SEYHUN SARITAŞ
Türkiye’nin güncel ekonomik tablosu toplumun en rahatsız olduğu konuyu oluşturuyor. Hayat pahalılığı ve enflasyon artışının kökeninde Türkiye ekonomisinin yabancı doğrudan ve portföy yatırımlarına olan bağımlılığı yatıyor. Küreselleşme, zenginleşme getirilecek diye palazlanan dönemde emperyalizme uyum çerçevesinde şekillenen politikalar bugün sermaye hareketlerinin yönünün emperyalist merkezlere çekilme eğilimi göstermeye başladığı andan itibaren bağımlılaştırılan ekonomilerde çöküş yaratıyor. Türkiye’ye para girişlerine endeksli politikaları sonrası giren paraların veya alınan borçların kanalize edildiği alanlar ise istikrarlı bir üretim ve bunun üzerinden anlamlı bir refah seviyesi artışı yaratmıyor.
Bu duruma ek olarak yukarıda bahsettiğimiz konjonktür çerçevesinde şekillenen toplumsal tepkinin AKP’ye yöneltilmesi görünen bir kısmı oluşturuyor, Millet İttifakı ise yaptığı çıkışlarla ekonomiyi düzelteceğini söylüyor. Peki Millet İttifakı’nın ekonomideki çözüm önerisi nedir?
Millet İttifakı’nın içerisinde yer alan her partinin kendi ekonomi programları olsa da ittifakın oluşma parametrelerine bakıldığında DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın daha önceki ekonomi yönetiminin düzen muhalefeti tarafından beğenildiği ve ortaklaşıldığını, yüksek ihtimalle Millet İttifakı’nın iktidara gelmesi durumunda Babacan önderliğinde bir ekonomi politikası şekilleneceği gözüküyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylemleri ve belli kulis haberlerine göre bu durum destekleniyor.
DEVA Partisi’nin parti programının ekonomi başlığında bugün yaşanan kur-enflasyon-faiz, istihdam ve dış ticaret ekseninde şekillenen ekonomik kriz tartışmalarına yönelik kısa vadeli ve uzun vadeli çözüm önerileri sunuluyor.
Kamu Maliyesi başlığındaki göze çarpan maddeler şu şekilde;
“Bütçe disiplinini esas olarak vergi oranlarını yükselterek değil tahsilat oranını arttırarak, kayıt dışılığı azaltarak ve harcamaları kontrol altına alarak tesis edeceğiz.
Kamu vicdanında büyük yaralar açan kamuda lüks, gösteriş, israf ve savurganlığa son verecek, bina ve araç kiralamalarına, temsil ve tören harcamalarına sınırlama getirecek, bunların tekrarını engelleyecek mekanizmaları geliştirecek ve bu konularda kamuoyu denetimini teşvik edecek düzenlemeleri hayata geçireceğiz.
Devletin iktisadi alandaki müteşebbis rolünü asgari düzeyde tutma hedefimizle uyumlu olarak yeni iktisadi devlet teşekkülü ya da benzeri kuruluşların oluşturulmasından kaçınacağız.”
Finans Sektörü Politikaları başlığında;
“…kredilerin etkin şekilde yapılandırılabilmesi ve şirketlerin ekonomik varlık olarak yaşayabilmeleri için başta icra-iflas kanunu olmak üzere gerekli kanuni düzenlemeleri yapacağız.
Sermaye piyasasının toplam finansman içindeki payını artırmak amacıyla, sektörün derinleşmesini, şirket sermayelerinin halka açılmasını ve halka açıklık oranını arttırmayı teşvik eden düzenlemeleri hayata geçireceğiz.
Bireysel emeklilik sisteminin ve DASK uygulamasının etkinliğini ve kapsayıcılığını arttıracağız. Özel sağlık ve hayat sigortalarının yaygınlaştırılmasını destekleyeceğiz. Sigorta ve emeklilik sektöründe dijitalleşmeyi kolaylaştıracak ve hızlandıracak adımları atacağız.”
