Sermayenin pandora kutusu: Göçmen/mülteci emeği ve sömürü
18-05-2022 09:44Entegrasyon ve geri gönderme arasına sıkıştırılan bir işçi sınıfı siyaseti, kaybetmeye mahkumdur. Emekçilerin, emperyalizmin bölge politikalarına karşı iktidardan hesap sorması, bölgede Suriye başta olmak üzere diğer ülkelerle ortaklıkların kurularak yeni bir politik iklimin yaratılması gerekmektedir.
İlker Demirer
“Pandora’nın kutusu” Antik Yunan mitolojisinden kalan bir hikâye. Arka planındaki sınıfsallığı ve kadın/erkek eşitsizliğini yeniden üretmesiyle üzerine çokça konuşulan bir hikâye pandora’nın kutusu. Ancak bundan daha özeli, hikâyenin artık bir “deyime” dönüşmüş olmasıdır. “Pandora’nın kutusu açıldığında” ifadesi, kötülüklerin saçılması, olumsuzlukların saçılması ve egemen olması şeklinde bir ifadeye dönüşmüş durumda. Okumakta olduğunuz bu yazı pandoranın kutusuyla ilgilenmiyor, ancak göçmen/mülteci/sığınmacı emeği başlığı adeta bir pandoranın kutusuna dönüşmüş durumda.
Söz konusu göçmen/mülteci/sığınmacı emeği olunca, her bir kavramı ayrı ayrı açmak mümkün. Her bir kavramın kendi içinde yerleşiklik (göçmenler için) ya da geçicilik (sığınmacılar için) kategorileriyle bağlantısı var. O nedenle emeğin üzerindeki etkilerinin kalıcılık ve geçicilik üzerinden okunması mümkün. Öte yandan biz bu yazımızda, bu etkileri fazla tartışmaya açmayacağız. İyi bilinen gerçekleri, sömürü, örgütsüzleştirme vb., ise kapitalist üretim tarzı üzerinden yeniden okumaya tabi tutacağız.
TEORİK ARKA PLAN: İLKEL BİRİKİM VE SERMAYE
Her şeyden önce göçmen/sığınmacı/mülteci emeği kapitalist üretim tarzının 21.yüzyılda ortaya çıkardığı bir olgu değil. Emek üzerinde denetim kurma, işgücü maliyetlerini azaltma ve dolayısıyla üretimi arttırma pratikleri, her bir üretim tarzında mevcuttur. Köle emeğinin, antik çağda nasıl rol oynadığı, fetih ve köleci üretim tarzının yakından nasıl ilişkili olduğu iyi biliniyor. Ancak “göçmenlik” olgusu kapitalist üretim tarzında “ilkel birikim” döneminde önemli roller oynamıştır ve köle emeğinden bir nebze farklıdır.
Her şeyden önce köle emeği, fethedilen/yağmalanan coğrafyaların ekonomi-politik yasasına tabidir. Kapitalizmin ilkel birikimini sağladığı 15.yüzyıldan itibaren sömürgecilik politikalarında 19.yüzyıla kadar, köle emeği burjuvazinin gelişiminde önemli bir rol üstlenmiştir. Ancak köle emeğinin, kapitalizmin temel yasaları sonucunda tasfiye edilmesi ve yerini “ücretli köleliğe” bırakması ile kapitalizmin diğer yasaları baskınlık kazanmıştır. Üretimin toplumsallaşması ile özel mülkiyet arasındaki amansız çelişki, sermayenin emek üzerindeki denetimini arttırmaya, emek maliyetlerini sürekli bir biçimde azaltmaya ve kârların düşme eğilimi üzerinde tedrici bir düzeltmeyi sağlayacak önlemleri zorlamıştır. Bir başka deyişle, sermaye, kâr düzenini korumak için emeğin sömürülmesini arttıracak her türlü yola, denetim/baskı/örgütsüzleştirme/teknolojik yenileme devreye sokmuştur.
20.yüzyılın ilk yarısında bu araçların her birini kullanan sermaye düzeni, ABD’nin emperyalist tekellerini kurarken özgün bir aracı da devreye sokmuştur: “göçmen emeği”. Bu dönemde göçmen emeğinin devreye sokulması açısından, muazzam işgücü ihtiyacına sahip ABD sermaye sınıfı için, çok özgün bir pratiği yaratmıştır. Sermaye birikiminin ihtiyaçları ile işgücü eksikliği arasında açıyı kapatan “ABD deneyiminin” bu özgün yasası Avrupa kapitalizminin İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeniden inşasında önemli roller oynamıştır. Başta Almanya’nın yeniden inşasında Türkiye, Yugoslavya ve Yunanistan gibi ülkelerden önemli sayıda “göçmen” kabul edilmiştir.
GÖÇMEN EMEĞİ VE KÂRLARIN KORUNMASI
Kapitalizm ile sosyalizm arasındaki savaşın tepe noktasına vardığı 1945-1973 arası dönemde bu pratiğin önce Almanya, sonra Batı Avrupa’da uygulanması, önemli sonuçlar doğurmuştur. Göçmen emeği, ucuz ama kurallı işgücünün bir parçası olmuş, emperyalist merkezlerde işçi aristokrasisinin “daha rahat” koşullarda yaşamasını sağlamıştır. 1973 sonrası yaşanan kapitalist kriz, bu iklimin bozulmasına, kalıcı kategoriler yerine geçici kategorilerin (sığınmacı/mülteci) daha fazla önünü açmıştır.
Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucunda emperyalizmin yeni saldırganlık politikası başta Ortadoğu olmak üzere, Orta Asya, Kafkaslar, Latin Amerika ve Afrika, göçmen emeğin mülteci emeğine dönüşmesinde önemli bir “insan kaynağı” sağlamıştır. Bu coğrafyada süregiden savaşlar, işgaller yerinden kopan on milyonlarca insanın geçici ya da kalıcı kategorilerde emeğin bir parçası haline dönüşmesine neden olmuştur.
Kapitalizmin pandora kutusu bu tarihte sonuna kadar açılmıştır. Emperyalist merkezlerdeki krizlerin daha sık gerçekleşmesi, kâr oranları düşme eğilimi gösteren tekellerin farklı araçları devreye sokmasına neden olmuştur. İnternet, elektronik vb. araçların bu eğilimi azaltan etkilerine rağmen, hala emperyalist merkezler on milyonlarca ucuz emeğe ihtiyaç duymaktadır.
Bununla beraber emperyalist tekeller açısından bağımlı ülkelerdeki sermayelerin değersizleşmesi, buralardaki emeğin yeniden şekillendirilmesinin önünü açmaktadır. Başta Türkiye olmak üzere, bağımlı ülkelerdeki mülteci/göçmen akımı, değersizleşen sermaye için ucuz emek aracılığıyla “değerli” hale dönüşmeyi sağlamaktadır.
TÜRKİYE’DE DURUM NEDİR?
Suriye Savaşı sonrası milyonlarca mülteci/sığınmacı ile karşı karşıya kalan sermaye düzeni ve iktidarı, bir yandan kendi politik ihtiyaçlarını karşılamak/perdelemek için “milyonları” kullanırken, diğer yandan da bu milyonları elinde değerli bir varlık haline dönüştürmektedir. Son yıllardaki istatistikler ve araştırmalar milyonlarca mülteci ve sığınmacının nasıl “değerli” varlıklar haline dönüştürüldüğünün kanıtını sunmaktadır.
2020 yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yayınladığı verilere göre, 2011-2020 arası “izinli çalışan” sayısının neredeyse on katına çıktığını gösteriyor. “Yıllara göre İzinli Yabancı Çalışan” tablosunda da gösterildiği gibi, 2020 yılı itibariyle izinli çalışan göçmen sayısı 123 bin 574 kişidir. Bu sayı, 2011 yılında 17 bin 466’ydı.
Gene aynı araştırmaya göre bu kişilerin demografik özelliklerine göre bakıldığında lise ve altı eğitim durumunda olanlar, toplam emeğin yüzde 75’ni oluşturmaktadır. İzinli çalışanların yüzde 30’u lise eğitimi alırken, yüzde 18’i ise sadece okur yazardır. Sektörel olarak incelendiğinde ise durumun “demografik” özelliklerle bağlantılı olduğu görülür. Yabancı emeğin önemli bir çoğunluğu tekstil ve inşaat olmak üzere imalatta çalışmaktadır.
Resmi veriler biraz daha incelendiğinde durumun vahameti artmaktadır. İBB’nin yürüttüğü çalışmaya göre, Suriyeliler incelendiğinde istihdama katılım oranı, yüzde 56, ortalama istihdam oranına göre biraz daha fazla olduğu görülmektedir. [1] Ancak bununla beraber, kayıt içi oranı sadece yüzde 80 civarındadır. Bir başka araştırmaya göre ise bu veriler yüzde 90 civarına kadar çıkmaktadır. [2]
Kamunun zararı 2020 yılına göre 7 milyar TL’den fazladır. Sadece kayıt dışı çalışmayla bile sermaye 7 milyar TL’yi cebine indirmiştir. Ucuz ve uzun çalışma düşünüldüğünde 2020 yılından bu yana yaşanan krizde “göçmen emeği” önemli bir düzeltici rol oynamaktadır sermaye sınıfı için.
Öte yandan bu durum salt sermayenin kârlarını arttırmakla kalmıyor, aynı zamanda işçi sınıfının daha fazla örgütsüzleşmesi, kuralsız bir çalışma düzenine tabi tutulmasına da neden oluyor. Sermayenin elinde göçmen emeği ikili rol üstlenerek, kriz ortamında bir hayli yararlı bir araç sunuyor. Bu noktada çözüm ise tek başına “ortak örgütlenme” perspektifine dayanmakla mümkün değil. İşçi sınıfının biriken öfkesini, düzene karşı bilemek, iktidara karşı yöneltmek “ortak mücadele” pratikleri yaratmak açısından elzem olacaktır.
Bunun için ise tek boyutlu bir politika üretmek mümkün değil. Entegrasyon ve geri gönderme arasına sıkıştırılan bir işçi sınıfı siyaseti, kaybetmeye mahkumdur. Emekçilerin, emperyalizmin bölge politikalarına karşı iktidardan hesap sorması, bölgede Suriye başta olmak üzere diğer ülkelerle ortaklıkların kurularak yeni bir politik iklimin yaratılması gerekmektedir. Aksi durumda işçi sınıfının önünde uzun ama zorlu bir sömürülme pratiği ile karşı karşıya kalınacaktır.
Kaynaklar
[1] İstanbul Göç Araştırması:2020, s.53, erişim: https://www.ibb.istanbul/Uploads/2021/3/goc-arastirmalari-24.03.2021.pdf
[2] https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/gocmen-emegi-calismasina-gore-kayit-disi-calisma-yuzde-94-1857175