Sermayenin amiral gemisi: TÜSİAD
14-03-2022 15:14TÜSİAD, mali sermayenin en etkin siyasi örgütlenme aracı olarak yeni bir misyonu önüne koymaktadır. Düzenin ihtiyaç duyduğu "restorasyon" için hamle yapan TÜSİAD, geçtiğimiz aylarda bir "geçiş programı" ilan etti.
İLKER DEMİRER
Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) kurulduğu günden bu yana Türkiye’de sermaye sınıfının en büyük, etkili ve temsil eden örgütü oldu. Sermaye sınıfının kendi iç çekişmelerinin ve eğilimlerinin her daim temsil edildiği TÜSİAD, siyaseten “partiler üstü” gözükse de, her zaman sınıf iktidarını savundu. Bu yazıda, TÜSİAD’ın sadece tarihçesini değil, aynı zamanda dünden bugüne Türkiye siyasi tarihinde de nasıl bir rol üstlendiğini/üstleneceğini de tartışmaya açmak istiyoruz.
Sol açısından TÜSİAD’ın anlam ve karakteri her zaman açık oldu. TÜSİAD ilk kurulduğu 20 Mayıs 1971 tarihinin 12 Mart sonrasına denk gelmesi tesadüfi değil. 27 Mayıs sonrasında yükselen sol ve sınıf hareketinin, oluşum sürecini yeni tamamlamış sermaye sınıfı açısından yarattığı rahatsızlık 1970’lerin başında artık kabul edilemez hale gelmişti. Bunun nedenleri ise Türkiyede sermayenin kısa tarihinde bulunuyor.
Türkiye’de sermaye sınıfının oluşum süreci boyunca emperyalist sistemle olan bağı ve devletle kurmuş olduğu “özel ilişki”, sermaye sınıfını “partiler üstü ama siyasetin tam merkezi” konuma çekmişti. Cumhuriyetin kuruluş yılları ve CHP iktidarı boyunca sermaye-devlet ilişkisi, devletin sermaye oluşum sürecinin göbeğinde yer almasına neden oldu. Devletçi ekonominin özel sermayenin önünü açacak bir biçimde oluşturulması uzun ama sancısız bir süreci doğurmuştur. Bu dönemde, sermaye sınıfının genç temsilcileri siyasetin merkezinde yer almadan işlerini rahatça halletmiştir.
TÜSİAD’IN KURULMA DİNAMİKLERİ
Bu dönemin ardından gelen Demokrat Parti iktidarı emperyalizmle sermayenin tam entegrasyonunu sağlamış, mali sermaye gelişkin bir sistem kurmaya yönelmiştir. Ancak bu modelin büyük siyasi bedeller ve ekonomik krizle biten içeriği, 27 Mayıs’ın “ithal ikameci” sistemini doğurdu. 27 Mayıs’tan sonra sermaye sınıfının siyasetteki etkinliğini “klasik” bir biçimde devam ettirememesi sonucu, yeni bir çevrede örgütlenmesinin zorunluluk olduğu ortaya çıktı. Daha önce Türkiye Sanayi İşverenleri Sendikası (TİSK) çevresinde örgütlenen sermaye çevreleri, Koç-Eczacıbaşı-Sabancı-Yaşar holding dörtlüsü ve buna eklenen diğer gruplarla birlikte 12 Mart’tan sonra TÜSİAD’ı kurdular.
TÜSİAD’ın kurulma amacı, 12 Mart öncesinde etkinliğini yitiren sermayenin, siyasetteki ağırlığını arttırmak, politikalarını “partiler üstü” bir platformdan Meclis partilerine aktarmaktı. Özellikle bu dönem, sermayenin önünün açılması için işçi sınıfı örgütlenmesinin kırılması TÜSİAD ve müttefiklerinin temel gündemidir. “Partiler üstü” görüntüsüyle, sermayenin akıl hocalığına soyunan TÜSİAD, Milliyetçi Cephe iktidarından sonra kurulan CHP iktidarına karşı “bir bildiri” yayınlamaktan geri kalmaz. CHP’nin işçi sınıfı hareketini ehlileştirme, yer yer bastırma isteklerine rağmen TÜSİAD ve müttefikleri bunu yeterli görmemektedir. Solun ve işçi sınıfı hareketinin ehlileştirilmeye değil, tamamen bastırılmaya ihtiyacı vardır TÜSİAD’a göre.
