Clara Zetkin’i anarken

Clara Zetkin’i anarken

08-03-2022 01:46

Geçmişin ve günümüzün tarihi, erkeğin kadın karşısındaki hak önceliğinin ve ayrıcalıklı konumunun en son ve en derin kökünün özel mülkiyet olduğunu öğretir. Ancak özel mülkiyetin ortaya çıkması ve sağlamlaşmasıyla, aynı köle gibi, kadın ve çocuk da erkeğin özel mülkü haline gelebilmiştir; insanın insan üzerinde egemenliği temeli üzerinde, zenginlerle yoksullar, sömürenlerle sömürülenler arasındaki sınıfsal çelişkide olduğu gibi, kadının dişi ve ana olarak erkeğe bağımlılık ilişkisi, ona tabi olması, ailede ve toplumsal yaşamda hak yoksunluğu oluşabilmiştir.

EZGİ ORAL

8 Mart yaklaşırken, Clara Zetkin’in sosyalizm mücadelesine adanmış hayatını ve sosyalist kadın hareketine bıraktığı büyük mirası bir kez daha hatırlatmak gerekiyor kuşkusuz. Clara Zetkin 5 Temmuz 1857’de Almanya’da doğdu ve genç yaşlarından itibaren siyasi toplantılarda yer aldı. Sosyalistler Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte Almanya’yı terk etmek zorunda kalan Clara Zetkin, önce Paris’e, ardından Zürih’e gitti.
Clara Zetkin, 1789 Fransız İhtilali ile başlayıp 1917 Bolşevik Devrimi ile sonlanan devrimler çağının politik atmosferinde doğdu. Avrupa’da “komünizm hayaleti” dolaşıyor ve işçi sınıfı eylemleri ivme kazanıyordu. Clara Zetkin, bu politik atmosferde işçi sınıfı mücadelesinden yana taraf oldu.

1889’da Paris’te II. Enternasyonal’in kuruluş sürecinde ve örgütlenmesinde yer aldı. Emekçi kadınların durumuna özel olarak eğilen Zetkin, burada ilk kez emekçi kadınların kapitalizmdeki konumlarını vurgulayan bir konuşma yaptı: “İnsanlığın bağımsızlığı için dövüşen proleterler, kadının ekonomik bağımlılığını ve insan neslinin yarısının esirliğe mahkûm olmasını kabul edemezler”

Burada Clara Zetkin, Frederich Engels ile tanıştı. Zetkin, aynı dönemde yayın hayatını 25 yıl sürdüren SPD’nin kadın gazetesi Eşitlik’i çıkarıyordu.
Clara Zetkin tıpkı mücadele arkadaşı Engels gibi kadın sorununa bakarken, mücadele hattını sosyalizm zemininden koparmadı. Kadınların kurtuluşunun bütünlüklü bir sosyalizm mücadelesinden geçtiğini ve tüm insanlığın kurtuluşuyla mümkün olabileceğini savundu. Zetkin “Komünist Kadın Hareketi İçin Yönergeler” başlıklı makalesinde kadın sorunun ‘sınıflı toplumların tarihi kadar eski’ olduğunu ve kadının kurtuluşunun sosyalizm mücadelesinden ayrıştırılamayacağını şu sözlerle anlattı:
Geçmişin ve günümüzün tarihi, erkeğin kadın karşısındaki hak önceliğinin ve ayrıcalıklı konumunun en son ve en derin kökünün özel mülkiyet olduğunu öğretir. Ancak özel mülkiyetin ortaya çıkması ve sağlamlaşmasıyla, aynı köle gibi, kadın ve çocuk da erkeğin özel mülkü haline gelebilmiştir; insanın insan üzerinde egemenliği temeli üzerinde, zenginlerle yoksullar, sömürenlerle sömürülenler arasındaki sınıfsal çelişkide olduğu gibi, kadının dişi ve ana olarak erkeğe bağımlılık ilişkisi, ona tabi olması, ailede ve toplumsal yaşamda hak yoksunluğu oluşabilmiştir.

Eğer kadın erkekle birlikte tam toplumsal hak eşitliğine sahip olacaksa -ama yalnızca sabırlı kağıt üzerindeki ölü yasa metinlerinde değil, gerçek yaşamda ve pratikte sahip alacaksa,- o da tıpkı erkek gibi tam bir insan olarak özgürce gelişme ve etkinlikte bulunma olanağına kavuşacaksa, şu iki temel koşulun yerine gelmesi gerekir: üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılması ve yerine toplumsal mülkiyetin geçirilmesi; kadının faaliyetinin, sömürünün ve köleliğin olmadığı bir düzende toplumsal ürün üretimine sokulması.

Zetkin, bu bağlamda, kadın sorununu işçi sınıfı mücadelesinden kopuk gören burjuva kadın hareketine karşı en sert eleştirileri yöneltti.
Zetkin, Marx’ın kadınlara en büyük armağının metaryalist tarih anlayışı olduğunu belirttiği “Kadınların Marx‘a Borçlu Oldukları Şey” adlı makalesinde şu sözlere yer verdi: “Burjuva hanımlarıyla proleter kadınları sözüm ona birleştiren yüce kızkardeşlik üzerine sevgi gevezelikleri, materyalist tarih anlayışının havasında, renk renk parlayan sabun köpükleri gibi patladılar.”

