Kırmızı çatkılı emekçi kadınların mücadelesi devam ediyor
08-03-2022 01:53Bu sömürü düzeni tüm araçlarıyla emekçi kadınlara saldırmaya devam etmekte ve kazanılan haklarımızı yok saymaktadır. İstismar ve kadın ölümlerinin hızla arttığı bir dönemde zaten tam anlamıyla uygulanmayan İstanbul Sözleşmesi’nden tepeden inme bir karar ile çıkılmış ve laiklik tasfiye edilmiştir. Kadın cinayetlerinin sorumlularının cezalarına “İyi Hal ve Tahrik İndirimleri” uygulanarak suçları meşrulaştırılmaktadır. Tüm bunları ortadan kaldırmak için var olan yasalar etkin şekilde uygulanmalı ve İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden girilmelidir.
Gizem Berber Öksüz
Mülkiyet ilişkilerinin ortaya çıkmasının ve kapitalist üretim ilişkilerinin yarattığı sınıflı yeni toplumsal yapıda, kadınlar ikincil plana itilmiş ve ucuz iş gücü olarak görüşmeye başlanmıştır. Tam olarak bu dönemlerle birlikte kadınların örgütlü mücadele arayışı başlamıştır.
Tarihsel süreç içerisinde kadın hareketi iki farklı eğilim göstermiştir. Bir yanda burjuva kadınların oluşturduğu, kendi sınıfından erkeklere karşı başkaldıran ve onlarla eşit haklara sahip olmayı talep eden feminist hareket diğer yanda kadının kurtuluşunun, sömürü düzeninin son bulması ve özel mülkiyetin ortadan kalkması ile kurulacak sınıfsız yeni bir düzenle olabileceğini söyleyen sosyalist kadın hareketi vardır.
Dünyada sınıfsal mücadelenin yükseldiği 1789 Fransız İhtilali, 1848 Devrimleri, 1871 Paris Komünü ve 1917 Ekim Devrimlerinde kadınlar ön saflarda yer almışlardır.
1960’lı yıllar ülkemizde TKP’nin etkisiyle sosyalist hareketin ivme kazandığı ve işçi sınıfının örgütlü mücadeleyi yükselttiği dönemlerdir. Giderek toplumsallaşmaya başlayan sosyalist hareketin önüne 12 Mart muhtırası ile geçmek isteyen sermaye güçleri, 1974 yılında karşılarında daha güçlü ve örgütlü bir sınıf olacağını öngörememişlerdir.
Bu kazanımlar neticesinde ve henüz gerçekleşmeyen talepleri yükseltmek için Dünya Demokratik Kadınlar Federasyonu’nun (UDFK) girişimleriyle 1975 yılının Dünya Kadın Yılı olarak ilan edilmesi düşünülmüş ancak bu mücadelenin daha uzun yılları kapsaması için Dünya Kadın 10 Yılı ilan edilmiştir.
Mücadelesinin meşruluğunu ve sol hareketin gücünü arkasına alarak, emekçi kadınlar arasında örgütlenme ve kitlesel bir kadın örgütü yaratmak aracıyla 3 Haziran 1975 günü İlerici Kadınlar Derneği (İKD) kurulmuştur. İlk başkanlığını Beria Önger’in yaptığı İlerici Kadınlar Derneği ilk şubesi İstanbul’un Çeliktepe ilçesinde açılmıştır. Kuruluşundan kısa bir süre sonra 15 bine yakın üye sayısına ulaşmış ve 33 şubede örgütlenmiştir. Yayın organı olan “Kadınların Sesi” dergisi 30 bin baskıya ulaşmıştır. İKD içerisinde örgütlenen fabrika işçisi, ev emekçisi, öğrenci, öğretmen ve memur kadınlar “20 yılda Emeklilik” için 5 bin imza, “Her İşyerine Kreş” için 60 bin imza, Ocak 1980’de “Süt Kampanyası’na” ilişkin 40 bin imza toplayarak TBMM’ye sunmuştur. Tüm mücadeleler sonucunda birçok fabrika ve kurumda kreşler açılmış, gecekondu mahallelerinde çocuk parklarının yapımı sağlanmış, bazı il ve ilçelerdeki okullarda ücretsiz süt dağıtımları yapılmıştır. Ayrıca “Gündelikçi Kadınların Sigortalanması”, “Eşit İşe Eşit Ücret” kampanyalarını örgütlemiş ve “Doğum İzinleri Birleştirilsin” kampanyası sonucunda 1475 sayılı İş Yasası’nda İKD’nin talepleri doğrultusunda değişiklikler yapılmıştır.
Dernek bünyesinde okuma-yazma kursu başlatan ve kreş açan İKD, Ankara’da “Faşizmi Protesto” mitingine katılım sağlamış, Şubat 1976’da 5 bin kişinin katıldığı “Evlat Acısına Son” mitingi, 1977’de Milliyetçi Cephe hükümeti ve zamlar mitingi düzenleyerek gündemi belirleyici ve yönlendirici gücünü ortaya koymuştur.
İKD, 1980 darbesine giden yıllarda faşist saldırıların yoğunlaşması ile sıkıyönetim komutanlığı tarafından 28 Nisan 1979’da kapatılan ilk dernek olmuştur. Bu dönemden sonra Kadınların Sesi gazetesiyle emekçi kadınlara sesini duyurmaya devam etmiştir.
Kadın sorununu, sınıfsal mücadele ve özel mülkiyet sorunundan bağımsız değerlendirilemeyeceği gerçeği ile yoluna devam eden İKD, kadınların derneklerde, sendikalarda ve siyasi partilerde etkin olabileceklerini göstermiştir.
