“NATO’ya, CENTO’ya bağlıyız”ın bir adım ötesine geçemeyen bağımlılık siyaseti
19-03-2022 13:59Millet İttifakının emperyalizme bağımlılık ve NATO’yla ilişkiler konusunda Cumhur İttifakının bile daha sağında yer almayı başardığından, popülist politikalarıyla kolay bir şekilde emperyalist koroya eklendiğinden, bölgesel politikalarda bu bağımlılık ilişkilerini katmerlendirerek ülkemizi daha büyük sorunlara sürükleme riskinin yüksek olduğundan bahsedebiliriz.
HASAN DRAMALI
Millet İttifakı ile Cumhur İttifakı arasındaki farklardan belki de en sorunlu olanı NATO, AB ve ABD’ye bağımlılık üzerine kurulu politikalar. Bilindiği üzere Türkiye ikinci dünya savaşının sonrasından itibaren ABD emperyalizmine bağımlı bir görüntü çizdi. Marshall yardımlarıyla başlayan bu süreçte, AKP’nin siyasi öncüllerinden kabul ettiği Demokrat Parti emperyalist bloğa yaranmak ve NATO’ya girmek için ülkemizin gençlerini Kore’de ölüme göndermekten çekinmedi. Türkiye NATO’nun vurucu güçlerinden biri olarak yer alırken, ülke içinde de NATO ve CIA eliyle kanlı katliamlar, darbeler günümüze kadar eksik olmadı. NATO’ya girmek için Kore’de ülkenin gençlerinin kanını döken Demokrat Parti’yi iktidardan indiren 27 Mayıs Darbesinin açıklamasını okuyan Alparslan Türkeş, ‘NATO’ya, CENTO’ya Bağlıyız’ sözleriyle bu bağımlılık ilişkisinin devam edeceğini açıkça ifade etti. Ve o dönemden bugüne süregelen bütün iktidar değişimleri, darbeler bu bağımlılıktan sapmadı.
NATO ve emperyalizmle ilişkiler son günlerde Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi ile tekrar gündemde. Bu güncelliği de kapsayacak şekilde iki ittifakın emperyalizme bağımlılığa dair politikalarını inceleyeceğiz.
İKİ İTTİFAKIN NATO VE EMPERYALİZME BAĞIMLILIK SİYASETİ
İki ittifak arasında NATO üyeliğinin sürdürülmesi, ABD ile ilişkiler konularında ciddi bir fark bulunmamakta. Bu ilişkilerin nasıl sürdürüleceğine dair ise özellikle 2015 sonrası farklılıklar oluştuğu görülüyor. ABD, bir yandan Arap Baharı denemesinin başarısızlığıyla Ortadoğu’da eski siyaset tarzına sahip unsurları desteklemeye yönelirken, diğer yandan ise özellikle Çin ile artan rekabetin sonucunda bölgede eski gücünü kaybettiğini görerek daha fazla bölgesel güçleri ön plana sürdüğü bir tarza geçiş yapmaktaydı. Rusya’nın Suriye’deki sürece askeri olarak dahil olması da ABD’nin bölgesel politikalarını gözden geçirmesine sebep olan önemli bir faktör oldu.
Arap Baharı’nın rol modeli olacağı hesapları ile büyük siyasi yatırımlara girişen AKP ise Arap Baharı’nın yenilmesi ve dolayısıyla Siyasal İslamın geriye çekilmesinin sonucu olarak bu sürece eli oldukça zayıf girmişti. Fakat elinde kalan az sayıda unsuru savunmayı(Katar, Libya’da Trablus hükümeti vs) başarabilen ve Rusya ile emperyalizm adına müzakereleri yürütme işini kapan AKP bu karamsar tablodan daha az zararla çıkmayı başardı. Hatta Dağlık Karabağ Savaşı gibi örneklerde kendini masaya kabul ettiren hamlelerde de bulunabildi. Diğer taraftan ABD emperyalizminin bölgede güç kaybettiğini görerek en büyük örneği S-400 hava savunma sistemi alımı olan daha pazarlıkçı hamleler yapmaya giriştiler. Millet İttifakı’nın ise bu konulara dair somut ve ön açıcı yaklaşımları olduğunu söylemek oldukça zor. Örnek olarak CHP Suriye’den çekileceği önermesinde bulunurken bunu NATO’ya bağlı şekilde nasıl yapacağı, onbinlerce cihatçıyı NATO’ya rağmen Suriye ve Rusya’yla ortak operasyon gerçekleştirerek mi yok edeceği yoksa bunu yapamayacaksa gelecek cihatçı akınına nasıl bir önlem alacağına dair net bir önermeye sahip değil. Veyahut S-400’lere Millet İttifakı unsurlarının çoğu karşı çıkarken, bunun yerine nasıl bir yüksek irtifa hava savunma sisteminin nereden tedarik edileceği bir muamma(bu alanda yerli projelerin henüz daha yolun başlarında olduğunu not etmek gerek). Örnekler arttırılabilir fakat hem Nato’ya bağımlılığı devam ettirip hem de bölgesel güç olmanın gereklerinin nasıl yerine getirileceği Millet İttifakı için oldukça sorunlu bir alan. Cumhur İttifakı bu gerilimi zorlanarak ve ülkeye ciddi zararlara yol açarak taşıyabilirken, Millet İttifakının bu alanda sadece bağımlılık ilişkilerini sürdürme sözünden öteye geçemeyen politikaları ülkemizi daha büyük uluslararası krizlere sürükleme riski barındırıyor.