İstihdam ve İşsizlikle Mücadele Politikaları başlığında;
“İşsizlikle mücadelede en etkin yöntem, ekonomide güven ve istikrar ortamını tesis ederek yatırımları ve büyümeyi arttırmaktır. İşsizlikle ilgili yapısal sorunların çözümü ise işgücü piyasası reformları, çok yönlü aktif işgücü politikaları ve mesleki eğitime yeni bir bakış açısı kazandırmaktan geçmektedir.”
Diğer başlıklar da Kapsayıcı, Aktif ve Çok Yönlü Politikalar, Mesleki Eğitimde Yeni Bir Bakış Açısı, Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler, Esnaf ve Sanatkârlar, Tüketici Hakları ve Bölgesel ve Yerel Kalkınma şeklinde yazılmış.
Yukardaki ekonomik program aslında 10 Şubat 2022’de DEVA Partisi’nin düzenlediği “ekonomi ve finans eylem planı” basın toplantısında açıklanan planın çerçevesini oluşturuyor. Ali Babacan basın toplantısında “Şapkadan tavşan çıkarmayacağız, şapkadan tavşan çıkaranlara da inanmayın…” şeklinde bir yorumda bulunuyor.
Babacan’ın ortaya koyduğu ekonomi politikası özetle;
-Kamu maliyesinde vergi yerine bütçe harcamalarını kısalacak, vergiler azaltılacak, devletin ekonomiye etkisi azaltılacak ve AKP döneminden farklı olarak “lüks” harcamalar azaltılacak.
-Finans sektörü politikalarında şirketlerin kredi alması kolaylaştırılacak veya şirketlerin aldığı kredilere düşük faiz uygulanacak, şirketlerin hayali sermayesinin yoğunlaşması için hisse senetlerinin yaygınlaştırılması teşvik edilecek, emeklilik ve sağlık gibi temel insan hakları daha da özelleştirilecek.
-İşsizlik ve diğer başlıklarda herhangi bir somut öneri bulunmamakla birlikte piyasadaki aksaklıkların giderilmesiyle yatırımlar artacak ve dolayısıyla istihdam ve büyüme artışıyla sorunların düzeleceği ortaya konmakta.
Yapılan araştırmalar Türkiye’deki risk artışının ve dolayısıyla sermaye çıkışlarının genel olarak ekonomik ve finansal risklerden çok politik risklerden kaynaklandığını ortaya koymakta.[1] Bu durumda Millet İttifakı’nın ortaya koyduğu programda “güçlendirilmiş parlamenter sistem” aslında Türkiye’deki politik riskleri azaltmaktan geçiyor. Bunun asıl adı ise sermayenin merkezleri ile ekonomik ve hukuki uyum. 1980 sonrası adım adım dizayn edilen ve bağımlılaştırılan Türkiye ekonomisi, döviz kuru ve enflasyon istikrarı için sıcak para girişine endekslenmiştir. Bu doğrultuda yabancı sermayenin ülkeye girişleri için doğrudan yabancı sermayedarlar ile uyum sağlanması döviz kuru ve enflasyon istikrarı sağlar hale gelmiştir. Bu sebeple Türkiye’deki düzen partileri artık emperyalizmle kim daha uyumlu olur yarışı vermektedir.
Babacan bu sebeple “Şapkadan tavşan çıkarmayacağız” diyor. Tekrardan yüksek faiz ve sermayeye kâr elde ettirmek için uygun piyasa koşulları sağlayan model ortaya koyuyor.
Programında açık açık devletin ekonomideki müdahalesini düşüreceğini, özelleştirmeleri arttıracağını ve Kamu İktisadi Teşebbüsleri oluşmasını engelleyeceğini yazıyor.
Bugün Millet İttifakı’nın ekonomik anlamda sol bir programın yanından bile geçmemektedir. Sol kamuculuktur, devletleştirmedir, planlamadır, eşitliktir, sermaye karşıtlığıdır.
Millet İttifakı’nın programı ise doğrudan piyasa ekonomisinin görünmez eline odaklanan ve devleti küçülten bir içerik barındırıyor.