8 Mart 1976 yılında ülkenin tanınmış sanatçılarının katıldığı bir etkinlik ile 500’ün üstünde kadına 8 Mart’ın önemini anlatılmış ve 77-78-79 yıllarında kentler, kasabalar ve köylerde gerçekleşen kitlesel eylemlerin ilk adımları atılmıştır. Faşist saldırların en ağırının yaşandığı 1980 yılında beyaz eşarplarıyla fabrikalarda ve sokaklarda, faşizmin baskılarına, hayat pahalılığına, sömürüye karşı protestolar düzenlemişlerdir.
Tüm bu tarihsel bilinç ve devralınan miras ile 2015 yılında İlerici Kadınlar Konferansı 700’e yakın kadının katılımıyla düzenlenmiştir. “Kapitalizm ve Kadın Emeği”, “Sosyalizmde Kadınlar”, “Gericilik ve Kadınların Özgürlüğü” ve “Kadına Yönelik Şiddet” gibi başlıklara değinilmiştir. Bu örgütlenme sonucunda 10 Ocak 2016 tarihinde “Bugünü ve yarını kazanmak için; kapitalizm koşullarında kadına yönelik her türlü ayrımcı uygulamalara, cinsiyetçi söylemlere karşı kadınların insanca, eşit ve özgür taleplerini dile getirme” çağrısı yapılarak, tüm ilerici kadınlar yeniden kuruluşu yapılan İlerici Kadınlar Derneği’ne davet edilir.
Bu sömürü düzeni tüm araçlarıyla emekçi kadınlara saldırmaya devam etmekte ve kazanılan haklarımızı yok saymaktadır. İstismar ve kadın ölümlerinin hızla arttığı bir dönemde zaten tam anlamıyla uygulanmayan İstanbul Sözleşmesi’nden tepeden inme bir karar ile çıkılmış ve laiklik tasfiye edilmiştir. Kadın cinayetlerinin sorumlularının cezalarına “İyi Hal ve Tahrik İndirimleri” uygulanarak suçları meşrulaştırılmaktadır. Tüm bunları ortadan kaldırmak için var olan yasalar etkin şekilde uygulanmalı ve İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden girilmelidir.
Dinci gericiliğin dayatıldığı toplumda kadına biçilen roller değişmemiştir. Ev işlerinden, çocuk-yaşlı bakımından sorumlu, iş aradığı için işsizlik sorunu yaratan… Artık kadınlar konusundaki tanımlamalar bu kadar yüzeysel de yapılmıyor. Daha da derinleşerek etek boyuna, kaç çocuk yapması gerektiğine, hangi işlere uygun olduğuna ve gülme şekline bizzat müdahale edilecek şekilde açıklamalar yapılıyor. İşte bu yüzden laiklikten vazgeçmiyor, emekçiler üzerinde yaratılan baskı rejiminin son bulması için mücadele ediyoruz.
Yaşadığımız ekonomik kriz en çok emekçi kadınları etkiliyor. Çoğunlukla güvencesiz çalıştırılan emekçi kadınlar aynı zamanda işten ilk çıkarılanlar oluyor. Aynı işi yapmasına rağmen daha düşük ücretle çalışıyor. İşe alımlarda doğum yapabileceği düşünülerek başka bir aday tercih ediliyor. Ev emekçisi kadınlar en ucuz alışveriş için mahalledeki bütün marketleri pazarları dolaşıyorlar. Buradan da yola çıkarak en basit insani taleplerimizin gerçekleşmesi için bu sermaye düzeninin değişmesinin gerekliliğini, insanca bir yaşam için eşitlikçi bir düzen yaratmaya mecbur olduğumuzu biliyoruz.
Kadın mücadelesini cinsiyetçi söylemler ve talepler çerçevesinde değerlendirmek, meseleyi basite indirgediği gibi kadının metalaşmasına bizzat sebep olmaktadır. Kadın hareketini emekçi halkın kurtuluşundan bağımsız ele alanlar, bu sömürü düzeni içinde ezilen emekçi kadınlara alan açmadıkları gibi tam da sisteme hizmet eden yaklaşımlar sergiliyorlar. Hepimiz aynı gemideyiz safsataları ile sınıfsal çatışmaların üstü örtülüyor, patron ve emekçi kadınların sorunlarının aynı olmadığı ve olamayacağı görmezden gelinmek isteniyor.
8 Mart günü New York’lu tekstil işçisi kadınlar daha iyi çalışma koşulları için mücadele ettiğinde, Şubat devriminin kıvılcımlarını çıkaran Petrogradlı kadınlar Ekmek ve Barış taleplerini yükselttiklerinde ve İKD’li kadınlar kreş ve eşit işe eşit ücret kampanyaları düzenlediklerinde, kadınlara yalnızca gül ile yetinmeyi sunan bu düzenle dertleri vardı. Hep bir ağızdan şöyle sesleniyorlardı;
Yan yana yürüyoruz güzel günler adına
Kadınız biz insanlığı ayağa kaldırıyoruz
Paydos artık köleliğe, aylaklığa, işkenceye
Ve duyar insanlar bizi, türkümüz
“Ekmek ve güller!
İşte bu tarihsel misyon ile kadınlar yüz yıl önce olduğu gibi bugün de yalnızca gül değil, ekmek ve gül istemeye devam etmektedir.
İKD’li kadınların bu sömürü ve sermaye düzeni, dinci gericilik ve faşizm ile olan kavgası bitmemiştir. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde laiklikten vazgeçmediğimizi, insanca bir yaşam ve eşitlikçi bir düzen isteğimizi yükseltmek için 1975 yılından devraldığımız kırmızı çatkılarımız, haklı mücadelemize olan inancımız ile meydanlarda olmaya devam edeceğiz.