İran olduğunu bir sır değil.
Diğer yandan geçtiğimi hafta Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal, Filistin ve İsrail’i kapsayacak iki günlük ziyaret kapsamında Kudüs’e gitti. Kalın ziyaretin amacının hem Filistin meselesinin çözümü hem de Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleştirilmesi amacıyla yapıldığını söyledi.
BÖLGENİN EMANETÇİSİ KİM OLACAK?
AKP dış politikasında benzer “arabuluculuk” hevesini Rusya ve Ukrayna arasında da göstermeye çalıştığını görebiliriz. Aslında AKP’nin bu görüşmelerinin arkasında “bölgenin büyüğü” ya da “bölgenin emanetçisi” rolünü kapmak olabileceğini de göz ardı edilmemelidir.
ABD’nin askeri olarak çekildiği bölgelerde bir temsilci bırakma isteği, Obama döneminden bu yana izlediği bir politikadır. Ancak bu politikanın hayata geçebilmesi ilk olarak Taliban yönetimine giren Afganistan’da başarılabilmiştir. İçinde bulunduğumuz günlerde Orta Doğu’nun “büyüğü” rolünü kapma yarışında ise BAE, Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail’den sonra Türkiye de çeşitli hamlelerde bulunmaktadır.
Türkiye’nin yakın zamanda düşmanca tavır takındığı BAE ve İsrail ile yakınlaşmasının ardında, bölgenin büyüğü olmanın yanı sıra Doğu Akdeniz’deki yalnızlığının da etkili olduğunu söylemek mümkün. Akdeniz’e kıyısı olan-olmayan ülkelerin birbirleri ile karşılıklı olarak imzaladıkları anlaşmalara Türkiye’nin dahil edilmemesi, AKP açısından büyük bir hüsran. Bu açından AKP’nin tükürdüğünü yalamasının altında Doğu Akdeniz’deki paylaşım mücadelesinden pay kapmak olduğunu da söyleyebiliriz.
Ayrıca “bölgenin büyüğü” ya da “bölgenin emanetçisi” rolünü kapmak için önümüzdeki dönemde Suriye’ye ve İran’a yönelik politikaların da en önemli belirleyen olacağını söyleyebiliriz. AKP’nin İsrail ile yakınlaştığı oranda İran’a ve Suriye’ye karşıtlaşacağını şimdiden öngörebilmemiz mümkündür. Özellikle Rusya’nın Donetsk ve Luhansk hamlelerinden sonra Suriye’de tansiyonun artması oldukça olası bir ihtimaldir.