Burjuva kadın hareketini “Komünist Kadın Hareketi İçin Yönergeler” başlıklı makalesinde ise şöyle eleştiriyordu:

“Burjuva kadın hareketinin talepleri, bütün kadınları tüm yasal haklarına ve tam insanlığa kavuşturmaktan acizdir. Şurası muhakkak ki, bu taleplerin kabul ettirilmesi, hiç de küçümsenmeyecek şu temel öneme sahiptir: Burjuva toplumu ve onun devleti, kadın cinsiyetinin daha değersiz olduğuna ilişkin eski önyargıyı resmen ortadan kaldıracak ve kadına eşit hak tanımakla onun toplumsal bakımdan aynı değere sahip olduğunu kabul edecektir. Ne var ki, pratikte kadın hakları savunucularının taleplerinin gerçekleştirilmesi esasta, kapitalist düzenin, mülk sahibi sınıfların kadınları ve kızİarı yararına reformdan geçirilmesi, yaratıcı halkın kadınları olan proleter kadınların muazzam çoğunluğunun, tıpkı önceden olduğu gibi özgür olmayanlar ve sömürülenler olarak insanlıklarının, hak ve çıkarlarının dumura uğratılmaya ve hiçe sayılmaya terkedilmesi demektir.”

Clara Zetkin’in yüz yıl önce burjuva kadın hareketine yönelttiği eleştiriler bugün hala güncelliğini koruyor.

Zetkin, 1907 yılında düzenlenen I. Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda yönetime seçildi. II.Enternasyonel’e bağlı Seçim Hakları Komisyonu’nda kadınların oy hakkını savundu. Burjuva kadın hareketi, yalnızca mülk sahibi ve eğitimli kadınların oy hakkına sahip olması gerektiğini dile getiriyordu. Zetkin ve dönemin bir başka sosyalist kadın öncülerinden Kollontay, İkinci Enternasyonal’de kadınların oy hakkı mücadelesinin kararlı bir şekilde savunuculuğunu yaptı. Zetkin, kadınların seçim hakkı mücadelesinin önemini şu sözlerle vurguluyordu:

“Bayraklarına insan cinsinin kurtuluşunu yazanlar, insan cinsinin yarısını iktisadi bağımlılık yoluyla köleliğe mahkûm edemezler.

Yüzbinlerce kafanın kökten değiştirilmesi! Kafaların kökten değiştirilmesi yalnızca kadınların oy hakkı lehine değildir; aksine, tüm sosyalist kavrayışın lehinedir. Kadınların oy hakkı mücadelesine de Komünist Manifesto’nun şu cümlesinin ışığında bakmaktayız: ‘Proleter mücadelelerinin asıl sonucu, dolaysız başarı değil, işçilerin sürekli olarak genişleyen birleşmesidir.’

Çünkü bizler, kadınlara oy hakkı mücadelesini yalnızca cinsiyetler arasındaki bir mücadele olarak değil; aksine, sömürücüler ile sömürülenler arasındaki sınıf mücadelesi olarak yürütüyoruz. Bizler, burjuva kadınlarla birlikte, sınıf ayrımı gözetmeksizin erkeğin egemen konumuna karşı mücadele yürütmüyoruz, tersine bizler, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm sömürülenler ve haklardan mahrum olanlarla birlikte, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm sömürenlere ve egemenlere karşı mücadele yürütüyoruz.”

1910’da Kopenhag’da II. Enternasyonal’e bağlı olan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda, Clara Zetkin, her yıl uluslararası kadınlar günü kutlanmasını önerdi. Clara Zetkin’in önerisinin kararlaştırılmasıyla 1911 yılında ilk 8 Mart kadınların seçim hakkı talebiyle kutlandı. 1917 Sovyet Devrimi sonrası 8 Mart “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak anılmaya başlandı. Komünistler, tüm dünyanın emekçi kadınlarına 8 Mart’ı mücadele günü olarak armağan ettiler.

Clara Zetkin, Lenin’den Anılar adlı yazısında Sovyet Devrim’inden bahsederken “Proletaryanın ilk diktatörlüğü, kadının tam toplumsal hak eşitliği için gerçek kılavuzdur. O, kadın haklan savunucusu ciltler dolu yazının yıktığından çok önyargı yıkmıştır” diyor ve kadının kurtuluşu için sosyalizmi işaret ediyordu.

Zetkin, kadınların özgürlüğünün sosyalizmin inşası ile mümkün olduğunu bilerek yaşadı. Kadınların örgütlenmesini, emperyalizme karşı mücadelede ön saflarda yer alması gerektiğini savundu. Kadın mücadelesini sınıfsal zeminden koparan burjuva kadın hareketine karşı en sert eleştirileri yöneltti. Sosyalist kadın hareketine bıraktığı devrimci miras, bugünün sosyalist kadınlarının mücadelesine ışık olmaya devam ediyor.

¹ https://www.tustav.org/yayinlar/kutuphane/kadin-hareketi-kutuphanesi/clara-zetkin-1977.pdf

² İnter Yayınları, Kadın Sorunu Üzerine Yazılar, syf 253

³ İnter Yayınları, Kadın Sorunu Üzerine Yazılar, syf 254