Bir sonraki başlığa geçmeden küçük bir not olarak; Millet İttifakı içinde diğer unsurlardan farklı olarak dönem dönem emperyalizmin politikalarına yüksek perdeden ses çıkaran Saadet Partisi’nin programında da şu satırlarla NATO’ya karşı çıkılmadığı sadece kırgın olunduğu ifade edilmektedir: “Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı sorunlar karşısında NATO’nun vurdumduymaz yaklaşım göstermesi kabul edilebilir bir durum değildir. Türkiye bölgesel açıdan sorunları çözebildiği takdirde NATO da kendisini gözden geçirmesini sağlayacaktır.”
RUSYA’NIN UKRAYNA’YA MÜDAHALESİ SONRASI EMPERYALİST KOROYA KATILAN MİLLET İTTİFAKI
Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi sonrası medya ve uluslararası kuruluşların gücünü kullanan emperyalizm, Rusya’ya karşı propaganda ve dezenformasyon atağına girişti. Siyasi ve ekonomik alanda ise büyük yaptırımlar uygulanmaya başladı. Emperyalist koronun neredeyse tek ses şekilde uyguladığı bu atağı Cumhur İttifakı, arabulucu rol alma hevesi ile yaptırımlar sonrası Rusya’dan ekonomik kazanç sağlama gibi saiklerle, bir nevi başını kuma gömerek karşıladı. Koroya yer yer düşük perdeden destek verirken işin faşizan uygulamalara giden boyutuna ses çıkarıp ortalamacılık yapmayı da ihmal etmedi.
Millet İttifakı ise bu konuda emperyalist koroya daha ilk baştan hevesli şekilde katıldı. Kılıçdaroğlu, “Biz NATO’nun bir parçası olarak NATO’nun öngördüğü şekilde çalışmak zorundayız. NATO’ya karşı çıkmanın bir anlamı yok” sözleriyle, adeta NATO ne derse odur diyerek yaptırımlara katılmayı savunurken, sağ popülizmin karikatürize bir örneği olan Akşener, “Türkiye ise Rusya ile kurduğu asimetrik ilişki modelinden sıyrılmalı, kendisini kırılgan hale getiren S400’lerden acilen kurtulmalı, Akkuyu nükleer santralini derhal millileştirmeli” sözleriyle adeta sömürge bir ülkenin valisi edasıyla bağımlılığın en katmerli şekilde sürdürülmesi gerektiğini ifade etti. Fakat burada Kılıçdaroğlu’nun hakkını yememek gerek, her ne kadar Türkiye-Rusya ilişkilerini sadece enerji bağımlılığı üzerinden Rusya’ya bağımlı ülke olduk sığlığında açıklamaya kalkmış olsa da Doğu Akdeniz gazını Türkiye üzerinden taşıma projesiyle yanlış yerde aradığı bağımlılığa bir çözüm bulmuş gibi. Fakat AKP bu projeyi de İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un ziyareti ile daha önce davranarak Kılıçdaroğlu’nun elinden almış gözüküyor.
Sonuç olarak; Millet İttifakının emperyalizme bağımlılık ve NATO’yla ilişkiler konusunda Cumhur İttifakının bile daha sağında yer almayı başardığından, popülist politikalarıyla kolay bir şekilde emperyalist koroya eklendiğinden, bölgesel politikalarda bu bağımlılık ilişkilerini katmerlendirerek ülkemizi daha büyük sorunlara sürükleme riskinin yüksek olduğundan bahsedebiliriz.