Bütçe harcamalarından kısılacaksa, (hangi harcamalar?) yani emeklilik ve sağlık mı olacak? Hiç yabancı değil, Türkiye’de sağ iktidarların Menderes’ten bu yana yaptığı bu değil mi?
Bu şekilde uzun vadeli ekonomik kalkınma mümkün mü? Liberal iktisatçılar Güney Kore dışında kaç örnek verebilir?
Bir internet programında gençlerle ekonomi başlığındaki buluşmasında AKP’nin yaptığı gibi “Benim dönemimde ihracat arttı” diyor ama ithalata bakmıyor. Kişi başına düşen milli gelirin kendi döneminde arttığını, sonra düştüğünü söylüyor. 2008 krizi sonrası küresel krizin daha da derinleşmesinin etkisi görmezden geliniyor. Kişi başına düşen milli gelir artışı yoksulluğun ortadan kaldırdığını mı ortaya koyuyor? 60.000$ kişi başına düşen milli gelire sahip ABD’deki gelir eşitsizliği yıllardır yükseliyor.
Düzenin içerisinde iki kanat ekonomi politikası savaşı veriyor ama iki politika da düzenin içerisinde çözülmeye çalışıyor.
Halkın talepleri ortada, bugün Millet İttifakı ekonomi programı doğrudan özelleştirmeci ve işbirlikçi sağ politikalara endekslenmiş durumda.
Sonuç olarak bugün Millet İttifakı kemer sıkma politikaları dışında bir şey önermiyor. Sadece bu politikaları sermayeyle uyum ekseninde (belli tavizler verilerek, özelleştirme ve yüksek faiz) etkisinin hissedilmeyeceğini ve biraz daha iyileşeceğini söylüyor. Bu politikaların sonucunda ise uzun vadede sermayeye daha bağımlı ve özelleştirmelerin arttığı bir Türkiye karşımıza çıkması muhtemel gözüküyor. Kılıçdaroğlu’nun elektrik konusundaki kamulaştırma çıkışı söylemden ibaret mi kalacak yoksa kurulacak iktidarın İstanbul Sözleşmesi konusunda olduğu gibi çelişkilerini mi oluşturacak göreceğiz.
[1] Zekai Şenol, İlknur Can, (2020) Ülke Risklerinin Yabancı Sermaye Yatırımlarına Etkisi. Finans Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 634-645. Araştırmadaki veri Yabancı Portföy Yatırımlarındaki hareketliliğin politik risklerden daha çok etkilendiğidir. TCMB verilerine göre 2016, 2018, 2020, 2022 yıllarında yabancı portföy yatırımlarında net düşüş gözlemlenmekte. Doğrudan Yabancı Yatırımlar, belirsizliklerden etkilense de küresel kriz dönemi dışarısında çok etki etmediği gözleniyor. Portföy yatırımları içerisinde de hisse senetlerinin payının artması politik riskten kaynaklı bir azalışı doğrular nitelikte.
Bu haber en son değiştirildi 19 Mart 2022 14:49 14:49
Ahmet Özer'in tutuklanmasının ve yerine kayyum atanmasının ardından belediyede kamu ve özel teşebbüse ait hizmetlerde…
Milli Savunma Bakanlığı, Kara Harp Okulu resmi mezuniyet töreni sonrasında yaşanan kılıç çatma töreni sonrasında…
Diyarbakır'da kaybolduktan 19 gün sonra cansız bedenine ulaşılan 8 yaşındaki Narin Güran cinayetinde itirafçı olan…
Hamas'ın siyasi büro üyesi Halil el-Hayye, Gazze'de ateşkes görüşmeleri ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. el-Hayye, "Gazze'nin…
Çocukları ilaçlarla manipüle ederek istismara uğradığına inandıran 'Profesör Kabus' olarak tanınan Salık Zoroğlu'nun kullandığı ketamin…
23 Derece hesabının sahibi Gökhan Özbek, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla gözaltına alındığını duyurdu.