Nitekim 24 Ocak 1980’deki kararlar, bu bastırma hareketinin ilk hamlesi olmuştur. TÜSİAD’ın serbest piyasa modeli, 12 Eylül ile birlikte emekçi halka “dayatılmıştır.” Bugün demokrasi havarisi kesilen TÜSİAD’ın, geçmiş politikalarında faşist cunta ile işbirliği ve “akıl hocalığı” bulunmaktadır.
Sermayenin “amiral gemisi” olarak öne çıkan TÜSİAD, 90’larla birlikte hedefini “sermaye sınıfının yeni ihtiyaçlarına” çevirmiştir. İşçi sınıfı hareketinin geriye çekildiği, sosyalizmin çözüldüğü bir dönemde sermayenin amiral gemisi, kendine yeni bir misyon üstlenerek “AB üyeliği” ve “Yeni Cumhuriyet” tezlerini gündeme getirmiştir. 90’lı yılların sonunda “Türkiye’nin mevcut gömleğinin kendilerine dar geldiğini” ilan eden TÜSİAD, başkanlık rejiminin de gündeme gelmesini sağlayan ilk oluşumdur.
AKP DÖNEMİNDE TÜSİAD
Sermaye çevrelerinin etkin, hızlı ve emperyalizmle bütünleşmiş bir iktidar arayışı, “çok parçalı” siyaset görünümünde kendine yer bulamamaktadır. Özelleştirmelerin önünün açılması, serbest piyasanın tahakkümünün geliştirilmesi için, TÜSİAD, çok parçalı görünümden kurtulmak istemektedir. Bununla birlikte TÜSİAD, ara bir dönem olarak 28 Şubat sürecinde Asker Partisinin çizgisine eklemlenmeye çalışmış ve ona göre bir pozisyon belirlemiştir. 28 Şubat’ın ara rejimi geride kalırken, AKP’nin kuruluşu ve iktidara gelişi TÜSİAD için yeni bir evreyi temsil eder.
AKP’nin azgın bir sermaye yanlısı parti oluşu, TÜSİAD’ın iştahını kabartmıştır. AB’ye giriş sürecini sonuna kadar destekleyen TÜSİAD, bu dönem Avrupa pazarından gelecek sıcak paranın peşindedir. Hızlı özelleştirmelerin ve yeni sermaye uyum yasalarının çıkarıldığı AKP’nin ilk yıllarında “demokrasi türküsü” söyleyen TÜSİAD, AKP’nin kritik dönemlerinde “açık destek” vermekten çekinmedi.
Bununla birlikte, AKP’nin gerici toplumsal dönüşümü ve kurduğu yeni koalisyonda sermayenin amiral gemisi yeni bir misyon edinmekte zorlandı. 2013 sonrası süreçte TÜSİAD, AB üyeliği hedefinden uzaklaşmaktan duyduğu çekincelerden ötürü siyasi olarak AKP ile mesafe koydu. Gene de bu mesafenin belli belirsizliği, AKP’ye belirli bir manevra alanı tanımıştı.
TÜSİAD’ın başkanlık referandumu sonrasında ortaya yeni çıkan rejimden “memnun kalmaması” ekonomik krizin de tetiklediği bir süreci doğurmaktadır. Bugün TÜSİAD, Türkiye ekonomisinde üretimin ve istihdamın yüzde 50’sini, dış ticaretin yüzde 85’ni kontrol etmektedir. TÜSİAD, mali sermayenin en etkin siyasi örgütlenme aracı olarak yeni bir misyonu önüne koymaktadır. Düzenin ihtiyaç duyduğu “restorasyon” için hamle yapan TÜSİAD, geçtiğimiz aylarda bir “geçiş programı” ilan etti.
SERMAYENİN AMİRAL GEMİSİ YENİ DÖNEMDE NE YAPACAK?
AB’ye üyelik, adalet, sermayeye güvenlik ve etkinlik başlıklarını içeren program, özü itibariyle emperyalizmle daha fazla uyumu temsil ediyor. AKP’nin emperyalizmle uyum başlıklarında yaşadığı tıkanmalar, kendi iktidarının zeminini zayıflatırken, TÜSİAD hem muhalefete, hem de iktidara işaret vermektedir.
TÜSİAD, dünden bugüne misyonunu korumaya devam ederken, bugün sermayenin belirli bir eğilimi temsil etmeyi sürdürüyor. AB pazarı ile iyi ilişkiler isteyen TÜSİAD, emperyalist sistemin yaşadığı çelişkilerin de taşıyıcısı haline gelmiş durumda. TÜSİAD’ın yeni dönemde aldığı konum, restorasyonun kurucu unsuru olmak olurken, amiral gemisinin su alması emekçilerin önünü açacaktır.